Son olarak, bu türden kestirmeci, özcü, belki çok alkış alacak ama geçersiz argümanları ileri sürmenin etik ve normatif bir vebali de var. Olmayan bir “Şark Dünyası” bugün vücuda gelse ve bu dünyanın bir de değişmez “genetiği” olsa, ortada yine de bunu dillendirmemeniz için birçok sebep kalır.Diyelim yine de Şarkın Şark, Garbın Garp olduğuna inanıyorsunuz. Coğrafyayı verili bir sabit olarak aldınız ve çok önemsiyorsunuz. Yine de bu Şark dünyasının bir “genetiği” olup olmadığını sormalısınız. Çünkü bu “tek adam” sevdiği söylenen Şark’ta dünyanın (en sorunsuz olmasa da) en büyük demokrasisi olan Hindistan yer alıyor. Belki “genetik” değil, İngiliz sömürgesinin tarihi mirası ama on yıllardır da kendi iç dinamikleriyle çalışıyor. Hindistan ile aynı günlerde bağımsız olan Pakistan’da vuku bulan aralıksız darbe ve krizleri, iki ülkenin demokrasi deneyimleri arasındaki devasa farkı başka türlü anlamak mümkün değil. Gelelim Doğu’nun adeta kalbi olan Çin’e. “Genetiğinde” demokrasi olmayan Çin bir tek parti rejimiyle yönetilirken aynı kültürel mirasın taşıyıcısı olan Tayvan gelişkin bir demokrasi yaratabildi. Bugün ABD dahil birçok ülkenin topyekun bir ordu sahibi olmasını istediği Japonya’da buna tek ayak direyen iç kamuoyu; özbeöz Şark demokrasisi iş başında. Son olarak, bu türden kestirmeci, özcü, belki çok alkış alacak ama geçersiz argümanları ileri sürmenin etik ve normatif bir vebali de var. Olmayan bir “Şark Dünyası” bugün vücuda gelse ve bu dünyanın bir de değişmez “genetiği” olsa, ortada yine de bunu dillendirmemeniz için birçok sebep kalır. Çünkü bu argüman ile Afganistan’da eşit haklar için mücadele eden kadınları boşa kürek çeker hale getirirsiniz; öyle ya, genetiğinde demokrasi, kadın hakları olmayan, geleneğe yazgılı bir medeniyeti onlar nasıl değiştirsin? Aynı anda Çin Komünist Partisi’nin sıfır vaka politikasına çatmak için sosyal medyada bin bir kılığa giren gence de kendi kültürüyle ilgili haddini bildirmiş olursunuz; kaderine razı olsun. Ve elbette Türkiye’deki her bireysel, sınıfsal ve toplumsal hak talebini lüzumsuz bir “alafrangalık” saymış, elinizin tersiyle itmiş olursunuz. Oysa Şark’ın değişmez bir özü yok; olan da her gün insanların talepleriyle yeniden şekilleniyor. Ve genetiğiyle oynamamız gereken tek şey, otoriter rejimlere kültürel arka plan çizen, onlara meşruiyet devşiren televizyon programları. Demokrasiyi o arka odadan mutlaka çıkarmamız gerekiyor…
Şark Dünyası’nın genetiği
Politikyol
İnsan genetiğinin bile hayatımız üzerinde ne kadar belirleyici olduğu tartışmalıyken, ülkelere değişmez bir öz bahşetmek bütünüyle yanlış. Sadece 20. yüzyıl tarihine bakmak bile böyle bir ülke genetiği olmadığını görmeye yeter.
Murat Bardakçı geçtiğimiz günlerde TV100 televizyonunda yaptığı bir açıklamada “Şarkta demokrasiye yer olmadığını”, Türkiye’nin de dahil olduğu Doğu toplumlarında daha ziyade “tek adam”ların sevildiğini dile getirdi. Demokrasi Şark dünyasının “genetiğinde” yoktu; dolayısıyla yapılacak bir şey de yoktu. “Genetik” sözü, malum, kendimizle ilgili değişmez bir öze işaret ediyor. Aile mirası, soy kütüğü, üzerimizden silkeleyemediğimiz bir coğrafya ve kültür; bir nevi makus talih (tarih?) ya da biyolojik kader. Doğrusu geçtiğimiz yıllarda Tarihin Arka Odası’ndan sızan üstü kapalı ya da açık otoriterlik övgüsüne alıştık. Ama bu kadarı biraz fazla.
Son yirmi yılımı “Şark dünyasını” anlamaya çalışarak geçirdim. Doğu Asya üzerine okuyanlar Bardakçı’nın ileri sürdüğü tarzda kültürel özcü yaklaşımlara aşinadır. Bizim alanda Xi Jinping her gün eski Çin imparatorlarıyla ya da Mao ile kıyaslanır; Çin’in olasılık dahilindeki her askeri adımında Sun Zi “Savaş Sanatı” bahsi açılır. Bunlar medyada olağanüstü karmaşık bir gerçekliği basitleştirmek ve anlaşılır kılmak, bazen de sırf alkış almak için başvurulan klişelerdir. Oysa insan genetiğinin bile hayatımız üzerinde ne kadar belirleyici olduğu tartışmalıyken, ülkelere değişmez bir öz bahşetmek bütünüyle yanlış. Sadece 20. yüzyıl tarihine bakmak bile böyle bir ülke genetiği olmadığını görmeye yeter. Almanya’nın, Avrupa ülkelerinin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra geçirdiği dönüşüme bir bakın. Cengiz Han “genetiğine” sahip Moğolların Asya’nın en güzide demokrasilerinden birini nasıl kurduğunu düşünün. Ve her vatandaşı “küçük birer samuray” zannedilen Japonya’da “barışseverlik” ilkesine son yetmiş yıldır kimin sahip çıktığına bir göz atın.
Ama belki de evvela bu bahsi geçen “Şark dünyasının” tam olarak nerede olduğunu sormalıyız. Elimize harita almak bu noktada maalesef pek işe yaramıyor. Zira coğrafya sadece fiziki bir gerçeklik değil ve tüm kimlik dertlerine de derman olmuyor. Ortadoğu’da ya da Kafkasya’da olduğu halde Avrupa kupalarına dahil edilen ülkeleri biliyorsunuz. Asya’nın en uzak köşesinde olup kelimenin tam anlamıyla Batı dünyasının bir parçası olan Japonya’dan bahsetmiyorum bile. Şark ile Garp arasında gidip gelen kentler var: “Ortadoğu’nun Paris’i” (Beyrut) ve “Doğu’nun İncisi” (Hong Kong) gibi. Keza Türkiye’de kendimize ait olduğunu düşündüğümüz “köprü” metaforunu kullanan Baltık ülkeleri, Kazakistan ve daha niceleri. Yani Şark’ı elimizle koymuş gibi bulmak o kadar kolay değil.
Yorumlar
Popüler Haberler
Erdoğan'ın asgari ücret paylaşımına yorum yapan kişiye soruşturma
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
Devlet Memurları Kanunu Teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi
Asgari ücretten sonra merakla bekleniyordu: Yılın son faiz kararı açıklandı
Bakan Işıkhan asgari ücreti açıkladı
İstanbul'da deprem meydana geldi