Küresel siyasetin seyri uzunca bir süredir bir tarafta popülizm ve otoriterlikle diğer tarafta buna karşı yükselen sosyal ve siyasal adalet talepleri ile şekilleniyor.  2010’ların başında Ortadoğu’da, Avrupa’da, Amerika’da “sosyal ve siyasal adalet” talebi ile meydanları doldurmaya başlayan milyonları gördük. Bu talepler bazı ülkelerde sönümlendi bazı ülkelerde siyasete yansıdı. Başarılı ve başarısız deneyimler ortaya çıktı. Ancak, meydanlarda ve parlamentolarda haykırılan “siyasal ve sosyal adalet” talebi yok olmadı aksine siyasetin merkezine yerleşmeye başladı. Deneyimlerden çok şey öğrenildi. ABD ve İsrail seçimlerinde, Türkiye ve Macaristan’daki yerel seçimlerde popülist liderlere karşı adalet ve demokrasi talebinde bir araya gelen muhalefet partileri başarı kazanmaya başladı. COVID-19 sürecinde daha da belirginleşen eşitsizlikler, kısıtlanan özgürlükler ve milyonların bugünü ve geleceği hakkında verilen kararlar karşısında çaresiz bırakılması siyasal ve sosyal adaletin önemini bir kez daha ortaya koydu. Meslektaşım Alphan Telek ile çalışmalarımızda popülizme karşı alternatifin inşasını bu iki temele yoğunlaştırmıştık: siyasal ve sosyal adalet. Bugün sosyal adalet kadar siyasal adaleti de konuşmanın tam zamanı. Bu yüzden sosyal medyada yükselen #HADİ çağrılarına ben de “siyasal adalet için hadi” diyerek katkı vermek istedim. Küresel bir dönüşümün eşiğinde Türkiye’nin dünyadaki deneyimlerden öğrenecek çok şeyi var. SİYASAL ADALET NEDİR VE NEDEN GEREKLİDİR? Popülizm, insanların yaşadığı siyasal ve ekonomik ama özellikle de ekonomik sorunlar karşısında yeni bir siyasal temsilci aramasından doğdu ve yükseldi. Ancak, popülizmin kendisi var olan ekonomik eşitsizlik bandını kapatmayı hiç denemedi, bunları daha da arttırdı; öte yandan var olan bu derin sorunlara temel hakların gaspını da ekledi. Dünyada yükselen otokratik eğilimlerle de birleşince popülist otoriterlik insanlara nefes aldırmayan bir siyasal iklim yarattı. Siyasal adalet kavramı en somut haliyle insanların hayatlarını etkileyen kararlara eşit olarak katılmasını ifade eder. Bu eşitlik anlayışı siyaseti sandıkta oy kullanmaya indirgeyen yaklaşıma karşıdır. Temsil etme hakkının fiili olarak yalnızca “varlıklı” insanlara verildiği siyasal düzene karşıdır. Siyasal adalet kavramı popülizme ve otoriterliğe karşı bir alternatif oluşturur. Bu alternatif, siyasal ve ekonomik sistemi bir bütün olarak eşitsizlik üreten jeneratör gibi görür ve bu sistemi dönüştürebilecek bir adalet anlayışı ve ilkeler bütünü ile siyaset yapmayı hedefler. Alphan Telek ile bu yaklaşımı “adalet” politikası olarak adlandırdık. Dünyada mevcut siyasal adaletsizlik, gittikçe derinleşen ekonomik eşitsizlik ve güvencesizlik insanları yeni siyasal temsilci aramaya itti, bu yüzden popülist siyasetçiler ortaya çıktı. Aynı sebepten dolayı bugün popülizme alternatif olabilecek hareketlerin sorunun kaynağına dair çözümler sunması gerekiyor. Bugün sosyal adalet talebi kadar siyasal adalet talebini de yükseltmek gerekiyor; çünkü Türkiye’de de ihtiyacımız olan yalnızca kişilerin/yöneticilerin değişimi değil adil ve demokratik bir sistem inşa etmek. SİYASAL ADALETİN İLKELERİ 1) ÜLKEYİ YENİDEN İNŞA PROGRAMI Yunanistan’da Syriza’yı iktidara getiren programın adıydı “ülkeyi yeniden inşa”. Syriza iktidarı başarısızlıkla anılsa da Syriza’nın iktidara gelmesi büyük bir başarı hikayesiydi; çünkü dönemin koşullarına çok iyi bir alternatif sunuyordu. Bugün Türkiye’nin önünde başarı ve başarısızlıklardan çıkarılacak önemli dersler var. Ağır ekonomik ve siyasi bunalım altında Türkiye’nin acil ihtiyacı refah devleti oluşturmak ve yurttaşların özgürlüklerine, eşitliğe kavuşmasını sağlamak olacaktır. Bu noktada ülkeyi yeniden inşa programının dayanacağı ana hedefleri şöyle sıralayabiliriz : a) ülkenin farklı kesimlerinin adil ve eşit temsil edileceği “güçlendirilmiş parlamenter sistem”, b) ekonomiyi yeniden planlama ve vergi adaletini sağlama c) güvenceli iş ve istihdam yaratma d) hukuk devletinin tesisi. 2) SİYASET YAPMA BİÇİMİNİ DEĞİŞTİRMEK Türkiye’de alternatif bir siyasal alan oluşturmak isteyenlerin en büyük mücadelesi yerleşikleşmiş siyaset yapma biçimi. Benim “taşra siyaseti” olarak bahsettiğim, Ercan Kesal’ın “Nasipse Adayız” kitap ve filminde anlatılan hikayeden bahsediyorum. Siyasetin ahbap-çavuş ilişkisine döndüğü, temsil edenlerin belirli kaynak ve ilişki ağlarına dahil olmakla belirlendiği bu anlayışı değiştirmek için seçmenin de siyasetten talepleri ve beklentilerini değiştirmesi gerekiyor. Siyaset profesyonel bir iş, iktidar ise yağmalanacak bir araç değildir. Siyasete dahil olmaya ve siyaseti dönüştürmeye en çok ihtiyaç olunan bir dönemde “siyaseti” kirli bir iş olarak görmektense siyasetin daha güzel günler görmek ve yaşamak için bir araç olduğunu toplum olarak hatırlamamız ve siyasetçilere hatırlatmamız gerekiyor. 3) SİYASETİN FİNANSMANI Türkiye’de son dönemlerde ortaya çıkan Sedat Peker videolarından da herkesin gözlemlediği üzere siyasetin finansmanı meselesi oldukça önemli bir konu. ABD’de Biden’ın seçilmesinde ve bugünkü politikalarında etkisi olan Bernie Sanders’ın sıklıkla üzerinde durduğu konulardan biriydi siyasetin finansmanı. Sanders’e göre demokrasinin yeniden tesisi için “büyük meblağda paraların” siyasetten uzak tutulması siyasal adaletin tesisi için oldukça önemliydi. Nitekim bu fikir bütün dünyada önemini gittikçe hissettiren bir konu haline geldi. Siyasi kampanyalarda şeffaf ve küçük meblağda desteklere olanak veren yeni bir sistem kurulmalı ve bu devlet tarafından denetlenmeli. Aksi halde ekonomik gücü elinde bulunduranlar siyasal güce de doğrudan veya dolaylı olarak sahip oluyorlar. Karar alma mekanizmaları siyasi kampanyaları destekleyenlerin çıkarlarına göre işleyebiliyor. Seçilmişler sadece sermaye sahiplerinin değil, tüm yurttaşların temsilcisi olabilmeli, gerçek temsili demokrasiye ancak bu şekilde kavuşabiliriz. Ülkemizde de varlıklı olmayanın temsil etme ve edilme hakkının aslında olmadığı neredeyse toplumsal bir uzlaşı halini almış değil mi? 4) KATILIMCI VE ÇOĞULCU BİR DEMOKRASİ İNŞA ETMEK Popülistler yönetim tarzı belirli grupları dışlayarak, onları şeytanlaştırarak ve daha sonra devleti sadece kendi görüşünden olanlarla doldurmayı tercih ediyor ve toplumdaki çoğulculuğu öldürüyor. Popülizme alternatif olacak siyasetin ise bunun tam tersi olarak halka sandığın ötesinde bir demokrasi anlayışı sunması gerekiyor. Eşitlikçi, özgürlükçü ve kapsayıcı bir demokrasi. Mevcut yapıdaki gibi “kazanan her şeyi alır” anlayışından uzak çoğulcu bir demokrasi.
  • Yasama süreçlerine sivil toplumun ve ilgili konunun uzmanlarının da dahil olabileceği yeni siyaset alanları yaratmak,
  • Yasama süreçlerinin şeffaf ve kamuya açık hale getirmek,
  • Online katılım platformları kurarak vatandaşların internet üzerinden siyasete katılacağı alanlar yaratmak,
  • Siyasal partiler ve yerel yönetimlerden başlayarak siyasal katılımı güçlendirmek,
  • Kent yönetiminde ve kentle ilgili alınan kararlarda yurttaşların katılımını artıracak politikalar geliştirmek,
  • Kamu politikalarında şeffaf ve hesap verilebilir bir model benimsemek.
5) GÜVENLİKÇİ DEVLET YERİNE SOSYAL DEVLET Siyasal adaletin tesisi sosyal adaletten bağımsız değildir. Yukarıda ifade edilen çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü anlayışla inşa edilecek bir siyasal adalet programı mutlaka toplumun güvencesiz, yoksul, dezavantajlı kesimlerinin sesi ve temsilcisi olabilmelidir. Katılım mekanizmalarının güçlenmesi güvencesiz kesimlerin de siyasette özne ve temsil eden konumunda olabilmesi önümüzdeki yıllar için oldukça kritiktir. Öte yandan güvencesizliği ortadan kaldıracak sosyal devlet anlayışının tesisi de olmazsa olmaz bir unsur olarak beliriyor. Hükümet, iş dünyası ve sendikaların işbirliği ile uygulanabilir ve üretime dayalı bir ekonomi, “yeni yeşil düzen” politikalarına uyum sağlayan çevre dostu yenilikçi bir kalkınma modeli gerekiyor. Bunun için de katılımcı bir demokrasi... Polis devletine dönen ve özgürlükleri kısıtlayan “güvenlikçi” devlet anlayışı yerine yurttaşlarına adil, özgür, güvenceli bir yaşam sunan sosyal devlete ihtiyacımız var. Türkiye işlemeyen ve sorunları çözemeyen bir hükümet sistemi, içi boşaltılan değerleri ve işleyişine büyük zarar verilen kurumları, yok edilen denge-denetleme mekanizmaları, liyakat sahibi olanların kritik pozisyonlardan uzaklaştırılması, gittikçe yoksullaşan milyonlar, ağır bir tahribat ile yola devam ediyor... Tam da bu sebeple pek çok farklı düşünce ve görüşten insanın ısrarla adalet ve değişim talep ettiği bir dönemde siyasal ve sosyal adaleti tesis edecek yeni bir siyaset anlayışı için #HADİ demek gerekiyor.