Başlıktaki sorudan önce, daha popüler başka bir sorunun cevabını arayalım birlikte. “Bu memlekette Sedat Peker’in iddiaları karşısında harekete geçecek bir savcı yok mu?” El-cevap; maalesef ve belli ki memleketin savcıları yok. Rejimin savcıları var. Onlar da yürütmenin direktifi olmadan nefes dahi alamıyorlar. Adaletin terazisini değil, iktidarın çıkarlarını gözetiyorlar. Ortadaki açık hakikatin farkına varalım ve buna göre hareket edelim. Boş hayallere kapılmayalım, yapılması gerekenleri ıskalamayalım. Türkiye’de fiili olarak erkler ayrılığı rafa kaldırılmış durumda. Yasama yürütmenin tahakkümü, yargı ise direktifi altında ve yürütme de derinlerin vesayetine mahkûm. Yargı, yürütmenin hukuka aykırı eylemlerini aklama veya zulümlerini hukuk kılıfına sokarak “meşrulaştırma” işlevi görüyor. Adaletin tecellisine değil, iktidarın bekasına hizmet ediyor. Türkiye’nin hali bu. Peker’in iddialarını savcılığa intikal ettirmek kediye ciğer emanet etmekten farksız. Bu olduğu taktirde, şüphelileri bir süre sonra ellerinde beraat kararlarını sallayarak medyada gövde gösterisi yaparken izleriz. Medya tüm bu zulmü normalmiş gibi göstermek isteyenlerin, her türlü manipülasyonu ve yalanı halkın damarlarına zerk ettikleri bir mecra. Rejimin zehrinin damıtıldığı yer. Bunun için gazetecilerden ziyade yaltakçı dalkavukları istihdam ediyor; onlar aracılığıyla zulmü sıradanlaştırıyor ve zalimleri kahramanlaştırıyor. Bu nevi kendilerine gazeteci diyen dalkavuk güruhun son günlerde teker teker ifşa olduklarını görüyoruz. Hal böyle iken “Yok mu bu memlekette harekete geçecek bir savcı?” sorusunu anlamlı bulmakla birlikte gerçekçi görmüyorum. Hatta, umarım yoktur, diyorum. Zira olması halinde mevcut iddiaların üzeri yargı eliyle kapatılacak ve medya eliyle halka mağduriyet edebiyatı olarak yutturulmaya çalışılacak. Peki ne yapmak gerekiyor? Kutsadığımız devletin çürümüşlüğünü, iktidarın çetelerle girift ilişkilerini ve türlü türlü suçların ifşasını göstermesi açısından toplumun beka sorununu gözler önüne seren bu olaya şimdilik -yani hukuk bu topraklara gelene kadar- toplumsal bir vaka olarak bakılmasından yanayım. Bu olayın savcısının muhalefet, yargıcının millet, mahkemesinin ise sandık olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple de muhalefet tüm iddiaları, iktidarı muhatap almadan doğrudan topluma iletmeli. Bunu da soru sorarak yapmalı. Tıpkı “128 milyar dolara nerede?”, “İktidar partisinin mafyadan 10 bin dolar maaş alan elemanı kim?” sorularında olduğu gibi. Bırakalım bu soruların cevabını millet kendisi bulsun. Hükmünü de sandıkta versin. Emin olun çalınan paralar onların cebinden, yitirilen canlar onların evinden çıktığı ve liyakate aykırı şekilde işgal edilen koltuklarda onların bizatihi kendileri, kardeşleri, eş dostları veya evlatları oturması gerektiği için bunun hesabını en iyi soracak olan onlar olacaktır. İktidar değiştikten sonra ise elbette bütün bu olanların hesabı tarafsız yargı önünde sorulmalıdır. Peker’e, özellikle Kutlu Adalı cinayetine dair ifadelerine gelecek olursak; kendisinin Ogün Samast’ın şanslı, zeki ve akıllı versiyonu olduğunu söylemek, onun 1990’lar sürümü olduğunu dile getirmek haksızlık sayılmaz. Önemli bir detayı gözden kaçırıyoruz. Peker, Kutlu Adalı cinayetine dair “Çok şükür onun kanı elimize bulaşmadı” dedi. Kanı bulaşanlar kimler? Peker’den bir anti kahraman çıkar mı bilmem, lakin çıksaydı kim olurdu neye benzerdi derseniz, kırk yaşın altında olan kardeşlerim Marvel’in Venom karakterini bilir. Kırk yaşın üstündekiler de baksınlar. Sedat Peker, bu Venom karakterine oldukça benziyor. Venom simbiyoz hâlinde yaşayabilen bir canlı. Tıpkı Peker ile iktidarın ve derinlerin simbiyotik ilişkileri gibi. Birbirlerinden beslenen, biri diğerinin dönüş bileti, ötekisi berikisinin lüks konaklama yeri olan, yatırımı suça yapan ve “kardeşlikleri” nakit bazda duygusal olan bir güruh. Marvel dünyasının diğer karakterlerinin aksine tek bir bedenle özdeşleştirilemeyen, başlı başına bir yaşam formu Venom. Tıpkı derinlerin diğer kullanışlı aptalları gibi. Peker’in onlardan farkı aptal olmaması. Venom zehir demek. Karakterin isminin Venom olmasının mantığı öfkelendiğinde zehrini akıtması ve Venom'un en belirgin özelliği de öfkesi. Peker’in öfkesinin de arşa ulaştığını ve zehrini bilinçli ve orantılı şekilde akıttığını görüyoruz. Peker’in zoraki de olsa bir anti-kahramana dönüşebilmesi için videolarında bahsettiği aslan avını yapması gerekiyor. Açıklamaları iktidarın kutuplaştırarak bir araya getirdiği ve hamasetle yoğunlaştırdığı devasa buzuldan parçalar kopartabilmeli. Sürekli kırk yaş altına seslenmesi de bundan. Peki yapabilir mi? “Temiz toplum yoktur” diyen Peker’in toplumun temizlenmesini talep etmesi ironik. Öte yandan toplumun temiz kesimi ve temizlenmek isteyen kesimi temizlik konusunda mutabakata hiçbir zaman olmadığı kadar yakın. Elbette Cumhur İttifakı’nın tavanında, temelinde bu ifşalara konu olan hadiselerden ziyade açığa çıkmalarından rahatsız olan bir kesim olduğu muhakkak. Lakin iddialar o kadar ağır ki iktidar reddetmek ve yalanlamak yerine mecburen üç maymun politikası izliyor. Muhalefetin meseleye bakış açısını bu perspektiften oluşturması ve taraf olmaktan ziyade sorular eşliğinde olayı betimleyerek halka intikal ettirmesi gerekiyor. Üç maymunun yok saymaya çalıştığını her göze, kulağa ve dimağa iletmesi lazım. Telaşa ya da ürkekliğe mahal yok. Zira toplumun ekseriyeti bütün bu kirden temizlenmeyi hayat memat meselesi olarak görmeye başladı bile.