Sivas’ta Madımak’ta ateşte semaha duranların anısına saygıyla…
Önceleri madımaktı, kuzukulağıgillerden olduğu söylenen ve kırsalda yemeği de yapılan bir bitki olarak bilinirdi. Bir de türküsü vardı; o kadar özdeşleşmişti ki Sivas’la, bir otele de adını vermişlerdi. 2 Temmuz 1993’te, Pir Sultan Abdal’ı anmak üzere düzenlenen etkinliğe katılmak üzere Sivas’a giden aydınlarımız ve sanatçılarımız da o otelde konaklamışlardı. Konaklamak, lafın gelişi işte… Dünya ile temas kurdukları son yer oldu orası. O oteli yaktılar ve artık Madımak denilince hepimizin ve bütün insanlığın aklına katliam geliyor. YAKANI DA, YAKILANI DA… Şu dizelerin şairi Metin Altıok, o otelde yakıldı: “İnsan dediğin saçaktaki Güvercinin farkında olacak Ve bir çiçek açacak kendince.” Nedensiz! Yalnızca o mu? “bütün derinlikler sığ sözcüklerin hepsi iğreti değişen bir şey yok hiç ölüm hariç. aynı gökyüzü aynı keder.” Yukarıdaki dizeleri insanlığa armağan eden Behçet Aysan da o otelde yakıldı. Kim mi Behçet Aysan? Şairdi öncelikle; bir şair, herkesten çok insan olduğu için kendisine en uygun meslek olarak da doktorluğu seçmişti. Kendisine verilen Behçet ismi, “Behçet” hastalığını bulan Dr. Hulusi Behçet’e kadar uzanırdı. Tepeden tırnağa insandı yani! O kadar da değil; bizleri acıya garkeden, boğazımızı düğümleyen… “Sen insanoğlusun kör olamazsın” diyen Muhlis Akarsu da, “Her ne desem sözüm yara/ Yar olmayan habersizdir” dizelerine can veren Nesimi Çimen de, “Sevgi kuşun kanadında” diyen Hasret Gültekin de, sevgisini, “Ne olursa dini dili/İnsanlar dünyanın gülü” şeklinde gösteren Edibe Sulari de… Asım Bezirci'nin kitaplarını okumak, Asaf Koçak'ın karikatürlerindeki anlamı çözmek, Uğur Kaynar ile memleket meseleleri üzerine hasbıhal eylemek varken, onlar, hepsini bir çırpıda yaktılar. KURAN DA, KURTARAN DA… Başınıza geldi mi hiç, bilemem ama biz, geçmişin izlerini taşıyan bir fotoğrafı kızgınlıkla ateşe attığımızda dahi içimiz tuz buz olurken, onlar hiç tereddüt etmeden, henüz hayatının baharında olan 12 yaşındaki Koray’ı, 15 yaşındaki Menekşe’yi ve 16 yaşındaki Asuman’ı da yaktılar. Tıpkı diğerlerini yaktıkları gibi… Ömrünü insanlığa adamış o büyükler ve neden yakıldıklarını bilemeyecek yaşta olan o çocuklar yanarken, otelin etrafını saran güruhun attığı, “burada kuruldu, burada yıkılacak” sloganıyla kastettikleri Cumhuriyet’in kendilerine açmış olduğu inanç alanını kötüye kullanarak, başka inançları yok etmenin bir hastalık olduğunu kim inkâr edebilir? Öfkeden gözü dönmüş o güruhun masum olduğunu söylemem zor ama tarihimiz tanıktır ki ne yaptığını bilmeyen nice benzerleri, tarihimizin travmalar tarihine dönüşmesine piyon olduğu da inkâr edilemez.Madımak’taki katliamın “şeriat isteriz” diyen iki şalvarlının kendiliğinden eylemi olmadığı açık. Tıpkı bu katliamdan üç gün sonra Başbağlar Köyü’nde gerçekleştirilen katliamda olduğu gibi…Kışkırtıcılar olduğu tartışma götürmez! Ama emin olun ki daha fazlası var ve Sivas’ta, Madımak’ta yaşanan katliamın öyle “şeriat isteriz” diyen iki şalvarlının kendiliğinden eylemi olmadığı açık. Tıpkı bu katliamdan üç gün sonra Başbağlar Köyü’nde gerçekleştirilen katliamda olduğu gibi… Katillerin arkasını kazıyın; kökünde uluslararası istihbarat güçlerinin izlerini bulursunuz. “Her ölüm erken ölümdür” derler; her giden zamansız gitmiştir aslında ama Madımak’ta olup bitenler ise sözcüklere sığmaz. Annelerin, babaların, kardeşlerin, sevgililerin her 2 Temmuz'da yüreklerinin orta yerine batan cam kırıklarının acısıyla ağlamaktan gözlerinin kan çanağına dönüşmesi bundandır. Dahası, insanları yakan yaratıklar yetiştiren bir kültürü sorgulamak, hepimizin yapması gereken bir insani görevdir. Helalleşmek isteniyorsa öncelikle ve acilen herkese eşit mesafede durmayı bir görev kabul edecek, laikliği benimsemiş bir devlet inşa etmeliyiz. Cumhuriyet’in demokrasiyle taçlanması, devlet eliyle tarikatların beslenmesinden vazgeçilmesini, her inanca eşit mesafede durulmasını şart koşar. Aksi halde "Hafik'ten bu yana Banaz'dan öte/Kızılırmak boylarında bir şehir"de yanan o ateş hiç sönmeyecek.