İsmailağa ne insan hakları ve cinsiyet eşitliği gibi ortak asgari demokratik değerlere uyma yükümlülüğünü yerine getiren bir aktör ne de şeffaf ve denetlenebilir bir oluşum. Her ne kadar sivil görünse de demokratik değil. İsmailağa lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenazesiyle birlikte Türkiye’de kamuoyu birçok tartışmalı konuda olduğu gibi hareketlendi, tansiyon yükseldi. Ustaosmanoğlu için taziye mesajı paylaşan siyasiler ve kamusal figürler İslami çevreler tarafından alkışlanırken, bilhassa Twitter’da seküler geniş kesimler tarafından tepki gördü. Taraflar arasında gerginlik halen sürerken, İslami grupların devlet, hükümetler ve siyasi partilerle sürdürdükleri ilişkiler, bu grupları inşa etmiş oldukları ekonomik-ticari ağlar, sosyo-kültürel dâhil olma ve bağlılığı sürdürme mekanizmaları ve tarikat/cemaat bünyesindeki iktidar savaşları da tartışmaya açıldı. Eşzamanlı olarak İslami grupların demokrasi içindeki yeri de yeniden sorgulanmaya başladı. İSMAİLAĞA NE KADAR SİVİL? Her ne kadar İsmailağa’nın tasavvuf geleneğindeki önemli konumu sevenleri ve taziye yayınlayanlar tarafından öne çıkarılsa da tarikatın Milli Görüş ve diğer sağ partilerle olan yakın ilişkisi, devlet bağlantıları ve tarikat içi siyasi mücadeleleri biliniyor.
Fener Rum Patrikhanesi’nin bulunduğu Balat Mahallesi’nin de içinde yer aldığı Çarşamba semtini bir şeriat gettosuna dönüştüren İsmailağa’nın güç ilişkileri sadece tarikat içinde sınırlı değil.
İsmail Saymaz İsmailağa’yı ele aldığı yazıda tarikat hakkında kapsamlı bir derleme hazırlamış.[i] İsmailağa tarikatı, modern demokrasiyle bağdaşmayan görüşleri destekliyor. Örneğin kadınların eğitim görmesine, iş hayatına dâhil olmasına, erkeklerle aynı işleri yapmasına, araba kullanmasına karşı duruş sergiliyor. İsmail Saymaz’ın ifadesiyle “İskenderpaşa ve Erenköy tarikatları ile İstanbul Nakşibendiliğinin üç büyük kolundan biri olan İsmailağa, dindar yoksulların inanç sığınağını ve itirazını temsil ediyor.” Mahmut Ustaosmanoğlu dikkat çekici bir şekilde 1954-1996 arasında 42 yıl aralıksız imam olarak görev yaptığı İsmailağa Camii’ni merkez üssüne çevirdi ve Fatih’in Çarşamba semtini 20. yüzyıl öncesi hayat tarzının hâkim olduğu bir şeriat gettosu haline getirdi. İsmailağa daha sonradan Beykoz Çavuşbaşı’nda da külliye inşa etti. Böylece Çavuşbaşı da Anadolu yakasının şeriat merkezi oldu. İsmailağa’nın faaliyetlerine karşı çıkan Üsküdar Müftüsü Hasan Ali Ünal’ın şüpheli cinayeti, Ustaosmanoğlu’nun veliahtları Hızır Ali Muratoğlu ve Bayram Ali Öztürk’ün İsmailağa Camii’nde öldürülmesi bu getto içindeki güç mücadelelerinin şiddetini gözler önüne serdi. Fener Rum Patrikhanesi’nin bulunduğu Balat Mahallesi’nin de içinde yer aldığı Çarşamba semtini bir şeriat gettosuna dönüştüren İsmailağa’nın güç ilişkileri sadece tarikat içinde sınırlı değil. 1980’lere kadar İskenderpaşa içinde yer alan Ustaosmanoğlu, 1980’lerde bağımsız bir oluşuma yöneldi. İskenderpaşa’nın Türkiye sağı ve devlet ile yakın ilişkisi biliniyordu. İsmailağa, bir yandan mevcut ilişkileri muhafaza ederken, bir yandan da Milli Görüş ve AK Parti’ye açık destek sundu. Erdoğan ve Gül Cumhurbaşkanı sıfatıyla İsmailağa’yı ziyaret etti. İskenderpaşa ve İsmailağa mensubiyeti bulunan kişilerin gruplar halinde sağ partilerde ve bürokraside hızla üst sıralara tırmandıkları da biliniyor.
İBB seçiminde AK Parti'nin en çok oy aldığı mahalleler, İsmailağa'nın kaleleri olarak tabir edilen bu iki semt: Beykoz Çavuşbaşı (Baklacı, Çiftlik, Çengeldere mahalleleri) ve Fatih Çarşamba semti (Balat, Ali Kuşçu, Atikali mahalleleri)
Tarikat mensupları da AK Parti’nin en büyük destekçileri. Mitinglerde ve 15 Temmuz’da etkin katılım gösteren İsmailağa mensupları, AK Parti’yi kendi muhitlerinde %70’in üzerine taşıyor. 23 Haziran İBB tekrar seçiminde AK Parti'nin en çok oy aldığı mahalleler, İsmailağa'nın kaleleri olarak tabir edilen bu iki semt: Beykoz Çavuşbaşı (Baklacı, Çiftlik, Çengeldere mahalleleri) ve Fatih Çarşamba semti (Balat, Ali Kuşçu, Atikali mahalleleri). Tablo: 2019 İBB Tekrar Seçimi, Binali Yıldırım’ın En Çok Oy Aldığı Mahalleler SONUÇ Toparlayacak olursak, dini faaliyetler ve tasavvuf geleneğindeki yeri ile öne çıkarılan İsmailağa’nın, bir yandan laik/seküler hukuk devleti, eşit vatandaşlık ve demokrasi kavramlarıyla temelden çelişen bir şekilde cinsiyet eşitliği ve modernite karşıtı bir pozisyonda konumlanırken, diğer yandan da siyasi-bürokratik ilişkileri üzerinden kontrolsüz politik ve ekonomik güç devşirdiğini gözlemliyoruz. Buna göre İsmailağa ne insan hakları ve cinsiyet eşitliği gibi ortak asgari demokratik değerlere uyma yükümlülüğünü yerine getiren bir aktör ne de şeffaf ve denetlenebilir bir oluşum. Her ne kadar sivil görünse de demokratik değil. Demokrasinin işlemesi için insan hakları ve cinsiyet eşitliği gibi demokratik ortak asgari değerlere meydan okuyan ve siyasi-bürokratik ilişkileri denetlemeyen dini grupların sivil kimliğinin, demokratik değerleri benimseyen, şeffaf ve denetlenebilir faaliyetler yöneten STK’ların sivil kimliği ile eş tutulmaması gerekiyor. Demokratik değerleri içselleştirmeyen sivil aktörlerin oluşturduğu sivil toplum, hukuk devleti ilkesi ve temel insan haklarını hiçe saydıkça otokratik iktidarlara hizmet eder. Sivil toplumun iktidar lehine hareket ettiği Nazi Almanyası bunun örneği. Türkiye siyasi tarihinde Milli Görüş ve Erdoğan’ın 28 Şubat sonrasında sivil aktörler olarak “vesayet”e karşı adeta tek alternatif olarak kayıtsız şartsız desteklenmesinin ve 2000’lerden bu yana tüm hukuksuzluklara “sivillik” özlemiyle ses çıkarılmamasıyla birlikte Türkiye’yi vesayetçi-kısıtlı demokrasiden sivil otoriterliğe sürükleyen yolun taşlarının döşendiğini vurgulamak önemli. Sivillik demokrasi için gerekli, fakat tek başına yetersiz. [i] https://halktv.com.tr/makale/mahmut-efendi-metropoldeki-seriat-gettosunun-seyhi-681774