Kamuoyunun istekleri neredeyse her partinin çizgisini değiştirir. Kemal Kılıçdaroğlunun kampanyasındaki değişim de partilerin vaatlerinin ve politikalarının ne kadar geçişken olduğunu bizlere bir kez daha göstermiş oldu. Vaat İnceleme Platformu’nu kurmaya başladığımız ilk aylarda siyasi partilerin geçmiş vaatlerinin orijinal belge hâllerini ararken, sık sık geçmiş vaatler ile güncel vaatleri karşılaştırıp siyasi partilerin vaatlerinin değişimine göz atmaya başlamıştık. Özellikle de geçmiş vaatler arasında siyasi partilerin bir genel seçimden diğer genel seçime giderken bile partilerin katı durdukları tavırların değiştiğini görmüştük. Bu konuda ne zaman vaatler için bir yerlere konuşmaya çağrılsam şu hikâyeyi anlatırım. Siyasal İslam geleneği 70’lerden beri Avrupa Birliği’ne karşıtlığıyla bilinir. Örneğin, Refah Partisi’nin 1991 Seçim Beyannamesine bakmak gerekirse; “Bu, Türkiye tam üye olarak Avrupa Birleşik Devletinin bir eyaleti olursa, ben onun ülkesini böleceğim demektir.” Bu vaat aslında Milli Selametten, Refah Partisi’ne kadar bir geleneğin tavrını gösterse de siyasi gelenekler de toplumdan etkilenir. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne yakınlaştığı süreçte aynı gelenekten gelen Fazilet Partisi 1999 yılı seçim beyannamesinde Avrupa Birliği üyeliğini desteklemiştir. “Öte yandan, Türkiye'nin çıkarları açısından, Avrupa Birliğine üyelik sürecinin tamamlanmasını hedefliyoruz.” Bu iki vaat 8 yıllık bir süreçte Avrupa Birliğine en katı karşı çıkan siyasi geleneğin bile genel kamuoyundan etkilenip değişime uğradığını gösterir. Partilerin vaatleri her zaman toplumdan etkilenir; hatta en radikal partilerin bile. Bu etkilenme durumu da en çok kitle partilerinde yaşanır. Şuan seçimlerin ikinci tura kaldığı bu günlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun hem kampanyasının hem de söylemlerinin değişmesi bunun da bir hikayesidir. İkinci turun kesinleştiğinden bu yana Kemal Kılıçdaroğlu, özellikle sığınmacılar üzerine değinirken hem hoşnutluklar hem de rahatsızlıklar yaşandı. Bu vaatler aslına bakarsak yeni değil üstelik Millet İttifakı’nın Ortak Politikalar Mutabakatnamesi’nde benzeri söylemler yer almakta.
Ümit Özdağ’ın birkaç senedir sığınmacı ve göçmen karşıtı politikaları temel alarak kendi siyasi partisinin kurmasının ardından özellikle geçen sene popülerliği arttıkça neredeyse hemen hemen her parti bu konudaki politikalarını geçici de olsa değiştirmek durumunda kaldı.
Kısaca bakmak gerekirse; “Düzensiz göçün kaynağı olan ülkelerle Geri Kabul Anlaşmaları yapacağız.” vaadi Millet İttifakı’ndaki altı partinin de genel başkanları tarafından imzalanmıştı. Bu noktada bu söylemlerin öne çıkmasından ötürü duyulan rahatsızlığın da ötesinde sığınmacı karşıtlığı da 90’larda Refah ve Fazilet Partileri arasındaki anlayış değişimi kadar keskin olmasa da değişkenlik taşımaktadır. Burada Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimin ilk turunda öne çıkarmadığı vaatlerinin seçimin ertesinde öne çıkarmasıyla beraber seçmenin bir kesiminde hoşnutluk yaratırken bir kesiminde de hoşnutsuzluk yarattı. Bu durum aslında sanıldığı kadar yeni ve keskin olmadığı gibi bir iletişim stratejisi olsa bile parti politikalarının genel teamüller içerisinde ne kadar keskin olduğunu bir kez daha göstermiş oldu. Ümit Özdağ’ın birkaç senedir sığınmacı ve göçmen karşıtı politikaları temel alarak kendi siyasi partisinin kurmasının ardından özellikle geçen sene popülerliği arttıkça neredeyse hemen hemen her parti bu konudaki politikalarını geçici de olsa değiştirmek durumunda kaldı. AK Parti bile sığınmacıların bir kısmının gideceği yönünde açıklamalar yapmak zorunda kalırken aslında durum muhalefet açısından da değişti. Özellikle CHP “Hudut Namustur” kampanyasını başlatmıştı. Kamuoyunun tepkisi farkedildikten sonra belki de politik spektrumun en solundaki partilerden bazıları bile bu konuda politika üretmek durumunda kalmıştır. Örneğin Türkiye İşçi Partisi de bu konuda sınırdan geçişler noktasında vaatlerde bulunmuştur. Kamuoyunun istekleri neredeyse her partinin çizgisini değiştirir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun kampanyasındaki değişim de aslında kamuoyunda oyu istenen bir kesimin çoğu konudan çok fazla önemsediği bir konu olarak şu noktalarda ele alınması da partilerin vaatlerinin ve politikalarının ne kadar geçişken olduğunu bizlere bir kez daha göstermiş oldu. Bu geçişkenliklerin seçmenleri ne ölçüde ikna ettiği sorusunun cevabını ben veremeyecek olsam bile belki de önümüzdeki pazar günü bu sorunun cevabını hep beraber görmüş olacağız.