Erdoğan partili cumhurbaşkanlığı dayatmasıyla Salı gün ki ilk grup toplantısına katıldı. Konuşmasın da gerçekleştirdikleri sessiz devrimlerden bahsetti. Dünya’da devrimler sınıfsal köklü değişimlerle hayat bulur. Türkiye’de 1923 yılın da bir devrim gerçekleştirilmiştir. Bu devrim burjuva devrimidir. AKP döneminde ise, Cumhuriyet yıkılmıştır, bizi sevindiren ise yenisinin kurulamamış olmasıdır. Kurulamamış olmasının nedeni, Cumhuriyetin bekçileri değil, bu ülkenin ilerici emekçi insanlarının buna müsaade etmemesindendir. Yıkıcı iktidara karşı ittifak aranacaksa bu alanın dışına çıkılmaması gerekir. Yüzde 2’lik milli görüş tabanı, yüzde 1’lik Türkçü İslamcı taban yıkıcıdır. Oysa Cumhuriyet yeniden kuruluşunu bekliyor. Hala cumhuriyetin tehdit altın da olduğu, onun için de geniş bir ittifak cephesi oluşturulması gerektiği kocaman bir yalandır. Siyasi iktidarın, cumhuriyet için tehdit olduğu dönemler vardır. Bu dönemler siyasetin stabil olduğu dönemlerdi, siyasetteki pozisyonları asker, yargı, kısacası zinde güçler, cumhuriyetin ve kazanımlarının koruyucusu kollayıcısı olduğu rolünü, yüksek dozajda hissettiriyordu. Bu dönem siyasetinin farklılığı, devlet kurumlarının sermayeye peşkeş çekildiği, hazırın yendiği rahat bir dönem olmasıydı. Laiklik, tehlike altındaydı ama sermaye için bahar dönemiydi. “TÜSİAD” Laik sermaye kuruluşu, mevsimsel yağışları normal karşılanmasının bilincinde bir kurumsal yapıdır. Laikliğin bekçisi TSK siyasete bu kadar müdahale ederse, sivil iktidar ensesinde bu yumurta küfesiyle hizmetlerinde eksik kalırdı. Cemaatte aynı fikirdeydi. Asker partisi birlikte lav edilecek, Liberaller bu dönemde sevinç çığlığına ortak olmak için bir birleriyle yarışacaktı. Yaşasın, eskimiş baskıcı devletle hesaplaşılacak, demokratik “devlet” kurulacak. Kürt ulusal hareketi ise, bu denli cesur bir iktidarla ilk defa karşılaşmıştı. Muhatap olarak kendisinin olacağı bu koroda yerini almış, koro ise provalarını sürdürüyor “çok seslilik” adıyla konser vermeye hazırlanıyordu. Başka bir yakıcı gündem çözüm süreci, Kürt hareketi hedefi bu yönde koyarken, iktidar milli birlik ve kardeşlik projesinin demokratik açılımla başarıya ulaşacağını söylüyordu. Sekiz yıldır devam eden bu süreç akil adamlarla, Oslo görüşmeleriyle, Kobane eylemleri arasında birçok çeşitli gelişmeyle bugüne geldi. AKP iktidarı her döneme uygun ittifaklar geliştirmeyi başarıyor. Türkiye’yi “demokratikleştirirken” de, “otoriterleştirirken” de sadece ortaklar değişiyor. Bugün milliyetçiler, dün liberaller, cemaat, Cumhuriyetin yıkılışın da hepsinin payı var. Cumhuriyetle hesaplaşırken AKP, sermaye sınıfını ve emperyalist sistemin gönlü ile cebinin hoş olmasını gözetti. Bugün mümkün değil, ABD başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin yaşamış oldukları ekonomik ve siyasi krizler, sözde demokrasileri kaldıramayacak kadar derinleşmiş durumda. Sağın faşizmle birlikte hareket etme ihtiyacı bugünkü siyasi atmosferi belirliyor. Emperyalist ve kapitalist ülkeler de bugün iktidara gelmek için, stabil dönemin siyasetleri yerine, pimi çekili bombayı patlatmayacak nitelikte yeni siyasi hareketler gerekiyor. Yani kavgada hem dayak yiyeceksin hem de dayak atacaksın. Mümkün mü? AKP iktidarı miladını doldurmuştur. Devrimci değiller elbette, ama yıkıcılar. Cumhuriyet her ülkede yıkılma evresin de ve yıkıcıları var. Bu durum karşısın da devrimler ve kurucular tarihsel bir öneme sahipler.