Bu teklif toplumun tamamını eleştirisini paylaşmaktan vazgeçirme amaçlı bir sansür yasasıdır! Görüşmelerin ertelenmesi toplumsal muhalefetin sesini iktidara duyurduğu nadir örneklerden biri olması nedeniyle önemli. Ama asla yeterli değil.
Demokrasilerde, hukuk devletinde basın ve ifade özgürlüğü olmazsa olmazlar arasındadır. Bir ülkede basın ne kadar özgürse, o ülkede demokrasi, hukuk devleti o kadar gelişmiş demektir. Ama Türkiye’de zaten iktidar baskısı altında bir medya düzeni varken maalesef bu baskıyı daha da arttıracak yeni düzenlemeler içeren kanun teklifleri ile karşılaşıyoruz.
İşte ‘dezenformasyonu önleyeceğiz’ diye Meclis’e gelen ve ‘sansür yasası’ olarak adlandırılan Basın Kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik öngören kanun teklifi de AKP ve MHP’nin bu zihniyet ile getirdiği tekliflerden biri. Teklif hem gazetecilerin hem de kurumların basın özgürlüğü ile hem de yurttaşların ifade özgürlüğünü kısıtlayan çok sayıda maddeyle dolu.
Sansür yasasının özellikle 29. maddesi basın özgürlüğünün ötesinde milyonlarca yurttaşımızın ifade özgürlüğünü yok edecek. ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ diye yeni bir suç icat edildi. Sınırları nedir kimse bilmiyor.
Bunlardan özellikle 29. madde, sadece gazetecilerin basın özgürlüğünün de ötesinde milyonlarca yurttaşımızın ifade özgürlüğünü açık seçik yok edecek bir düzenleme olarak karşımıza getirildi. ‘Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ diye yeni suç icat edildi. Halkı yanıltıcı bilgi nedir, sınırları nelerdir kimse bilmiyor. Tamamen soyut, muğlak ifadelerle yurttaşlarımızın açıklama ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması isteniyor.
Teklifin TBMM’de ilk ele alındığı Dijital Mecralar ve Adalet Komisyonlarında gerek biz CHP’nin de aralarında bulunduğu muhalefet partileri, gerek gazetecilik meslek örgütleri, gerekse dijital hayatla sivil toplum oluşumları bu madde başta olmak üzere teklifin birçok maddesinin sorunlu olduğunu belirterek geri çekilmesi talebinde bulunduk.
Komisyona davet edilen Yargıtay 8. Daire üyesi bile özellikle 29. maddenin mahkemeler tarafından uygulanması aşamasında ne kadar sakıncalı durumlar olduğu konusunda uyarılarda bulundu.
Türkiye’de her ay en az 50 gazeteci haberini, yazısını, sosyal medya paylaşımını savunmak için hakim karşısına çıkıyor. Sadece Haziran ayında 65 gazeteci hakim karşısındaydı, 30 gözaltı ve 16 tutuklama yaşandı.
Komisyonlar aşamasında ne uyarılarımız, ne de önerilerimiz dikkate alınmadı. Komisyon toplantısında da ifade ettiğimiz gibi AKP iktidarı zaten dünyada basın ve ifade özgürlüğü alanında hiç de arzu etmediğimiz bir kara tablonun mimarı. Türkiye’de her ay en az 50 gazeteci haberini, yazısını, sosyal medya paylaşımını savunmak için hakim karşısına çıkıyor. Gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Sadece Haziran ayında 65 gazeteci hakim karşısındaydı, 30 gözaltı ve 16 tutuklama yaşandı.
Yüzlerce gazetecinin haber yapması kah tehditlerle, kah fiziki saldırılarla engelleniyor. Bu tutum en temel Anayasal haklardan olan gösteri ve yürüyüş hakkının kullanımının toplam tarafından bilinir, görünür olmasını engelliyor.
Yine her ay ilgili ilgisiz onlarca kurum tarafından yüzlerce habere erişim engeli kararı çıkarılıyor. Televizyon kanalları ve gazeteler haksız ve ağır para cezaları, ilan ambargoları ile karşı karşıya bırakılıyor.
Sadece gazeteciler de değil! Yurttaşlar düşüncesini ifade ettiler diye davalarla karşı karşıya kalıyor. Sadece 2021 yılında 48 bin kişiye Cumhurbaşkanına hakaretten soruşturma açılmış, binlercesine hukuksuz cezalar da verilmiş durumda.
Ülkemizde basın ve ifade özgürlüğü alanındaki bu vahim tablo ortadayken, gazetecilerin ve milyonlarca yurttaşımızın ihtiyacı olan daha fazla baskı, daha fazla sansür düzenlemeleri değildir. İnsanları tamamen konuşamaz, düşüncesini ifade edemez hale getirecek düzenlemeler asla değildir.
Bu teklif gazetecilere ve geniş manada toplumun tamamına düşüncesini, eleştirisini paylaşmaktan korkutarak vazgeçirme amaçlı bir sansür yasasıdır! Sosyal medyayı baskı altına alma yasasıdır! İşte biz kanun teklifi AKP-MHP ortaklığı tarafından TBMM’ye geldiği andan itibaren bu kaygılarımızı güçlü ve kararlı bizimde ifade ettik.
Dijital Mecralar Komisyonu’nda 15 saat süren görüşmelerde gazetecilik meslek örgütleri de milletvekilleri de iktidara bu vahim hatadan dönmesi çağrısında bulunduk. Adalet Komisyonu’nda yine iki güne yayılan saatler süren görüşmelerde aynı şekilde her madde üzerinde söz alarak kanunun TBMM aşamasının yavaşlatılması için çaba gösterdik.
Nitekim muhalefetin Meclis’te, gazeteci meslek örgütlerinin alanda ve yurttaşların da sosyal medyada ısrarlı tepkileri üzerine teklifin geçen hafta gerçekleşmesi planlanan nihai Genel Kurul görüşmeleri Ekim ayına bırakıldı. Bu erteleme toplumsal muhalefetin sesini iktidara duyurduğu nadir örneklerden biri olması nedeniyle çok önemlidir. Ama asla yeterli değildir. Bu kanunun tamamen gündemden düşürülmesi gerekmektedir.
Her ay kamuoyu ile paylaştığımız basın özgürlüğü raporlarında da görüyoruz ki gazetecilerin çalışma koşulları gün be gün daha da ağırlaşmakta, gazeteciler, basın kuruluşları daha çok baskı engel ve sansür ile karşı karşıya bırakılmakta. Gazetecilerin başta basın kartına ilişkin olmak üzere özlük haklarına ilişkin önemli sıkıntıları var.
Gerek yerel, gerekse ulusal bazda yayın yapan gazete, radyo televizyon ve internet siteleri çok derin ekonomik sıkıntılar karşısında kamu otoritesini yanında bulamamakta.
Otoriter tek adam yönetiminin iktidar sopasına dönüşen kurumlarının kıskacı altındaki medya düzeninin yanı sıra, hayatımızda yadsınamaz rolü olan sosyal medya alanında da özgürlükçü bir düzenleme denetleme ihtiyacı ortada.
Eğer bir yasal düzenleme yapılacaksa bu, gazeteciler ve milyonlarca yurttaşı düşüncesini ifade etti diye ya da sosyal medya paylaşımları nedeniyle hapse atacak bir düzenleme asla olmamalıdır.
Basın özgürlüğü ve halkın haber alma hakkının korunması başta olmak üzere, gazetecilerin, basın kuruluşlarının, sosyal medya ağ sağlayıcılarının çalışma koşullarını iyileştirecek düzenlemeleri Meclis’ten geçirmek hepimizin ortak sorumluluğudur.
Ekim ayına bırakıldığı söylenen bu sansür yasası da asla ama asla bu haliyle Meclis’e bir daha getirilmemelidir. Teklif geri çekilmeli ve gazeteci meslek örgütleriyle, basın kuruluşlarıyla, dijital hayata ilişkin sivil toplum oluşumları ile ve sosyal medya ağ sağlayıcıları ile geniş biçimde danışılarak, ortaklaşılarak yeni ve özgürlükçü bir teklif getirilmeledir.
Türkiye’deki otoriter tek adam yönetiminin ve iktidarın savunucu sopası haline dönüşen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, RTÜK, BİK, BTK gibi kurumların ayrımcı, baskıcı, sansürcü zihniyetiyle böyle özgürlükçü bir basın yasası çıkarılması ise kocaman bir hayalden ibarettir.
Yasama, yürütme ve yargı alanında olduğu gibi basın ve sosyal medya alanında da özgürlükçü bir düzen kurulması ancak milletin özgürlük ve demokrasi arayışının temsilcisi Millet İktidarı ile mümkün olacaktır.