Gökyüzüne açılıp uçarken, güneşe erişmeye çalışınca kendine taktığı kanatların balmumu harçları eriyen İkarus’un mitolojik hikâyesi akla geliyor.  Çevresini Akşener’in gözlerine perde çektiğini düşünüyorum. Ve kendisini doldura doldura sonunda patlattığını…  İYİ Parti lideri Meral Akşener’in, Millet İttifakı ile yollarını ayırması “şoke edici” bir gelişme. Saadet Partisi’nin ev sahipliğindeki Millet İttifakı’nın 12. toplantısının beklenenden kısa kesilmesinden daha dakikalar sonra Akşener ve diğer liderler arasında, cumhurbaşkanlığı adaylığı üzerinden “soğukluk” yaşandığını duyduğumda “gelenin gelmekte olduğunu” idrak etmiştim. Ancak, İYİ Parti’nin kopuşu, parçaları birleştirince “şaşırtmayan bir şok” oldu. Meral Akşener, daha önce 2018’de kendi elleriyle yeşertmeye çalıştığı siyasi kurumdan, İYİ Parti’nin genel başkanlığından da ayrılmıştı. Afyon’daki çalıştaylarında kendisine yönelik eleştiriler yükselmesi; Akşener’i, henüz bir yaşını doldurmamış partisinin liderliğini bırakmıştı. Akşener, o dönemde paylaştığı bir Twitter mesajıyla duyurmuştu kararını: “Parti tüzüğümüzün şahsıma tanıdığı yetki çerçevesinde seçimli kurultay kararı almış bulunuyorum. Kurultayda aday olmayacağım, aday olacak arkadaşlarıma başarılar diliyorum” demişti. Belli ki, kendini “kıstırılmış” ve yalnız bırakılmış hissetmişti Akşener: tıpkı, Altılı Masa’dan “devirircesine” kalkmasına giden süreçte olduğu gibi. FEVERAN: YERİ VE ZAMANI Fevri bir yönü var Akşener’in…Kimi zaman bu fevrilik, İçişleri Bakanlığı dönemindeki gibi lehine de işleyebiliyor. 28 Şubat’ta dönemin askeri kadrosuna kafa tutması; kendi atadığı Ankara Emniyet Müdürü’ne görev başı yaptırılmaması üzerine, sabaha karşı “kapı kırdırarak” onu makama oturtması örneklerinde olduğu gibi…
Partisinin ve kendisinin imajı üzerinde çok çalıştı Akşener. Sadece imaj da değil; kendisine yönelik eleştirileri sükunetle anlayıp dinleyip, tüm Türkiye’yi karış karış gezmesi çok emeğini aldı. Ne var ki, hırsız evde olunca, kilide gerek yok.
Cesaretle gövde gösterisi yapmak ile tepkisel çıkışla irkiltmek arasında fark var. Ancak, 2018’de 270 günlük “bebeği” İYİ Parti’yi terk eder raddeye gelmesi vakasında olduğu gibi, aleyhine işleyen fevrilikleri de var. O “terk edişin” Akşener ile ilgili ne kadar olumsuz bir kamuoyu kanaati yarattığını, 2020’deki saha çalışmalarımızda gözlemiş ve açıkçası şaşırmıştım. Genel başkanlıktan istifası, farklı kesimlerden seçmenlerde, Akşener’in “güvenilmez” olduğuna dair bir izlenim yaratmıştı. Benim çoktan hafızamdan silinen bu olay, “sıradan vatandaş” seçmenin hafızasında, olumsuz manada son derece canlıydı. Baba evi MHP’den ihraç edilmesi; uğradığı tüm haksızlıklara önce sabredip, başka çare kalmayınca “kendi evini”, İYİ Parti’yi kurması; seçmenin, anladığı ve desteklediği bir adımdı. Buna karşılık, 2018’deki istifası; bugün yaşanan “siyasi depremden” çok daha küçük ölçekli olmasına karşın, sebebi anlaşılamayan bir feverandı. Akşener, ayrılırken gemileri yakarak gitti. “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye boyun eğmeyeceğiz” kolay yenilip yutulacak bir söz değil. Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a kamuoyu önünde aday olma çağrısı yapması da… Bu iki isim, aynı anda mı bu “Millî Mücadele” çağrısına yanıt verecek? Bu isimlerden birinin, onayı ve taahhüdü alınmadan böyle bir çıkış zaten mantıklı değil ve siyasetin doğasına aykırı. Partisinin ve kendisinin imajı üzerinde çok çalıştı Akşener. Sadece imaj da değil; kendisine yönelik eleştirileri sükunetle anlayıp dinleyip, tüm Türkiye’yi karış karış gezmesi çok emeğini aldı. Ne var ki, hırsız evde olunca, kilide gerek yok. Akşener’i tuzağa düşürecek biçimde dolduruşa getiren partisinde ve çevresindeki şu taraflar oldu bence: -Kamuoyu araştırmacısı, stratejist kisvesi altında Akşener’e “sahte bir pembe” tablo sunup ayaklarını yerden kesenler (ve aslında İYİ Parti’nin “iyiliğinin” değil, kendi siyasi ikbalinin peşinde olanlar), -Popülizm ve polemiğe meraklı, İYİ Parti ile “isim olan”-içerik olarak “ergen” siyasetçiler, -Güncel siyaseti anlamaktan uzak, eski tip MHP kökenliler. Çevresini giderek katmanlaşarak saran bu cenahın Akşener’in gözlerine perde çektiğini düşünüyorum. Ve kendisini doldura doldura sonunda patlattığını… Böyle dostlarla düşmana ihtiyaç yok. Gökyüzüne açılıp uçarken, güneşe erişmeye çalışınca kendine taktığı kanatların balmumu harçları eriyen İkarus’un mitolojik hikâyesi de akla geliyor tabii…