Geçtiğimiz hafta nasıl borçlandırıldık serisine başlamıştım. Güvencesizleştirmenin en önemli veçhelerinden birinin borçlandırma olduğu ortada. 1980’e kadar stabil ve düşük seyreden bireysel kredi ve hane borçluluk oranları bu tarihten itibaren büyük bir sıçrama gösteriyor. Neden? Çünkü 1980’li yıllar küresel anlamda yeni bir siyasi-ekonomik örgütlenme modelinin hayata geçirilmesini esas alıyor, neoliberalizmin. Kolektif tüm kurumları yok eden ya da yerini azaltan (sendikaları düşünün), daha önce alınır satılır olmayan birçok ürünü pazar konusu yapan (suyu aklınıza getirin, paketlenmesi, size sunulması ve sizin bunu tercih etmeniz yaklaşık 30 yıl aldı, bundan önce su ücretsizdi), ve kamusal hizmetlerin azaltılarak kamusal teşebbüslerin özelleştirilmesine dayanan bir model. Tüm bunlar sosyal refah anlayışından uzak, bireyi yalnızlaştıran piyasacı ama piyasacı olduğu kadar neo-muhafazakar bir döngü yarattı. Siyasi yanı da o. Elbette mevcut modelin iki temel amacı var: Serveti tepede değil yukarıda biriktirmek ve iyi bir siyasal yönetim sağlamak. Öte yandan, Pandemi 40 yıllık sürecin hap haline getirilmiş ve hızlandırılmış bir çekimi oldu adeta. Otoriterleşen hükümetler ve servet eşitsizliği artık ayan beyan ortada. Ben buna prekaryalaştırma diyorum. Yani güvencesizleştirme süreci. Borçluluk ve bireysel borçlar da bunun en önemli aşamalarından biri. Gelin kısaca kredi kartlarının Türkiye’deki kısa tarihine bakalım. KREDİ KARTI NEYE YARADI? Türkiye’de kredi kartının ilk türevi Diners Club Card’ın hakkını ilk olarak 1968 yılında Koç grubuna bağlı Servis Turistik A.Ş. aldı. 0 noktası. Türkiye’de henüz kredi kartı yok. Aynı yıllarda Türk Ekspres Havacılık ve Turizm Limited Şirketi American Express kartını çıkartıyor. 1975 yılına kadar rakipsizler. Bu yıllarda kredi kartı tıpkı ABD’deki gibi çok dar bir çevre tarafından kullanılıyor.1975’te ise İnterbank Türkiye’de Eurocard, Mastercard ve Access kartları devreye soktu. Daha sonra bu kartlar Pamukbank bünyesine geçti. 1980’lerden sonra ise Vakıfbank ve Emlak Bank da kart basmaya başladılar. 1975 yılına kadar Türkiye’deki kredi kartı sayısı 10 bin civarında. Sadece belirli bir zümre kullanmaktaydı. 1980 sonrasında küreselleşme ve yeni modele göre hukuki mevzuatlar hazırlandı. Bu tarihten sonra kartlar yaygınlaştı. Visacard uygulaması ilk olarak 1983’te uygulamaya girdi. 1991 yılında Türkiye’deki kredi kart sayısı 766.805. 2000 yılında yani AKP göreve gelmeden kısa süre önce sayı 13 milyon adetin üzerine çıkıyor. Borçlandırma ağları genişliyor. AKP yönetime geldiğinde halen 15 milyon civarı kart söz konusu. Bankalararası Kart Merkezi’nin sayılarına göre 2013 Ocak ayında kart sayısı 54 milyon civarı. 2018 Haziran’da 64 milyona çıktı. AKP, 12 Eylül kurumsallığının bir devamı ama şiddetli bir devamı. Karşımızda küresel modelin Türkiye uygulayıcısı var. Neo-muhafazakârlıkla bezenmiş hali. Bankalar, sigorta şirketleri ve finansal kuruluşlar için büyük başarı olarak görülen bu sayılar toplum nazarında ise büyük bir güvencesizlik getirmekte. Sebep mi? Borçlanmaya mahkum yaşayan kimse ne iş ararken iş piyasaları karşısında, ne iş yerinde yöneticilerine karşı kuvvetli değildir. Artık Hepimiz Prekaryayız adlı kitabımda bir kavram ileri sürdüm. Çıkış stratejisi. Prekaryanın çıkış stratejisi yoktur ya da zayıftır, özcesi mi, boynu büküktür. Bir yanda güçlenen ve zenginleşen finansal şirketler ve yöneticiler ağı, öte yanda güvencesizleşen ve borca ve sosyal güçsüzlüğe mahkum kitleler. İşte prekaryalaştırma böyle bir süreç. Toplumun büyük kesimi borçlanırken bankaların durumu nedir derseniz ona da BDDK raporları ile yanıt verelim. İCRA DOSYALARI NEYİN SONUCU ? Bankaların 2013 ile 2018 arasındaki toplam aktifleri yani sahip oldukları varlıkların parasal değeri iki 1.732 milyar TL’den 3.867 milya TL’ye çıktı. Kullandırılan krediler ve kart sayıları arttıkça bankaların değeri ve aktifleri de artıyor. Özkaynakları konusunda da BDDK sayıları benzer şeyler söylüyor. 2013’te bankaların özkaynakları 194 milyar TL civarında. 2018’de ise 421 milyar TL civarına yükseliyor. Nehrin öte yakasına bakıp bu yazıyı burada keselim. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nin (UYAP) sayılarına göre 2008 yılında icra dosyası yaklaşık 8 milyon. 2019’da ise 20 milyonun üzerinde. Özcesi şu: 1980 sonrası model servet ve güç eşitsizliği yarattı. Bu artık apaçık karşımızda. Yukarısı kar ve servetini (bununla birlikte siyasi ve sosyal gücünü) katlarken, aşağıya icra, borçlanma, yoksulluk ve güvencesizleşme kalmaktadır. AKP sonrası süreci düşünenler halkın bu gerçek gündemini es geçmemeli, dahası gerçek anlamda geçemez de artık.