Erken yaşlardan itibaren, hatta yürümeden veya konuşmadan da önce, ritme göre hareket etme ve melodilere tepki verme yönünde doğal bir eğilim sergileriz. Müziği algılamaya ilişkin olarak doğuştan gelen bu kapasite, müzik ile beynimiz arasında köklü bir sinirsel bağlantı olduğunun göstergesidir.
Müzik, duygularımıza dokunmak, anıları canlandırmak ve bizi farklı dünyalara taşımak gibi olağanüstü bir yeteneğe sahip olan; engelleri aşan, kültürler ve zamanlar boyunca insan zihninde derin yankılar uyandıran bir üst ifade biçimi. Ancak, salt zevk almanın ötesinde, müziğin gücü beynimizin derinliklerine kadar uzanıyor ve biz farkında olmadan zihinlerimizi şekillendiriyor. Müzik ve beyin arasındaki bağlantı, bir müziksever, icracı ve davranışsal nörobilim araştırmacısı olan bendeniz için büyüleyici bir çalışma alanı. İlerleyen aylarda bu alanda INOVA NeuroLab’de yürüttüğümüz çalışmaların sonuçlarını da büyük bir mutlulukla sizlerle paylaşmayı umut ediyorum. Bu yazıda hali hazırda yapılmış olan ve büyük ses getiren bazı çalışmaların bulgularına yakından bakarak, müziğin duygularımızı nasıl etkilediğine ve bilişsel yeteneklerimizi nasıl geliştirdiğine değinmek istiyorum.
Beynimiz, doğası gereği müziğe tepki verecek şekilde programlanmıştır. Erken yaşlardan itibaren, hatta yürümeden veya konuşmadan da önce, ritme göre hareket etme ve melodilere tepki verme yönünde doğal bir eğilim sergileriz. Müziği algılamaya ilişkin olarak doğuştan gelen bu kapasite, müzik ile beynimiz arasında köklü bir sinirsel bağlantı olduğunun göstergesidir. Nörobilim sayesinde, beynimizdeki işitsel işleme merkezlerinin ve ritim ve melodi işlemeye adanmış farklı sinir yollarının müzik dinlediğimiz esnada aydınlandığını, yani çalışmaya başladığını görüyoruz ve bu etki doğumla birlikte geliyor.
Duyguları işlemekten sorumlu olan limbik sistemimiz, müziğe verdiğimiz tepkide önemli bir rol oynar. Bizi etkileyen bir şarkıyı dinlediğimizde, limbik sistem harekete geçerek, duygusal durumumuzu (negatif ya da pozitif) kuvvetlendiren, dopamin, serotonin ve oksitosin gibi nörotransmitterleri serbest bırakır. Örneğin, geçmişimizden tanıdık bir şarkı duyduğumuzda hafıza merkezimiz hipokampüste biriktirdiğimiz anılar üzerinden o günlere geri gideriz; beynimiz anıları ve bu anılarla ilgili zamanında var olan duyguları canlandırabilir ya da yeni bir yorum üzerinden yeni duygular oluşturabilir. Müziğin, duygu işleme merkezi üzerindeki etkileri bilinmeden önce de, deneyimler ve hayat pratikleri üzerinden, insanları etkilemenin önemli bir aracı olarak kullanıldığını biliyoruz. Örneğin, bütün bir soundtrack endüstrisi bunun üzerine kuruludur. Ama müziğin etkisi, istisnasız her Amerikan filminde kahramanlık sahnelerinde arka planda yükselen yaylıların yarattığı etkinin çok çok ötesine geçer. Müzik, yalnızca duyguları canlandırmaya ya da dozunu arttırmaya değil, zaman zaman bir duyguyu, düşünceyi ya da bağlantıyı hiç olmayacak bir zamanda ve ortamda sıfırdan inşa etmeye de muktedirdir.
Elbette müziğin beynimizde yarattığı etki, limbik sistemle ve duygularla sınırlı değil. Müziğin bilişsel aktivite ve bilişsel beceriler üzerindeki etkileri de uzun yıllar süren devamlı çalışmalar aracılığıyla ortaya koyulmuş durumda. Araştırmalar, özellikle bir müzik aleti çalmak gibi aktif katılım yoluyla müzikle ilgilenmenin, çeşitli alanlara uzanan bilişsel faydaları olduğunu gösteriyor. Bu araştırmalarda özellikle uzun vadeli müzik eğitiminin gelişmiş hafıza ve dikkat, gelişmiş problem çözme becerileri ve hatta zeka (IQ) artışı ile ilişkili olduğu gösteriliyor. Bunun arkasında yatan neden, bir müzik aleti çalmanın beyinde yapısal ve işlevsel değişikliklere yol açan birden çok duyusal ve motor işlevin koordinasyonunu gerektirmesi. Müzisyenlerin işitsel işlem, motor kontrol ve yürütücü işlevlerle ilişkili beyin bölgelerinin hacminin daha büyük olduğu (daha büyük hacimde gri maddeye sahip oldukları) görülüyor. Beynin bir bölgesinin standartlara kıyasla hacmen daha büyük olması, bu bölgenin yoğun aktivite dolayısıyla daha fazla gelişmiş olduğunun bir göstergesi.
Birçoğumuz duymuşuzdur; bebeklere klasik müzik dinletmenin bilişsel fonksiyonlarının gelişmesine, hatta IQ skorlarının yükselmesine neden olduğu iddia edilmiştir. Maalesef bu bilgi gerçeği yansıtmıyor.
Müziğin beynin bilişsel becerileri üzerindeki etkisi uzun yıllar farklı tartışmalara da konu olmuş. Birçoğumuz duymuşuzdur; bebeklere klasik müzik dinletmenin bilişsel fonksiyonlarının gelişmesine, hatta IQ skorlarının yükselmesine neden olduğu iddia edilmiştir. Maalesef bu bilgi gerçeği yansıtmıyor. Müziğin bilişsel süreçleri şekillendirme potansiyeli yadsınamaz. Ancak bu, doğrudan bir IQ yükseltici etkisi olduğu anlamına gelmiyor.
Bu savın ortaya çıkması ve yaygınlaşması “Mozart Etkisi” olarak adlandırılan bir fenomene dayanıyor. 1990'larda ortaya çıkan bu kavram, klasik müzik ve özellikle Wolfgang Amadeus Mozart'ın bestelerini dinlemenin zekayı ve bilişsel performansı artırabileceğini iddiası üzerinden ortaya atılmış. Rauscher, Shaw ve Ky tarafından 1993 yılında yürütülen ve Nature dergisinde yayınlanan bir araştırmada, Mozart'ın müziğini, özellikle D Majör İkili Piyano Sonatı'nı (Sonata for Two Pianos in D Major) dinlemenin, katılımcıların uzam-zamansal muhakeme yeteneklerini geçici olarak geliştirdiği ortaya koyuluyor. (Uzam-zamansal muhakeme yeteneğini ölçmek üzere bir kağıt katlama, origami görevi ya da labirent çözme görevi gibi görevler veriliyor.) Ancak Rauscher ve diğer araştırmacılar yalnızca "uzamsal zekada" bir artış olduğunu ortaya koysalar da, araştırmanın bulguları medya üzerinden çarpıtılarak genel IQ'da bir artış olarak yorumlanıyor. 1994'te New York Times köşe yazarlarından Alex Ross’un makalesinde “Rauscher ve Shaw Mozart dinlemenin sizi gerçekten daha akıllı hale getirdiğini ispatladılar.” yazmasının ardından haber büyük bir dalga halinde yayılıyor. Sonraki yıllarda bu konuda pek çok kitap yazıldığını, önce yetişkinler ve sonra bebekler için klasik müzik ve Mozart dinlemenin IQ’yu arttırdığını iddia eden pek çok yayının dolaşıma girdiğini görüyoruz. Ancak ne Rauscher ve Shaw’un bulguları, ne de daha sonra aynı konu üzerinde yapılan araştırmalardan elde edilen bulgular, bu iddiayı kanıtlamıyor. Öte yandan, yukarıda verdiğimiz örnek gibi, müziğin en azından dönemsel olarak bazı bilişsel işlevleri olumlu yönde etkilediğine dair kanıtlar sunan pek çok çalışma mevcut.
Yüksek tempolu ve ritmik müziklerin dikkat ve uyarılma üzerinde önemli bir etkisi var. Düşük tempolu ve melodik eserler de bilişsel fonksiyonlar üzerinde yavaşlatıcı bir etki göstererek rahatlama ve sakinlik sağlayabiliyor.
Örneğin, yüksek tempolu ve ritmik müziklerin dikkat ve uyarılma üzerinde önemli bir etkisi var. Benzer şekilde düşük tempolu ve melodik eserler de bilişsel fonksiyonlar üzerinde yavaşlatıcı bir etki göstererek rahatlama ve sakinlik sağlayabiliyor. (Bu sonuçların ortalamalar üzerinden verildiğini ve bireysel farklılıkların var olduğunu da belirtmek isterim.)
Müzik, bilişsel faydaların ötesinde, terapi amaçlı müdahalelerde de önemli bir rol oynuyor. Müzik terapisinin Alzheimer hastalığı, Parkinson hastalığı ve depresyon dahil olmak üzere bir dizi nörolojik ve psikolojik durumu tedavi etmede etkili olduğu biliniyor. Benzer şekilde, inme hastalarının rehabilitasyon programlarında, motor iyileşmeyi teşvik etmek ve duygusal iyilik halini teşvik etmek için müzik müdahaleleri kullanılıyor. Müziğin ritmik ve melodik bileşenlerinin sinir ağlarını harekete geçirerek bilişsel işlevleri düzenlediği, kaygı ve ajitasyonu azalttığı ve genel yaşam kalitesini iyileştirdiği biliniyor. Hatta psikolojik terapi gören ve diğer iletişim biçimleriyle iletişim kurmayı reddeden kişilerde, tanıdık melodileri dinlemek, sorunun kaynağını oluşturabilecek anıların ve duyguların kilidini açmak üzere kullanılabiliyor.
Bir müzik aleti çalmayı öğrenmenin bilişsel faydaları, tanıdık melodilerin duygusal gücü veya müziğin terapideki çeşitli uygulamaları, müziğin zihin üzerindeki derin ve büyüleyici etkisini gözler önüne seriyor. Mozart Etkisi bir efsane olsa da bu etkiler gerçek; ve pek çok farklı biçim ve uygulama ile hayatlarımızı zenginleştirmeye ve deneyimlerimizi şekillendirmeye devam ediyor. Bir dahaki sefere kendinizi büyüleyici bir melodinin içinde bulduğunuzda, bunun sadece işitsel bir deneyim olmadığını, varlığınızı etkileyen ve şekillendiren derin ve büyüleyici bir yolculuk olduğunu hissetmeniz dileğiyle…