Yazılar

Öfkenin Halleri

Abone Ol
Atalarımız öfkesini ve saldırganlık arzularını hayvanları avlayıp vahşi yaşam koşullarında harcayarak dışa vurmuşken biz bu duyguları nereye koyacağız? Boynuna medeniyet yuları, kravatı takmış uygar insan nazik davranışlarının altına nasıl sığdıracak öfkesini? Son derece doğal olan bu duyguyu nasıl dışavuracağız? Doğru bir insan olarak bilinen Piso bir askerine kızmış; çayırdan dönerken arkadaşının nerede olduğunu bilmiyor diye. Öyleyse sen onu öldürdün demiş ve adamı birdenbire ölüme mahkum etmiş, tam asılacağı sırada arkadaşı çıkagelmiş. Bütün ordu bayram etmiş, iki arkadaş sarılıp birbirlerini öpmüşler, cellat da ikisini almış Piso’ya götürmüş. Herkes onun da bu işe sevineceğini sanıyormuş. Tam tersi olmuş. Henüz geçmemiş olan öfkesi kendini utandıran bu gerçek karşısında büsbütün artmış ve bu hırsının bir anda aklına getirdiği şeytanlıkla suçluları üçe çıkarmış, bir kişinin masum çıkması, üç kişinin birden başını yemiş. Birinci askeri ikincisini kaybettiği için, ikincisini kaybolduğu için, celladı da verilen emri yerine getirmediği için ölüme mahkum etmiş.[1]

Öfke bazen tam da böyle egonun bir parçası oluyor ve hırsından deliye dönüyor insan. Buna karşın yaptığı karşı ataksa ya fiziksel ya da duygusal şiddet uygulamak oluyor. Bazen de öfke ve kızgınlık sözcüklere, kelimelere dökülmüyor: Sus pus oluşlarımızın, sessiz kalışlarımızın, küsüp somurtup surat asmalarımıza bir ara yüz olabiliyor. Her iki şekilde de aldığı hal insanın önce kendisine zarar veriyor.

Freud öfkeyi saldırganlığın ve öldürme arzusunun bir boyutu olarak ele almış ve yüzyıllarca süren savaşların nedeni olarak görmüş. Saldırganlık toplumca onaylanmadığı için de biz insanlar öfkemizi kontrol altına almayı öğrenmişiz zamanla. Atalarımız öfkesini ve saldırganlık arzularını hayvanları avlayıp vahşi yaşam koşullarında harcayarak dışa vurmuşken biz bu duyguları nereye koyacağız? Boynuna medeniyet yuları, kravatı takmış uygar insan nazik davranışlarının altına nasıl sığdıracak öfkesini? Son derece doğal olan bu duyguyu nasıl dışavuracağız?

Buna bir cevap verebilmek için öfke sırasında bedenimizde neler değişiyor bir bakalım: İlk önce kalp atışımız hızlanıyor. Çünkü karşı karşıya kaldığımız durumu bir ölüm kalım savaşı gibi düşündüğümüzden daha hızlı kan akışıyla daha fazla enerjiye ve oksijene ihtiyacımız oluyor. Bunun için solunum hızımız da artıyor. Kaslarımız iyice gerginleşiyor. Adrenalin daha fazla salgılanıyor. Terleyen vücut artan ısımızı azaltmaya çalışıyor. Ama bu yeterli gelmiyor. Göz bebeklerimiz genişliyor ve düşman varsaydığımıza daha da dikkat kesiliyoruz. Atların koşarken taktığı gözlüğü takmış oluyoruz bir nevi. Bu noktada olayları objektif değerlendirmek gerçekten zor.

İşimize yarayacak bilgilerden bir tanesi, bu durumda içimizde bir yerde değersizlik, haksızlık ve engellenmişlik değmiş olduğumuzun farkına varmaktır. Ve tam o anda kontrolsüz bir hale düşerek haklıyken haksız duruma düşünleri mi ararsınız yoksa sonradan pişman olanları mı yoksa acı içinde güçsüzlüğü ile yüzleşen birisini mi? Orada kimi bulursanız bulun aslında gerçek olan incinmiş ve ihtiyaçları karşılanmamış birisi olduğudur.  Orada artık bir yetişkin yoktur. Gerilemiş, aslında çok korkmuş biri vardır. Bunu bilmek belki diğer taraftan size yönelmiş öfkeyi anlamınıza yardımcı olur. Bu noktada en iyi şey bir süre uzaklaşmak olabilir, değerlendirmeleri sonradan yapmak kaydıyla.

Bazen de sinmiş öfkeniz hayata karşı isteksizliğinizle ve enerjinizdeki düşüşle kendini gösterebilir. Bu sefer öfkeye suçluluk duyguları da eşlik etmiş olur. Kendimize yönelttiğimiz öfke kendi yaşam enerjimizin düşmanıdır. Dışarı ifade edilmeyen öfke, içe yönelince öz eleştiriye, yanaktan usulca süzülen gözyaşlarına eşlik eder.

Önce öfkenizi tanımanız gerekir ilk çözüm basamağı bu duygusal durumun farkında olmanızdır. Ve ikincisi öfke bir stres yarattığında mutlaka ve mutlaka yeni düşünce modeline ihtiyacınız olduğunuzdur. Kafanızda kendi kendinize yaftaladığınız iyi kötü diye belledikleriniz her neyse onlara şöyle bir bakmak gerekebilir.

Ve asıl sormanız gereken soru şudur: Gerçekte durumdan ve kişiden bağımsız neye öfkelisiniz? Neden incindiniz? Peki bu kalbi kırılan çocuk için bağırmak çağırmak çözüm mü? O ufacık çocuğun sesini duymaya başladığınızda öfkenizle konuşuyor olacaksınız. Ve bir ebeveyn gibi onu serin bir akıl ile yönlendirdiğinizde gidecek yeri sadece sizin sıcacık kollarınız olacaktır! Buddha’nın kelimeleri en güzel noktayı koyuyor. “Nefreti nefret ile sonlandıramazsınız, nefretinizi ancak şefkatle sonlandırabilirsiniz.”

---

[1] Denemeler, Montaigne, Türkiye İş Bankası Yayınları, s. 236.