Bu hafta Türkiye tatilde trafikle, salgından uzaklaşmakla meşgulken Milli Savunma Sanayimiz açısından bir dönemeç daha alınacak. Kıbrıs Barış Harekatı’nın yıldönümünde Baykar, insansız muharip jet’ini (SIHA) tanıtacak. Şimdiden Türkiye’ye ve TSK’ya hayırlı olsun diyelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan da KKTC ziyaretinde muhtemelen Geçitkale’de sabit bir askeri üs ve SIHA üssünün, muhtemel bir deniz üssünün duyurusunu yapacak. Maraş’ın TSK kontrolünden sivil yönetime devri de ihtimal dahilinde. Türkiye’nin özellikle İnsansız Hava Araçları Teknolojisinde gösterdiği aşama gün geçmiyor ki ABD ve İngiliz basınında yer almasın. Türkiye’nin geçirdiği teknolojik dönüşüm açısından gurur verici olan bu ilerleme şirket sayısının ve rekabetin artması ile desteklenmeli. Çünkü eğer bağımsız bir hava savunma sistemi kuracaksak (İsrail örneğindeki gibi) bunu Cumhurbaşkanı’na ne kadar yakın olursa olsun tek şirkete ya da kişiye bağlamak gelecekte sıkıntı yaratacaktır. Ama belki de bundan daha hayati olanı, dünyada bütün savunma sistemlerini “insansız” hale getirme denemeleri yapan ABD’den biraz ders almak gereğidir. Milli Savunma Üniversitesi’ndeki ders ödevim için okuduğum Laurie Calhoun’un “We Kill Because We Can” isimli kitabında Pentagon’un özellikle Obama döneminde İHA ve SİHA kullanımında nasıl ifrada kaçtığı, hukuk tanımadığı, operatörlerin nasıl sabah derse giden üniversite öğrencileri gibi gelip bilgisayar başına oturup bir kasabayı yok edip evlerine gittikleri ve 5 yıllık bir çalışma sonunda kanunsuz kuralsız insanlara dönüştükleri için görevlerini bıraktıkları yazılıdır. 22 yaşında bilgisayar başına SİHA operatörü olan bu “savaşçılar” 30’larına gelmeden görevden alınmak zorunda kalıyorlar çünkü artık hedef ayırt etmeksizin önlerine geleni vuruyorlar.[1] ABD’nin uyguladığı “Yakalama Öldür” prensibi çevresinde büyüyen bu SİHA teknolojisinin bizim gibi ülkelerde de “kurtarıcı” gibi görülmesi kaygı verici. Teknolojinin kullanım sınırları ve hukuk çizgisi çizilmezse bunların yarın büyükşehirlerde ya da sivil halka karşı kullanılmayacağının garantisi var mı? Dahası mesela Polis neden SİHA almak ister Türkiye’de? Bir diğer tartışma konusu da artık “Milli Ordulara gerek kalmayacağı” söylemi. İktidarın itiraf etmese de bilinç altında sürekli yer alan ve Atatürk, İnönü, Çakmak ve Karabekir Quadra’sının tohumlarını attığı TSK’yı olabildiğince küçültme, sayısını azaltma, emekliliğe zorlama taktikleri artık teknoloji kılıfına sığamayacak durumda. Sınırların geçişgenliği bunun en büyük örneği. Bir haftadır ülkeye yürüyerek geçen Afgan mülteciler ya da kaçak göçmenler artık sınırlarda onları durduran askeri birlikler, ya da onlara “gelenleri bekletin” diyen komutanlar ya da Ankara olmadığı için geliyor. Askeri ordudan tamamen çıkartma prensibi Avrupa gibi sınırları güvende ya da en azından birbirine entegre ülkelerde mümkün görünebilir (ki onlar da bunun mümkün olmadığını biliyor). Ama Türkiye gibi bir coğrafyada “Askersiz de bu ülkeyi koruruz. İHA’larımız, SİHA’larımız var” diyebilecek bir siyasi irade varsa buyursun çıksın söylesin. İktidarın 15 Temmuz sonrası özellikle Hava Kuvvetlerine duyduğu allerji ya da nefret “mümkünse lağvedelim” boyutuna varırsa yarın Hava Savunma sistemi kurduğunuzda işletecek adam bulamamaya varır ki o zaman da tıpkı Akbank gibi gümler kalırsınız 48 saat boyunca. Bu bahaneyle 15 Temmuz’da YAlova’dan getirilen ve 5 yıldır hapiste yatan HAva Harp Okulu öğrencilerinin dosyalarının da yeniden değerlendirilmesi gerektiğini, FETÖ ayıklaması yapılmasının şart olduğunu ama insan kaynağı israfının da bu ülke için lüks olduğunu vurgulayalım. İnsan faktörü savaş ve barış için hala hayati önemdedir. En sert coğrafyada taban tepen sahadaki asker, hala başının üzerinde uçtuğunu tahmin ettiği İHA’dan çok, hedef koordinatı verebildiği F-16 pilotunun telsizdeki sesinden, Sikorksy’nin ya da ATAK’ın kilometrelerce öteden tanınan gürültüsünden cesaret bulur. Çünkü yalnız olmadığını bilir. Yeni sistemler ülkemize hayırlı ve uğurlu olsun. Ama hiçbir yapay zekalı sistem askerimizin yerini doldurmasın. Onu daha kuvvetli yapsın, onu karargaha tıkmasın, masa başı asker yapmasın.[2] --- [1] Laurie Calhoun, We Kill Because We Can, From Soldiering to Assasination in the Drone Age [2] Paul Scharre, İnsansız Ordular, Army of None, Kronik Yayınları