Yunan mitolojisine göre Poseidon'un oğullarından biri de Procrustes’miş. Procrustes, esasında haydudun tekiymiş. Atina’ya giden yolun kesişme noktasında kendisine bir mekan tutmuş. Gelip geçen yolcularla sohbet eder; yolcuların çok rahat edebilecekleri yataklara sahip olduğu konusunda ikna eder ve onları mekanına davet edermiş. Rivayete göre iki tip yatağı varmış, Procrustes’in; biri büyük, diğeri küçük… İri yarı ve uzun boylu yolcuları küçük; sıska, zayıf ve kısa boyluları ise büyük yatağa yatırırmış. Kısa boyluları, büyük yatağa yatırdıktan sonra yatağın kalıbına uydurmak için mengeneyle gerdirir; uzunlarıysa küçük yatağa sığdırmak için yataktan taşan uzuvlarını kesermiş. Akla hayale gelmez bu işkencelerden sonra yolcular ölürmüş. Ölen yolcuları soyup soğana çevirmeyi de ihmal etmezmiş. Orman Yanıyorsa… Procrustes’i bize hatırlatan birden bire başlayan sayısız orman yangını ile birlikte yeniden harekete geçen hegemonik dil oldu. Hegemonik dil, gerçeğin somut tahlilinden uzak durup, kalıplaşmış ifadeleri, topluma zerk eder. Orman varlığının nasıl korunması gerektiğine ilişkin gerçeğin üstünü kalın bir şal ile örtüp, yangının gerçek nedenlerinin görünmesini istemez. Toplumun ortalama aklını provoke etmeye müsait sabotaj kalıbı, yangın birkaç alanla sınırlı kalmayıp, neredeyse bütün ormanlık alanı kapsayınca çökmüş oldu. Başlangıçta kullandığı sabotaj kalıbının tutmadığı anlaşılınca yangının nedenlerinden çok sonucunda oluşmuş toplumsal infiali muktedirin kalıbına uydurmak için çaba içinde olunduğunu görüyoruz. Ormanlarımız, politik sabotaj ihtimalinin yanında rant alanı açmak gibi gerekçelerle yakılıyor olmakla birlikte açık ki bilimsel bir bakım politikası izlenmediği için yanıyor. Hava sıcaklığının artmasına koşut olarak artan yangınların sonrasında öğreniyoruz ki Orman Genel Müdürlüğü, ihtiyaç anında kullanılmak üzere yeterince ekipmanın olmadığı; ormanı bekçilerle koruyacağını sanan sıradan bir teşkilata dönüştürülmüş. Toplumun bu gerçeği görmesini engellemek için şimdi de, muktedirler tarafından kullanılan bu hegemonik dil, “orman dediğin nedir ki, dikersin ağacı, olur biter” söylemini dikte ettiriyor. Ağaçlar Tamam da… Nazım’ın o muhteşem şiirinde dile getirdiği gibi, “yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” dizesi, bir özlemin metafora dönüştürülmesinden ibarettir ama orman, sadece ağaç değildir. Ormanı ağaç sembolize eder ama orman, yalnızca ağaçtan ibaret olmayan, kendine özgü ekosisteme sahip bir ortamdır. O ekosistemde kurdu-kuşu, börtüsü-böceği, ayısı-ağaçkakanı birlikte yaşarlar. O ekosistem, adı sanı hegemonik dil tarafından unutturulmuş onlarca endemik bitkiyi barındırır. İneği telef olan köylünün zararını ödemek, iktidarın görevidir ama iktidar görevini, bu kadarla sınırlar ve biz de buna rıza gösterirsek, sorun sadece bir sonraki yangına kadar ötelenmiş olur. Mesele, sadece köylülerin zararını ödemek kadar basit değil yani! Muktedirin meseleyi basitleştiren ve zihinlere şırınga ettiği kalıplar, gerçeği eğip bükmekten, çekiştirip sündürmekten ve esas olarak gerçeği deforme etmekten başka işe yaramaz. O halde gerçeğin eğilip bükülmesine, insanlık tarihinin bu anının deforme edilmesine izin vermemek ve her hal ve şartta gerçeği egemen hale getirmek için mücadele etmemiz, toplumsal görevimiz, insanlık borcumuzdur. Procrustes Zihniyeti Peki ya mitolojinin insanlık tarihinin içine serpiştirdiği ve zaman zaman “borusunu öttüren” Procrustes zihniyeti ne olacak? Onun cevabını da mitolojiden verelim. Girişte özetlediğim Procrustes’in kendince kurduğu düzen, öyle ilanihaye sürüp gitmemiş. Ona dair şikayetler ayyuka çıkınca Atina’nın efsane kralı Egeus’un oğlu Theseus, toplumu bu beledana kurtarmak için yola çıkmış. Bir yolcu gibi o yolu kullanırken, beklediği üzere Procrustes ile karşılaşmış. Procrustes, Onu da diğer yolculara yaptığı gibi mekanına davet etmiş; Theseus, davetine icabet etmiş. “Akıl, akıldan üstündür” derler ya o hesap; yatakları ayrıntılarıyla inceleyen Theseus, bir yolunu bulup, Procrustes’i yatağa bağlamış. Onu, kurbanlarına uyguladığı işkence yöntemleriyle öldürüp, Atina’yı bu beladan kurtarmış. Tam bir “etme, bulma dünyası” meseline benzemiş Procrestus’un sonu. Rivayet edilir ki bu olaydan sonra Theseus, Atinalıların kahramanı olmuş. Kahramana ihtiyacın olmadığı; her insanın bir özne olarak yaşadığı toplumsal sürece etki ettiği gelecek hülyası kuran biri olarak, şairin aşağıdaki dizeleri boşuna yazmadığını düşünenlerdenim:  “Nedensiz bir çocuk ağlaması bile Çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır.”