AK Parti 70’lerin başında bir siyasal hareket olarak ortaya çıkan milli görüş geleneğinden gelen siyasal partilerin artık yeni dönemim ihtiyaçlarına karşılık veremediği düşüncesiyle ortaya çıktı. Fazilet Partisi’nin 2001 yılında yaptığı kongrede yenilikçiler olarak ortaya çıkan grup kongrede Erbakan taraftarlarına kaybetmeleri ve Fazilet Partisi’nin de kapatılması sonrası yeni bir oluşum kurma kararı almıştı. AK Parti’nin çıkış hikayesi her ne kadar gelenekçiler ve yenilikçilerin ayrışmasından okunabilecekse de AK Parti’nin kuruluşunu asıl anlamlı kılan meselelerin başında İslamcılığın merkez sağ ile kurduğu ittifak geliyordu. Kuruluşunda Erdoğan, Gül, Arınç gibi Fazilet Partisi’nin kurmay kadrolarının yanında Köksal Toptan, Erkan Mumcu, Cemil Çiçek gibi merkez sağ ile hemhal isimlerin de varlığı AK Parti’yi Milli görüş çizgisinin olağan siyasal seyrinden uzaklaştığını gösteriyordu. Nitekim bu dönüşüm çabası ve değişen vitrin parti kurulduktan hemen sonra AK Parti’yi iktidara taşıyan sürecin önünü açtı. Öyle ki merkez sağın yıllarca iktidarda taşıyıcılığını yapmış DYP,ANAP gibi siyasal partiler baraj altında kalarak merkez sağın tüm vekaletini AK Parti’ye teslim etmiş oldular. Bir dönem Erkan Mumcu geldiği yeri tekrar ihya etme arzusuyla ANAP’a dönüp genel başkanlık yaptıysa da ne AK Parti’ye sonradan eklemlenen merkez sağ kitleyi kendisiyle beraber götürebildi ne de AK Parti’nin merkez sağ kadrolarını kendisiyle beraber hareket etmeye ikna edebildi. Ne DP-ANAP birleşme çabaları ne merkez sağda yeni hareketlilikler ne de AK Parti’den koparak kurulan o dönemin küçük siyasal oluşumları etkili olamadı. AK Parti bu dönemlerde merkez sağda ortaya çıkabilecek alternatifleri bünyesine katarak büyümeye devam etti. Bu transferlerin en büyüğü Süleyman Soylu’nun AK Parti’ye katılmasıydı. Soylu AK Parti’de uzun dönem muhafazakar-liberal-demokrat çizgiyle paralel söylemleriyle öne çıktı bu çizginin AK Parti’deki önemli figürlerinden biri olmayı başardı lakin 2015’ten sonra yavaştan 2016 sonrası direksiyon kırılarak sert şekilde girilen milliyetçi ortamda konuşulduğu kadar hiçbir dönemde konuşulmadı. Soylu 15 Temmuz sonrası hem devlette hem de toplumda ortaya çıkan güvenlik hissiyatını kristalize ederek ete kemiğe  büründüren, bu rüzgarı arkasına alan bir dil kullanarak fenomen siyasetçi olmayı başardı. AK Parti’nin Milli görüş geleneğinden gelen A takımının küstüğü bu dönemde liderliğini artık tahkim etmiş Erdoğan’ın yanına sürpriz bir siyasal lider olarak yerleşti. Bu durum aynı zamanda merkez sağ gelenekten gelen bir ismin AK Parti’de bu şekilde öne çıkmasının da ilk örneğiydi. DP’de genel başkanlık, AK Parti’de teşkilat başkanlığı yaptığı dönemin teşkilatçı geçmişinin avantajlarını İçişleri Bakanlığı’nın imkan ve prestijlerini doğru şekilde harmanlayan Soylu kamuoyu önünde yaptığı çıkışlarla da bir toplumsal karşılık buldu. Hem taban hem teşkilatlar nezdinde karşılığı olan bir güçlü siyasal aktör olan Soylu, Davutoğlu’nun AK Parti’den kopuşuyla beraber sokakta karşılığı olan Erdoğan haricindeki tek siyasal lider olarak kaldı. Cumhur ittifakının defacto sözcüsü olan Soylu yine aynı dönemde yalnızca AK Parti’nin değil MHP’nin de seçmeniyle de yakınlık kurabildi. PEKER SONRASI SOYLU Pandemi sürecinin başında ortaya çıkan genelge krizi sonrası istifasını açıklayan lakin ortaya çıkan ciddi toplumsal tepki ve Erdoğan’ın iknasıyla geri çekilen Soylu, gücünü ilk kez bu dönemde geniş çevrelere göstermiş oldu. AK Parti içerisinde başka kliklerle girdiği rekabetle de dönem dönem konuşulan Soylu’yu artık daha da hayati kılan mesele yazının başında da bahsettiğimiz merkez sağ siyasetin AK Parti’deki temsilcisi olmuş olması. Soylu’nun Peker iddiaları sonrası çıktığı canlı yayında sürekli DP geçmişini hatırlatması da bunun önemli işaretlerindendi. Bir merkez sağ ve İslamcılık ittifakı olarak serpilen AK Parti’nin merkez sağ oyları ve aktörleri uzun yıllardır tutabilme becerisi son yıllara değin oldukça güçlüydü. CHP’nin 2019 yerel seçimlerinde daha merkezden gösterdiği isimlerin yerel seçim başarıları bu kasın artık zayıfladığını en azından seçmenler nezdinde zayıfladığını göstermişti. Bozulan ekonomik kriz, CHP’nin büyükşehir belediyelerinin imkanlarıyla merkez seçmen ile ilişkilerinin güçlenmesi, AK Parti’nin ana omurgasından kopan DEVA Partisi’nin varlığı AK Parti’nin merkez sağ oylar ile bağını zayıflatacağını gösterirken merkez sağ ekolünün iktidar içindeki taşıyıcısı Soylu’nun  AK Parti’de elini güçlendirebilir. Soylu’nun kişisel siyasal ikbalinin ve bunun AK Parti’de doğurabileceği yeni liderlik krizlerinin ötesinde merkez sağdan gelen isimlerin AK Parti kitlesi nezdinde ilk defa bu denli etkileyici olmayı başarması merkez ile kurulan dilin zayıflamaya başlaması düşüşe geçen AK Parti için asıl tehlikenin merkez sağdan olabileceğini gösteriyor.