ALTAN SANCAR
Özgür Özel’in yerel seçimlerin ardından ‘birinci parti olma’ söylemi ile giriştiği normalleşme süreci elle tutulur anlamda bir kazanım getirebilmiş değil. Özellikle büyük bir merakla beklenen Gezi davasında bir gelişme olmaması ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın muhalefete yönelik sert tutumu, sürecin toplumsal anlamda kısa vadeli getirisinin olmayacağını açık biçimde gösteriyor.
Buna rağmen, Özel’in ajandasında duran bir başka hedefe ulaşma yolunda ise ciddi bir mesafe aldığını söylemek gerek. Özel, normalleşme sürecine girerken, elle tutulur ve kısa vadeli hedeflerin yanı sıra, uzun süreli bir hedefi de cebinde tutuyordu. CHP’li birçok belediyenin uygulamaları da bu Özel’in bu hedefine uyumlu bir yol izliyor.
Özel’in ilk hedefi: AK Parti ve MHP’li seçmen
CHP’nin farkına geç de olsa vardığı bir gerçeklik var; o da iktidar olmak için herkesin ve her kesimin oyunu almak. Yalnıza CHP’nin ve solun oylarına değil; aynı zamanda farklı toplumsal kesimlerin makul endişelerini gidermek, bunlara cevap verebilmek ve oylarını alabilmek anamuhalefet açısından iktidara giden yolun temel taşlarından biri olarak görülüyor. Uzun yıllardır muhafazakâr taban ile CHP arasında karşılıklı örülen duvarlar, Kılıçdaroğlu ile yıkılmaya başlamıştı. CHP’li belediyeler ise yönettikleri kentlerde 'Geldiklerinde her şeyimizi kaybedeceğiz' algısını yıkmak üzere hedefe kilitlenmişti. İstanbul’da muhafazakâr mahallelere giren Ekrem İmamoğlu figürü karşılığını almıştı. Mansur Yavaş’ın Ankara’da kurulan egemenliği yıkması CHP’nin hedefine katkı sunmuştu. Değişim yaşayan CHP’nin yeni yönetimi ve yeni lideri, hedefi değiştirmese de yöntemi değiştirmeye karar vermişti.
Aslında Özel, koltuğa oturur oturmaz kavga görüntüsüne son verme ve diyaloga dayalı muhalefete ağırlık verme kararını almıştı. İlk açıklamalar bunun işareti oluyor, Özel karşısındaki en büyük sınav yerel seçimlere bu şekilde hazırlanıyordu. Seçimlerden istediğini alan Özel, ikinci aşamaya geçerek 'Güçlendik ama kibirlenmedik' düşüncesiyle kendisine oy veren muhafazakarları ürkütmemeyi sürdürmek için normalleşmeyi tercih ediyordu. Özel’in hedefini Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin görmemesi mümkün değildi. Bahçeli’nin Özel ile Erdoğan arasındaki süreci ‘baldıran zehri’ olarak mahkum etmesi de buradan kaynaklanıyordu. CHP’nin yeni yönetimi Bahçeli’nin açıklamasındaki bu bölümden memnuniyet duyuyor ve çabalarının işe yaradığını düşünüyordu.
Kaldı ki Özel’in bugün Sabah’tan Yavuz Donat’a yaptığı açıklama da bunun ilanı oluyordu: “Bizim seçmen, bizim mahalle zaten arkamızda. Ama karşı mahalleye seslenebilmek için ben normalleşmeyi, yumuşamayı çok çok önemli görüyorum.”
Ayrıca bu söyleşinin yarattığı etki, iktidar medyasında eskiye göre CHP’ye yönelik tansiyonun düşüşüne de işaret ediyor. Elbette iktidar ile medyası kendi ajandasını işletiyor olsa da nihayetinde krizler ve fırsatları siyasette kimin değerlendireceği hazırlıklı olmaktan geçiyor.
‘İktidarı ve devleti ayıralım’ hedefi
Özel’in süreçteki bir diğer hedefi ise AK Parti döneminde arasındaki kalın çizgilerin inceldiği ve artık ortadan kalktığı iktidar ile devlet arasındaki ayrımı yeniden zihinlere kazandırma. CHP’nin her seçim döneminde karşısına çıkan söylemlerin başında AK Parti’ye dair çoğu eleştiride 'Bunlar milli güvenlik sorunu' söylemi oluyordu. Haklı gerekçeler ile itiraz edilen her tezkerede, ekonomik tercihler her eleştirildiğinde ve nice durumda CHP doğrudan ‘terör ile ilişkili’ olarak nitelendiriliyor, devamında bunun üzerinden bir kampanya yürütülüyordu. Toplumun bir bölümü açısından AK Parti’nin medya eliyle yaptığı ince çalışmayla CHP’nin her eleştirisi devlete yönelik adlandırılıyor ve bu algı besleniyordu.
Özel’in bu süreçte CHP’nin hedefine giden yola kazandırdığı yeni yöntem iktidar ile devletin ayrıştırılması oluyor. Erdoğan’ı eleştirirken ‘makama hürmet, kişiye muhalefet’ yöntemi CHP için kısa vadede olmasa da uzun vadede getiri hedefliyor. KKTC’de ‘milli mesele’ için birliktelik görüntüsü verilirken, içeride emekli için vuruşmaktan çekinilmiyordu. Özel her fırsatta ‘milli meseleler’ için kesin bir dille ortaklık vurgusu yaparken, muhalefet etmek için de içerideki hiçbir fırsatı kaçırmıyordu.
Sürecin riski: Erdoğan’ın ayrıma gitmesi
Sürecin barındırdığı temel risk ise Özel’in ajandasından Erdoğan’ın haberdar olmamasının imkansızlığı. Kendi altının oyulmasına izin vermeyerek siyasi yolculuğunu çeyrek aşıra getiren Erdoğan, Özel’in bu hedeflerine ulaşmaması için ‘kavgasız’ bir yol bulacaktı. Nihayetinde Erdoğan da ‘Özel ile konuş, İmamoğlu ile vuruş’ mantığını yürürlüğe soktu. CHP içinde kendisiyle görüşülmesinin yaratacağı haklı tartışmaları da fırsata çeviren Erdoğan, bir yandan en olası rakibini yorarken, bir diğer yandan da CHP içinde yeni bir ‘kazanacak aday’ travması yaratmayı istiyor. CHP yönetimi ve Özel’in buna hazırlıklı olduğu görülüyor, ancak toplumsal tepkiye dönüşmesi halinde buna karşı koymak üzere hazırlık içinde olmak zorunda olduğu da gözden kaçıyor.
İşin özü, Özel kısa ve uzun vadeli hedefler ile çıktığı normalleşme yolculuğunda zorlanıyor. Ancak Özel’in ısrarlı biçimde ‘Bir bildiğim var’ dediği bu yolun sonu güçlü bir iletişim ve fazlası ile dayanıklı sinirler ile istediği yere çıkabilir.