Borçların ödenmemesi 150 milyar dolara varan bir büyük çalkantının bir gecede başlamasını değil, daha sınırlı ve kademeli bir dizi yer değiştirmeyi gündeme getirecek. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi başladığından bu yana borç konusu ön planda yer alıyor. Mart ortasında Rusya’nın vadesi gelen ilk borç taksitlerini ödememesi bekleniyordu. Temerrüt şimdilik ertelendi ve bazı sorulara ilk cevapları verme olanağımız doğdu. Savaşın uzamasının temerrüdü gündemde tutmasını ve uluslararası borç hukuku alanında yazılması yıllar sürecek çok ilginç yeni bir bölüme başlanacağını tahmin edebiliriz. Öncesinde bu alanda en fazla merak edilenlerin üzerinden geçmek zamanı. Rusya neden temerrüde düşmedi? İşgal girişimi başladığından bu yana sıklıkla tartışılan Rusya’nın borçlarını ne zaman ödememeye başlayacağı sorusu güncelliğini koruyor. Ancak bütün yaptırımlara karşın Rusya vadesi gelen kupon ödemelerini (22 Mart’a kadar) yerine getirdi. 7 Mart tarihinde Putin tarafından imzalanan kararname düşmanca faaliyet gösteren ülkelere döviz transferi yapılmasını engellemek üzere borç ödemelerinin ancak ruble ile yapılabileceğini kayıt altına alıyordu. Dolar cinsi tahvillerde ruble cinsi ödeme yapılması bazı tahvil serilerinde teknik olarak temerrüt anlamına geliyor. Bu nedenle Rusya’nın mart ortasında temerrüde düşeceği tahmin ediliyordu. Buna karşın vadesi 17 Mart’ta gelen 117 milyon dolarlık bir ödeme yapıldı. Citibank yetkililerinin doğruladığı bu transferi hafta başında bir başka ödeme takip etti. Kısacası Rusya mart ortasına kadar borçlarını aksatmadı, sözleşmenin uygun gördüğü dolar cinsi ödemeleri yerine getirdi. İki neden ileri sürülebilir: Rusya, Batı medyasında tasvir edilen döviz yetersizliği sorunu ağırlaşmadan böyle bir girişimde bulunmayarak güç gösteriyor, bir yandan da kendisi için sorun yaratabilecek başka bir hukuki karmaşayı engelliyor. İkinci ve daha az olası bulunan ise, yakında bir ateşkes veya anlaşma beklentisi nedeniyle hamlenin ertelenmiş olması. RUSYA’NIN BORCU NE KADAR? Konu hakkında en son derlemeyi sunan Bloomberg’in haberine göre Rusya devletinin döviz cinsi tahvil borcu 40 milyar ABD doları iken devletin sahip olduğu ya da kontrol altında tuttuğu şirketlerin toplam borç miktarı da 100 milyar doları aşıyor. Rusya’nın döviz cinsi tahvillerinin sadece yarısı yerleşik olmayan yatırımcıların elinde bulunuyor. Yabancı yatırımcıların elinde ayrıca ruble cinsi 28 milyar dolara denk düşen miktarda tahvil olduğu tahmin ediliyor. Eğer savaş uzar ve yaptırımlar bakımından önemli bir değişiklik olmazsa Rusya eninde sonunda bu borçların bir kısmını (ve belki de çoğunu) ödemeyecek. BORÇLAR ÖDENMEYİNCE NE OLUYOR? Borçların ödenmemesi 150 milyar dolara varan bir büyük çalkantının bir gecede başlamasını değil, daha sınırlı ve kademeli bir dizi yer değiştirmeyi gündeme getirecek. Bir yandan borçlar karşılığında sigorta satın almış kurumlar kredi temerrüt takası ödemeleri sonrasında paralarının karşılığını almayı bekleyecekler, diğer yandan ellerinde Rusya finansal varlıklarını tutanlar halihazırdakinden de daha düşük bir fiyat seviyesinden bu varlıklardan kurtulmayı deneyecekler. Ancak borcun ödenmemesinin yakın tarihli borç askıya alma kararları ve temerrütler (örn. Yunanistan 2012, Arjantin 2014) düşünüldüğünde sarsıcı bir krize yol açmayacağı tahmin edilebilir. Devlet borcu alanında enformel bir borç yönetişiminin yüzyıl dönümünde ortaya çıktığını ve yerleşik hal aldığını belirtmek gerekli. Borçların askıya alınması ve/veya ödenmemesi sonrasında tahvillerin çıkarıldığı hukuk sistemine bağlı olarak mahkemelere gidiliyor. Burada devlet tahvillerinden ve devlet şirketlerinin borçlarından söz ettiğimi bir kez daha hatırlatayım (oligark şirketleri borç ödeme sorunları yaşamaya başladılar).Uluslararası finansal kuruluşlar ve yatırımcılar bilhassa 1980’lerden bu yana aralıklarla anlaşmazlıkları ve borç ödemelerinin askıya alınmasını (ve takip eden yeni gerilimleri) çözecek uluslararası bir mekanizma oluşturulmasını tartıştılar. 21. yüzyıl başında IMF tarafından bir uluslararası hakemlik mekanizmasının oluşturulması dahi önerildi. Ancak farklı gerekçeler ve çıkarlar sonucunda tartışmalar sonuca ulaşmadı. Örneğin bir uluslararası borç mahkemesinin kurulması önerisi, sadece Wall Street yatırımcılarının ağır lobisi nedeniyle değil, ayrıca bazı küresel Güney politika yapıcılarının borçlanma maliyetleri artacak kaygıları yüzünden de ete kemiğe bürünmedi.
Türkiye vb. ülkelerde gündeme gelecek muhtemel sorunlar Rusya’nın borçlarını askıya alması ya da ödememesinden ziyade işgal girişiminin yarattığı stagflasyonist etki ve merkez ülkelerde alınan politika tepkileriyle daha yakından ilgili.
Günümüzde devrede olan enformel borç yönetişimi ulus devletleri oldukça dezavantajlı bir konumda tutuyor. Tahvillerin büyük çoğunluğu ABD ve Birleşik Krallık hukuk sistemine tabi olduğu için buralarda hak arayan akbaba fonlar (örn. borç yapılandırmasınakatılmayıp sonra tam ödeme talep edenler) başvurularından kazançlı çıkabiliyor ve borç ödemeyen devletleri sıkıştırabiliyorlar. Kendi para cinsinden borçlanmak isteyen devletler uluslararası para hiyerarşisi duvarına çarpıp yüksek maliyetlere katlanmak zorunda kalabiliyorlar. Bundan kaçınmak ve uluslararası piyasalardan borçlanmak istediklerinde ise yatırımcı haklarını koruyan karar ve pratiklere boyun eğiyorlar. Rusya’nın borçlarını ödememesi sonrasında hangi tahvilin, hangi borç kağıdının hangi hukuk sistemine tabi olduğu dökülecek. Yatırımcılar ellerindeki serilere (sözleşme koşullarına) göre mahkemelere başvuracaklar. Eğer işgal girişimi sona erer ve yaptırımlarda hafifleme görülürse Rusya ile yatırımcıların orta yol bulması ve borcun ödenmesi ihtimali artacak. RUSYA’NIN BORÇLARINI ÖDEMEMESİNİN TÜRKİYE’YE ETKİSİ NE OLUR? Bildiğimiz kadarıyla Türkiyeli yatırımcıların Rusya devlet tahvillerinde ve devlet güdümlü ya da mülkiyetindeki şirketlerin borç kağıtlarında önemli bir pozisyonu bulunmuyor. Türkiye ve benzeri ülkelerde gündeme gelecek muhtemel sorunlar Rusya’nın borçlarını askıya alması ya da ödememesinden ziyade işgal girişiminin yarattığı stagflasyonist etki ve merkez ülkelerde alınan politika tepkileriyle daha yakından ilgili. Ayrıca, yaptırımlar karşısındaki manevralarının Rusya için yaratacağı nefes alma imkânıve Rusya’nın örneğin Çin ve Hindistan’la sürdürdüğü alternatif yaratma arayışlarının sonucu Güney ülkelerinde politik projelere ve Türkiye’nin konumuna orta vadede etkide bulunacak. İPUÇLARINA BAKALIM Bu etkiler Türkiye’de seçim sürecindeki siyasal iktisadi sorunlara ilişkin olduğu kadar politika alanına dair kısadan orta vadeye uzanan ipuçları sundukları için biraz daha üzerlerinde durmalı: Enerjide ve buğday ya da ayçiçeği gibi gıda ürünleri fiyatlarında yüzde 30’lara varan artışlar 2007-08’dekini aşan bir enflasyonist etki doğuruyor.Gıda fiyatlarındaki bu tarz çarpıcı artışları takip eden protesto dalgaları Türkiye’yi doğrudan ya da dolaylı etkileyecek. Bununla birlikte tedarik zincirlerindeki sorunlar nedeniyle gerçekleşen fiyat artışları karşısında beklemeyi tercih eden Kuzey merkez bankaları birer birer yeni gelişmelere yanıt verdikleri için Türkiye’de politika faizini düşürmenin maliyetinin son bir ayda hızla arttığını söylememiz gerekiyor. Ülkeden döviz çıkışını neredeyse tamamen imkânsız hale getiren Rusya, ihracattan gelen dövizin yüzde 80’inin merkez bankasına aktarılması sayesinde ilk şoku göğüslemiş görünüyor. Rusya ekonomisinin ne kadar daralacağı ve savaşın yaratacağı tahribat Türkiye’nin turizm gelirlerine doğrudan etkide bulunacak. Türkiye’nin cari açık sorununu yönetme kapasitesi başka etkenler yanı sıra Rusya’nın vereceği tepkiye ve fiyat şoklarının şiddetine bağlı bulunuyor. Son olarak Rusya, Çin ve Hindistan’da alternatif ticaret hatları, yerli para ile ticaret ve imtiyazlı ticaret anlaşmaları üçgeninin başarısı Türkiye ve benzeri ülkeler için önem taşıyor. Son bir ayda Batı blokunun Erdoğan’a yeniden mecbur kaldığı yönlü tartışma, Erdoğan yönetiminin pragmatik esnekliğinin nereden geldiğini unutmuşa benziyor. Türkiye ekonomisinin sıkışmışlığı ve son yıllarda uygulanan çelişkili ekonomi politikalarının birikimli etkisi nedeniyle başka bir düzleme geçileceği ve Türkiye ekonomisinin böyle devam edemeyeceği beklentisi hâkim. İki hafta önce “Ülkeyi harap edenlerin hiçbir şey yaşanmamış gibi yeni bir sayfa açmaya çalışarak (seçimlerden sonra)2023’te IMF’siz IMF programı uygulaması mümkündür” yazmıştım. Çünkü, temel ayakları yere basmayan bu ekonomi programında ısrar edilmesi, risklerin ve kayıpların seçime kadar toplumsallaştırılması (bizler açısından ne kadar can sıkıcı olsa da) ve sonrasında bir u-dönüşü mümkün. Daha sonrasında yeni bir sayfa açmak için küresel sermayeyle ritmik jimnastik yapma isteği, ABD sopasına yanıt olarak derinleşebilecek Rusya-Çin-Hindistan üçgeninin yaratabileceği bazı olanaklara da göz süzüyor. Türkiyeli gözlemciler bu ikinci kısmı pek dikkate almıyorlar. Oysa Erdoğan yönetimi hem Batı bloku hem de yeni yükselen güçler için cazip hale gelmenin, jeostratejik müdahale kapasitelerinin arttığını düşünen büyük küresel Güney ülkeleriyle ilişkileri derinleştirmekten geçtiğini düşünüyor. Bunu son 10 yılda defalarca deneyenlerinne yaptığını hatırlamak, Batı’dan gelen açıklamaları dinlemekten daha anlamlı, çünkü ilki bundan sonra iktidar blokunun atacağı adımları tartışmayı kolaylaştırıyor.