Bir Fransız insan hakları örgütü “Biz Kürtlere insani yardım yapacağız” diyerek Diyarbakır’a doğru yola çıksın. Türk yetkililer de buna izin vermesinler. Fakat bu aktivistler zorla girmeye çalışsınlar. Türkiye bu durumda ne yapmalı?
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Mavi Marmara olayında hayatını kaybeden Çetin Topçuoğlu’nun ailesini ziyaret etti. Burada yaptığı açıklamada “Bu dava bitmiş bir dava değildir. Biz bu davayı kapatmış değiliz. Herkesin hakkını ve hukukunu korumak zorundayız” dedi. Bunları duyduktan sonra ister istemez düşündüm; diyelim ki muhalefet seçimleri kazandı, İsrail politikası bu mu olacak? Gerçekten bize sunabildikleri bu mudur? Gelin şu Mavi Marmara olayını bir daha hatırlayalım.
İNSÂNÎ YARDIM
Çok eski bir olay değil, sanırım ki birçok kişi Mavi Marmara konusunu hatırlıyordur ama yine de biraz daha detaylı bahsetmek isterim. 2010 yılında, İHH liderliğinde bir grup aktivist, Gazze’ye uygulanan İsrail ve Mısır ambargosuna karşı bölgeye insânî yardım götürme niyetiyle yola çıkmıştı. Ancak İsrail böyle bir şeye izin vermeyeceklerini açıklamış, gemidekiler de bu konuda ısrarcı olmuşlardı. Sonuçta İsrailli komandolar gemiye operasyon düzenledi ve 10 aktivist öldürüldü.
İsrailli yetkililer Mavi Marmara yola çıkmadan evvel yükünü İsrail’deki bir limana boşaltmasını ve yapılan kontrolden sonra Gazze’ye gönderilebileceğini açıklamışlardı. Bu konuda ısrar etmenin mantığını anlayan beri gelsin.
Bu olaya tam bir empati yapabilmeniz için şöyle bir analoji kullanacağım. Bir İngiliz veya Fransız insan hakları örgütü “Biz Kürtlere insânî yardım yapacağız” diyerek Diyarbakır’a doğru yola çıksınlar. Türk yetkililer de buna izin vermesinler. Fakat bu aktivistler aşırı derecede yardım etmek isteğiyle tutuştukları için geri dönmeyip zorla Diyarbakır’a girmeye çalışsınlar, Türkiye bu durumda ne yapmalı? “İnsânî yardım canım bu, izin verelim gitsin” mi demeli? Yoksa aktivistleri durdurmalı mı? Cevabı siz söyleyin. Kaldı ki Gazze’ye insânî yardım gönderiyorum diye aktivistler söylüyor, ortada ne taşındığına dair kesin bir bilgi var mı? Gemide ayrıca silah olmadığını nereden bilecek yetkililer?
Bazıları çıkıp “Kürt bölgelerinde ambargo mu var?” diyebilir. Doğrudur, haklısınız, yok ama buna tam uyan bir analoji yok maalesef elimizde. En yakın model bu. Kaldı ki hatırlarsınız, Sur’daki operasyonlar devam ederken ilçenin dünyayla bağlantısı bir süre kopmuştu, dilerseniz tam o süreci de düşünebilirsiniz. Fakat nereden tutarsanız tutun bir ülkenin meşruiyetine saldırı olduğu bir gerçek.
Üstelik dünyada insânî yardım taşıyan ilk grup Mavi Marmara’dakiler değil. Bunun yasal ve alenî bir yöntemi yok mu? BM’den ve dünyadaki birçok farklı vakıf ve kuruluştan bölgeye dünya kadar yardım gidiyor. Niye bunlara saldıran yok?
AKTİVİZM BİR SEÇİM
Bir diğer nokta da, aktivistlerin bu yaptıklarından dolayı karşı tarafı suçlamaları. Kimse kimseyi zorla insan hakları savunucusu yapmıyor. Ağlayacaksanız oynamayın. Bugün Türkiye’de dünya kadar zorluk çeken muhalif ve insan hakları savunucusu, hukukçu, avukat, yazar, gazeteci var. O insanlar bunu kalpleriyle yapıyorlar, şov olsun diye değil. Niye bu siyasal İslâmcılar hep mağdur? Hadi örneği bu arkadaşların pek sevdiği bir isimden vereyim: Rachel Corrie. Corrie henüz 23 yaşında, Filistinli dostlarının evlerinin yıkılışını engellemek için buldozerin altında can verdi. Bu zorla yapılacak bir şey değil.
Oraya İsrail’in uyarısına rağmen giderken olabileceği öngörmek gerekirdi. İsrail’in yaptığını onayladığım sonucuna varılmasın. Mahkeme zabıtlarında bir “savaş suçu” işlendiğinden bahsediyor zaten. Ben düşüncesizliği eleştiriyorum.
Oraya İsrail’in uyarmasına rağmen giderken bunların olabileceğini öngörmek gerekirdi. Buradan İsrail’in yaptıklarını onayladığım sonucuna varılmasın. Elbette bunu söylemiyorum. Mahkeme zabıtlarında da komandoların orantısız güç uyguladığından ve orada bir “savaş suçu” işlendiğinden bahsediyor zaten. Ben burada olan düşüncesizliği eleştiriyorum. Bu düşüncesizlik yüzünden Türkiye’nin uluslararası arenada çok zor bir durumda bırakıldığını görmek bu kadar zor mu? Herkesin yaptığı şekilde yasal bir biçimde insânî yardımı zaten yıllardır yapıyoruz, bu şov niye? Bunun sonucunda Türkiye ne kadar zarar gördü ve büyük bedel ödedi. Fakat inanması zor ama hala mağdur olan bu arkadaşlar.
ERDOĞAN’IN DEĞİŞİMİ YENİ İSRAİL POLİTİKASI
Ana muhalefet partisi lideri olarak Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı Erdoğan’ın politik manevralarını eleştirmek için Mavi Marmara konusunu yeniden açtığını anlıyorum. Fakat Erdoğan’ın bu manevrası gerçekten Türkiye açısından zararlı mıydı? Burada İsrail zaten işlediği suçla ilgili yargılandı, Türkiye bunu bir kan davasına mı çevirmeliydi? Bunu böyle yapsaydı bu defa da Erdoğan’ı siyasal İslâmcılıkla suçlayacaktı muhalefet.
Bu saatten sonra Mavi Marmara gibi bitmiş bir davayı yeniden gündeme getirmek oy mu kazandıracak diye düşünülüyor? Eğer siyasal İslâm’ın tezlerini ısıtıp yeniden servis edecekseniz nasıl bir yeni paradigmadan bahsedeceğiz genç kuşaklara? Gerçekten muhalefetin İsrail politikası bu mu olacak?
Erdoğan ilişkileri düzeltmek için adım attı. İki ülke arasında yakınlaşma başladı. Diyelim ki seçimlerden galip çıktılar. Muhalefetin bize önerisi nedir? İsrail’le ilişkilerin yeniden kopması mı? Cuma çıkışı tekbir getirip dağılalım o zaman.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yıllardır bozulmuş olan ilişkileri yeniden düzeltmeye yönelik adımlar attı. Seneler sonra ilk kez İsrail cumhurbaşkanı ülkemize geldi. Dışişleri bakanları keza öyle... İki ülke arasında yakınlaşma başladı. Diyelim ki bir sene sonra seçimlerden muhalefet galip çıktı. Bize öneriniz nedir? İsrail’le ilişkilerin yeniden kopması, Mavi Marmara krizinin tekrar gündeme gelmesi, Filistin davası mı? Cuma çıkışı tekbir getirip dağılalım o zaman.
Türkiye’de muhalefet yeni bir şarkı söylemek istiyorsa, bu küflü politikalardan vazgeçmesi gerek. Biz Filistin-İsrail çatışmasında taraf değiliz. Filistin hareketinin sözcüsü değiliz.
Türkiye Orta Doğu’da her şeye rağmen modern bir demokrasi olmaya çalışan İsrail’in ortağı olmalıdır. Bu, İsrail hükümetlerinin her yaptığına destek çıkalım demek değil. Türkiye’nin çıkarı bu olduğu için. Filistin’deki terör gruplarına karşı verdikleri mücadele küresel terörizmle mücadelenin bir parçasıdır. Türkiye bugün terörden en fazla etkilenen ülkelerden birisi, bu konuda empati yapmaması imkânsız. Öte yandan, Filistin halkı da Ortadoğu’da güzel bir gelecek hak ediyor. Bu da ancak diplomasiyle olur, terörle ve savaşla değil. Türkiye “Yurtta sulh cihanda sulh” gibi büyük bir politik düstura sahiptir; barıştan, dostluktan, işbirliğinden taraf olmalıdır.
Son söz, “endişeli muhafazakârlar” deyip gerçekten buradan bir politik kâr elde etmek düşüncesi varsa, beyhude bir uğraştır. Çünkü zaten hükümetin politikalarının sonuçları ortada… Onlara oy kaybettirecek olan kendi hataları. Yoksa onlara bakıp, CHP’ye oy verecek değiller. Yeni hükümet dünyayla iyi ilişkiler kurmayı, ekonomiyi yeniden ayağa kaldırmayı ve gençlerine yeniden geleceğe umutla bakacağı bir toplumsal yapıyı oluşturmayı vadetmeli. Yoksa Filistin davasına devam edeceksek boşuna yaşadık son yirmi yılı.