Ülkemiz uzun zamandır yasama tekniği açısından oldukça özürlü olan kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) yönetiliyor. Çıkarılan KHK’ların bırakın yasama tekniğini kendi içinde yarattığı çelişkileri anlamak için ayrıca bir “KHK’ları Anlama Klavuzu”na ihtiyaç duyuyor insan. Hukukçular, birbiriyle ilişkisi olmayan konuların aynı KHK içinde düzenlenmesinin mevzuat açısından sıkıntı yaratacağını söylüyor. Bizde durum ne? Örneğin, tek KHK’da hem bir kurumu kapatıp hem vurucu milislere “yürü koçum” deyip hem de mahkûmlara tek tip elbise düzenlemesi falan yapabiliyorsunuz. Yeni ve son derece meşhur KHK’ya ilişkin son günlerde onlarca yazı kaleme alındı. Elimden geldiğince okumaya çalıştım. Okuduklarım aklıselimle yazılmış yazılar ve gerekli uyarılar yapılıyor. Ana hatlarıyla “yapmayın, etmeyin, iç savaş çıkar, insanlar birbirini öldürür” deniliyor. Şimdi soruyorum size, bunca ekstrem uyarı salt AKP’ye karşı olmak ya da Erdoğan’a muhalefet etmek için mi yapılıyor? Bu nasıl bir sığlıktır? Yıllarca parlamentoda gazeteci olarak görev yaptık. AKP’lilere “yapmayın, etmeyin” denilmesine rağmen çıkarılan yasaların neden olduğu çarpıklıkları şimdi yaşayarak görüyoruz. Görünen o ki her şeyin en iyisini maalesef siz bilmiyorsunuz. Çıkarılan özürlü yasaları telafi etmek adına yüzlerce maddelik torba yasalarla insanların gecelerinin gündüzlerinin nasıl gasp edildiğine şahit olduk. Hatta torba yasanın torbasını bile gördük. Anlaşıldığı kadarıyla olay iktidar açısından gayet açık. Bu KHK meselesi epeyce konfor sağladı. Meselâ, maaşlarına zam isteyen emekli amca ya da teyzelerin bulunduğu bir gruba saldırı olduğunda ve birkaçı öldürüldüğünde, “grubun içine FETÖ’cü sızmış, provokasyon oldu” denilip işten yırtılabilecek mi? Tam bu noktada bundan sonra eylem yapacaklara palalı, satırlı saldırıya uğramaları ihtimâline karşı birkaç naçizane önerim olacak. Hemen aklıma gelen, üzerinde “15 Temmuz darbe girişimi ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki herhangi eylem ile alâkamız yoktur” yazılı büyükçe bir afiş hazırlatıp eylem alanına asılabilirler ya da sanırım bundan sonra idari birimlerden, “Bu eylemin, 15 Temmuz darbe girişimi, terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki herhangi eylemle alâkası yoktur” yazısı almak da gerekebilir. Bu da çok önemli. Çünkü size saldırmak için gelenlere bu resmi yazıyı vererek, dayak yemekten ya da öldürülmekten kurtulabilirsiniz ama nafile değil mi? Bunu siz benden daha iyi biliyorsunuz. Konuya uygun eskiden çokça anlattığımız bir fıkra vardı. Mealen şöyleydi hatırladığım kadarıyla, “Aslan tilkiyi dövmeye kararlıymış ve bahane arıyormuş. Bir gün yanına çağırmış tilkiyi ve ‘tilki sen neden şapka takmıyorsun’ diye sormuş, tilki kem küm ederken dayağı yemiş. Ertesi gün tilki şapkayla gezmeye başlamış. Aslan tilkiyi yanına çağırıp, ‘tilki sen neden şapka takıyorsun’ deyip yine dövmüş.” Mesele özü itibarıyla bundan ibarettir ve konu bağcıyı dövmektir esasında. Aksi olsa “FETÖ’cüleri temizliyoruz” diye sözgelimi yükseköğretimden binlerce ilerici hoca tasfiye edilmezdi. Sanırım hangi eylemin 15 Temmuz’un devamı ya da hangisinin devamı niteliğinde olmadığına alana gelen ideolojik güdümlü ve “entelektüel birikimlerine” sonsuz güven beslediğimiz paramiliter-vurucu güçler karar verecek. O zaman siyasetçi Abdüllatif Şener’in sorusunu burada yineleyelim, “Kim bu herkesten daha yetkili ve herkesten daha sorumsuz vatandaşlar” “Evinde zor tutulan” meşhur yüzde 50 ile tanışma zamanı mı? “Kendini güvende hissetmeme” durumu baskıcı enstrümanlar içeren olağanüstü rejimlerin temel karakteristiğidir. Bunun dışavurumu çeşitli şekillerde olabilir. Rejim ya yasalar yoluyla ya da oluşturacağı paramiliter aygıtlar aracılığıyla kendini güvenceye almaya çalışır. Vurucu milisler de diyebileceğimiz paramiliter aygıtlar, olağanüstü rejimlerin zaman zaman başvurduğu gayrinizami yöntemlerin başında gelir. İran’daki devrim muhafızları bunun en tipik örneklerindendir. Otoriterleşme eğiliminde olan olağanüstü rejimler için “paramiliter anarşi” eşsiz olanaklar sunar. Çok klâsik olacak ama Hitler rejiminin ilk yıllarında Sturmabteilung yani fırtına birlikleri eliyle yaratılan anarşi ortamından bahsedebiliriz burada. Bu bağlamda, Türkiye’de devam eden otoriterleşme sürecinin tarihte yerini alan bu türden girişimlerin ayak izlerini özenle takip ettiğini söyleyebiliriz. Vurucu milislerin sahaya sürülmesi ihtiyacının da buradan kaynaklandığı görülüyor. Sanırım birileri Gezi olayları sırasında sık sık kendilerine atıfta bulunulan “zorla evlerinde tutulan yüzde 50” ile artık tanışmamızı istiyor. Bu yöntemin geçmişte Maraş’ta, Çorum’da ya da Sivas’ta Alevilerin başına gelen pogromlara yenilerini ekleyebileceğine dikkat çekmek istiyorum. Zira etrafta elinde kırmızı boya, oraya buraya çarpı atarak gezen zihinsizlerin bulunduğu bir ülkede kim yeni Maraşlar ya da Sivaslar yaşanmayacağının garantisini verebilir ki? Paramiliter güçler, liderlerin olağan ve meşru mekanizmalarla halledemeyecekleri işleri görmek ve sahayı temizlemek için örgütlenirler. Bizde durum böyle midir? Kesinlikle hayır. Parlamentoda, yancısı diğer küçük siyasi parti ile birlikte gücü elinde bulunduran bir yapı buna neden ihtiyaç duyar? Bugüne kadar yasama yoluyla yapılmak istenilen ne yapılamadı? Yeni bir darbe yapılması endişesi ya da istihbaratı mı vardır iktidar yetkililerinde? Bu endişe ülkede kargaşaya ve kan dökülmesine neden olma potansiyeli taşıyan paramiliter aygıt eliyle mi giderilmek istenmektedir? Çıkarılan her KHK gibi bu da kaotik ortamın büyümesine katkı sunmaktan başka ne işe yaradı? Hakkını yemeyelim bu KHK bir şeye daha yaradı. Onu da söylemeden geçmeyelim. Bu yeni KHK, bazı Alman siyasetçilerin, “Türkiye, buradaki AKP sempatizanlarını militarize etmeye çalışıyor” iddiasının boş olmadığını gösterdi. Şimdi Alman kamuoyu, “Osmanen Germania” denilen grup ile Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’ni daha yakından takip etmeye başlayacak. Çünkü, Almanlar bu iki grubun da AKP’nin ideolojik güdümlü aygıtları olduğuna inanıyor. Zaten geçtiğimiz haftalarda AKP’nin bu iki gruba da para yardımı yaptığı iddialarının bulunduğu haberler çok sayıda Alman gazetesinde yer almıştı. Her çıkarılan KHK ile medeni dünya ile aramızdaki bağ biraz daha inceliyor. Şimdi de vatandaşlara “sokağa çıkıp hak falan aramaya kalkmayın, kafanız gözünüz kırılabilir” mesajı veriliyor. Sokak haktır. İnsanların protesto etme ve gösteri hakkını ellerinden alamazsınız. Şimdi sokaklarımız vurucu milislerin oyun alanı haline getiriliyor. Özetle bu, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir olayıdır. Oysaki sadece biraz sakinliğe ihtiyacımız vardı biraz da huzura. Umarım bu huzura yeni yılda erişebiliriz.