Biden yönetimi geri adım attı. Kararname bir anlamda kripto para piyasalarının kalıcılığını ilan ediyor. Bu hafta içinde açıklanan ve uzmanlar tarafından “aşırı olumlu” olarak nitelendirilen kripto yürütme kararnamesi ile daha önce kripto paralar aleyhinde sert açıklamalarına tanık olduğumuz Biden yönetiminin geri adım attığını gördük. Kararname bir anlamda kripto para piyasalarının kalıcılığını ilan etti. Şahsen bu piyasaların böyle bir teyide ihtiyacı olduğunu düşünmüyorum; ancak açıklama, özellikle kurumsal yatırımcıların güveninin artması açısından oldukça önemli ve hem piyasaların stabilitesi hem de büyüme oranları açısından olumlu bir sinyal. Kripto paralar geleneksel finansal sistemin dışında kalan orta sınıfların yatırımları için ana akım bir araç olarak benimsenmiş durumda. Ancak esas mesele sisteme daha fazla kurumsal yatırımcının girmesinin sağlanmasında… Bu durumda güven ve hacmin artmasıyla birlikte yükselişe geçen piyasaların, boğa piyasasına dönme ihtimali de kuvvetleniyor. Öte yandan, hükümetler tarafında ise piyasaların aleyhine esen rüzgarlar engelleyici bir mekanizma olarak karşımıza çıkıyor. Geçtiğimiz iki yıl içinde başta Çin olmak üzere Mısır ve Katar’ın da aralarında bulunduğu dokuz ülke, kripto paralarla ilgili tüm faaliyetleri yasakladılar. Öte yandan şu anda yüzün üzerinde ülkenin de kripto paralar ve dijital varlıkların regüle edilmesi ile ilgili çalışmalar yürüttüklerini biliyoruz. Bazı ülkelerde bu regülasyonlar hayata geçirildi; diğerlerinde ise hazırlıklar devam ediyor. Her ne kadar piyasaların akıbetin ne olacağını bilmeden, belirsizlik içinde işlemelerine kıyasla tercih edilir olsa da, regülasyonların gelişme hızını kesen ve piyasanın aktörlerini farklı coğrafyalara iten bir yönü olduğunu da biliyoruz. Dijital varlıklar geleceğin finansal sisteminin temel taşı… Ancak bu varlıkların üzerinde yükseldiği piyasaları hükümetlerin kendi çıkarları doğrultusunda ne yönde kullanacakları da ayrı bir soru işareti. Örneğin Çin kripto para yasaklarının öncesinde piyasaya sürdüğü Dijital Yuan’ın kullanımını arttırmak ve bu yolla gelecekte bir rezerv para konumuna geçmek iddiasını sürdürüyor. Ancak genel kanaatin aksine, dijital paralar temelde devletlerin piyasalar üzerindeki denetim ve gözetim imkanlarını genişletmek amacıyla hayata geçiriliyor. Bu, kripto mantığının tam tersine işleyen bir seyir… Öte yandan devletler kripto paralara getirdikleri düzenlemeler ile de kriptoyu varoluş amacının tam tersi istikamete sürmeyi ve bir nevi dijital para haline dönüştürmeyi amaçlıyorlar. Peki bu nasıl gerçekleştirilebilir? Devletler bu alanı da tamamen kontrolleri altına almaya muktedirler mi? Hükümetlerin kripto para birimlerini düzenleyebilmesinin en önemli yolu, dijital varlığın satılması sonucunda nakde dönüştürdüğünüz parayı vergilendirmekten geçiyor. Bu elbette bir kripto varlıktan çıkmak istemeniz ve onu dolar, TL gibi bir para birimine dönüştürmek istemeniz durumunda geçerli. Bir kripto parayı satarak bir başka kripto paraya geçmeniz durumunda ya da kripto paraların mal ve hizmet satın alımında kullanılması halinde bu opsiyon (şimdilik) geçerli değil. Eğer kripto paranızı satarak geleneksel bir para birimine dönüştürürseniz, kontrol edilen borsalarda paranız üzerinden iki tür vergi ödemeniz söz konusu olabiliyor: gelir ve sermaye kazancı vergileri. Eğer o yıl kripto alım-satımı yapmadan, belirli bir kripto paradaki yükseliş nedeniyle kazanç elde ettiyseniz, bu, gelir vergisine tabi olmanızı gerektiriyor. Ancak alım-satım işlemleri üzerinden ticari bir kar elde etmeniz durumunda kazancınız sermaye kazancı vergisine tabi oluyor. Bunun dışındaki temel düzenleme alanlarından biri de bir şirketin halka arz sürecine benzetilebilecek, bir kripto paranın piyasaya ilk sürüldüğü süreçte (initial coin offering - ICO) yaratılan sermayeye ilişkin düzenlemeler. Bu süreç aslında geleneksel bir girişim fonlama modeline benziyor: daha önceki yazılarımızda açıkladığımız DAO mantığı ile, bir kripto para piyasaya sürüldüğünde, şayet projesine inanıyorsanız bu kripto parayı satın alarak şirkete (projeye) yatırım yapmış oluyorsunuz. Ancak hükümetler durumu böyle okumuyorlar. ICO’ların, kurucuların haksız sermaye artırımı yapmalarına neden olan bir araç olduğu düşüncesindeler. Dolayısıyla bu süreci de regüle etme yoluna gidiyorlar. Aslında bu son derece beklenen bir tepki; zira ICO süreçlerinde toplanan meblağlar gerçekten oldukça yüksek... Örneğin Aragon 15 dakika içerisinde 25 milyon USD, Basic Attention Token 30 saniye içerisinde 35 milyon USD ve Status.im birkaç saat içerisinde 270 milyon USD toplamıştı. Dolayısıyla başta Amerika Birleşik Devletleri Menkul Kıymetler ve Borsa Komisyonu (SEC) olmak üzere pek çok kurum, bu süreçleri de mercek altına almaya başladı. Örneğin SEC bir süre önce dolandırıcılık işlemleri gerçekleştirdiği tespit edildikten sonra bir ICO'yu durdurma kararı almıştı. Yatırımcıyı koruma ve dolandırıcılığı engelleme amaçlı olarak alınan bu gibi tedbirlerin, devletin piyasalar üzerindeki kontrolünü ne derece arttırdığı aşikar… Şu anda farklı ülkelerde, yasa koyucuların kripto piyasalarını finansal istikrar ve yatırımcı güvenliği açısından tehdit olarak algılama düzeylerine göre değişiklik gösteren, farklı uygulamalara tanık oluyoruz. Çin tüm madencilik işlemleri ve ticari faaliyetleri yasaklarken, ABD, İngiltere ve AB vergilendirme ve lisanslama yoluna gitmeyi tercih ediyor. Tüm dengeleri alt üst eden savaş durumu, Rusya’nın alternatif bir finans sistemine duyduğu ihtiyacın tüm ülkeler nezdinde bir ders niteliğinde oluşu ve Biden yönetiminin tahminlerin aksine son derece olumlu bir tavır takınması karşısında, dünya genelinde hükümetlerin sert tedbirler ve düzenlemelerden uzaklaşacağı düşüncesi ağır basıyor.