Hatem Ete ile Ferhat Kentel’in kaleme aldığı araştırmada “Nasıl bir Milliyetçilik?” sorusuna verilen yanıtlar, vatanseverliğin milliyetçiliğe göre ağır bastığını gösteriyor. Türkiye’de milliyetçilik gündelik hayatın neredeyse her alanından politik parti tercihlerimize, ideolojiden  siyasal değerlerimize kimimiz için “bizi biz yapan”, kimileri içinse bizi var ettiği gibi diğer uluslardan üstün kılan bir olgu. Hatta, en şiddetli krizlerde milliyetçi politik şemsiyenin altına girerek, “yıkılmadık, ayaktayız” dedirtecek ölçüde kimileri için güçlü bir politik-psikolojik his, bağ. Akademi ya da sivil toplumda düşünce kuruluşları aracılığıyla bu aidiyeti resmetmeye, anlamaya, ardında yatan dinamikleri keşfetmeye yönelik çeşitli araştırmalar yapılmakta. Konuyla ilgili son yapılan araştırmalardan biri, Hatem Ete ile Ferhat Kentel’in kaleme aldığı, alandan toplanan veriler ışığında yazılan Ankara Enstitüsü ve İstanbul Politikalar Merkezi’nin “Türkiye’de Milliyetçilik Algısı” isimli çalışması. Raporun başlangıcında da ifade edildiği gibi, gündelik yaşamımızda ve siyasi tartışmalarda ağırlığı artan milliyetçiliğin toplumsal dinamiklerine ilişkin önemli dikkat çekici veriler mevcut. Rapora temel olan araştırmayla milliyetçiliğin bugünkü fotoğrafını çekmek amaçlanırken, toplumdaki milliyetçi eğilimlerin tonu hakkında daha berrak bir fotoğraf için ayrıntılı, farklı dinamikleri gözeten sorulara ihtiyaç olduğunun ortaya konması hedeflenmiştir[1]. MILLIYETÇİLİK ALGISININ ÇEŞİTLİ BOYUTLARI Beş bölümden oluşan raporda Ne kadar Milliyetçiyiz?, Milliyetçilik-Devlet İlişkisi, Nasıl Bir Milliyetçilik?, Milliyetçilik Din İlişkisi, Milliyetçilik ve Dünya Tasavvuru bölümlerinde Türkiye’de milliyetçilik algısı çeşitli ilişkisel bağlamlarda verilere dayalı olarak ortaya konmakta, değerlendirilmekte. Rassal olarak seçilmiş 1255 katılımcıya  cep telefonlarından ulaşılarak yapılan görüşmelerde örneklemin temsil kabiliyeti TÜİK verileriyle (NUTS II.Düzey bölge nüfusu, yaş, cinsiyet, eğitim) YSK 24 Haziran 2018 Genel Seçim resmi sonuçları kullanılarak ağırlıklandırılmıştır. Rapordaki bulgular Türkiye’de toplumun çok belirgin ve yoğun ölçüde kendilerini milliyetçi olarak tanımladıklarına işaret ediyor. Katılımcıların yüzde 48’inin milliyetçiliklerine 10 tam puan üzerinden 10 vermeleri bunun kanıtı. Türkiye ortalaması da yüzde 7,5 gibi yüksek düzeyde. Aynı ideolojik yoğunluk  kendisini “ülkem için savaşır ve ölürüm” ifadesine katılımda da gösteriyor. Bu ifadeye “katılıyorum ve kesinlikle katılıyorum” şeklinde birlikte bakıldığında, oranın yüzde 84’e yükselmesi dikkate değer.
Katılımcıların yüzde 59’u “yanlış işler yaptığını düşünsem de devletimi savunurum” ifadesine katılmamakta… Bu bulgular milliyetçilik algısının irrrasyonel bir temele dayanmadığını, gerektiğinde sorgulayıcı olabildiğini göstermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan gurur duyanların yüzde 84’e, “ülkesini ve devletini sevmeyenlerin Türkiye’yi terk etmesi gerektiğini” düşünenlerin yüzde 57’ye, “seçme şansım olsa başka bir ülke vatandaşı olurdum” ifadesine katılmayanların oranının yüzde 69 düzeyinde olması milliyetçilik düzeyinin yüksekliğine dair yeterli ölçüde açıklayıcı diğer bulgulardır. Milliyetçiliğin devletle olan ilişkisi bağlamında katılımcıların yüzde 41’i “yanlış işler yaptığını düşünsem de devletimi savunurum” ifadesine katılmakta. “Devletimin her yaptığıyla gurur duymuyorum” ifadesine katılmayanların oranı ise yüzde 52’dir. “Ülke eleştirisi vatana ihanet değildir” ifadesine toplam katılanların oranı ise yüzde 73. Bu bulgular milliyetçilik-devlet ilişkisinde yurttaşların milliyetçilik algısının irrrasyonel bir temele dayanmadığını, bu ilişkiyi gerektiğinde sorgulayıcı bir temele oturtabildiğini göstermektedir ki, bu algının popülizme mesafeli oluşu açısından da önemlidir. Araştırmada “Nasıl bir Milliyetçilik?” sorusuna verilen yanıtlar vatanseverliğin milliyetçiliğe göre ağır bastığı, Türklüğün moderniyete özgü yurttaş kimliği, aidiyeti bağlamında algılandığı, ülke sevgisinin millet sevgisinin önünde görüldüğü (katılımcıların yüzde 40’ı) , güçlü bir Türkiye için “ekonomik güç (%32)” ile “güçlü bir demokrasi (%31) tercihinin öne çıktığı inkar edilemez bulgular.  Ülkenin silahlanmaya harcadığı kaynağı eğitim, sağlık gibi alanlara harcamalı”  ifadesine katılımla (%55) birlikte değerlendirdiğimizde, yurttaşların milliyetçilik algısının siyasi iktidarlar tarafından topyekün kendi amaçları için kullanılabileceği, sorgusuz, sualsiz, manipule edilme düzeyi sınırsız bir öze sahip olmadığını göstermesi açısından kendine özgü bir milliyetçilik algısıyla karşı karşıyayız denilebilir.
Katılımcıların yüzde 55’i “ülkeme bağlılığım dinime bağlılığımdan daha fazladır” ifadesine katılmazken, yüzde 66’sının “önce müslüman sonra Türküm” ifadesine katıldığı görülüyor.
Milliyetçilik-din ilişkisinde milliyetçilik algısı nispeten ve öncelikle müslüman kimliği üzerinden tanımlanıyor görünüyor. Katılımcıların yüzde 55’i “ülkeme bağlılığım dinime bağlılığımdan daha fazladır” ifadesine katılmazken, yüzde 66’sının “önce müslüman sonra Türküm” ifadelerine katılması bu bağlamda yorumlanabilir. Milliyetçilik ve dünya tasavvurundan yola çıkarak milliyetçilik algısı değerlendirildiğinde, katılımcıların yüzde 61’i Türkiye’yi “hem doğulu hem batılı” bir ülke olarak görürken, “batılı” olarak görenlerin ancak yüzde 7 olması çarpıcıdır. Türkiye’nin dış politika yöneliminde “ABD’ye yönelmeli (%11), “Avrupa’ya yönelmeli” (34) ifadelerine katılım birlikte ele alındığında, hakim eğilim batıya yönelim olarak göze çarparken, AKP ve MHP’lilerde “Ortadoğu ve İslam Dünyası Yönelimi” sırasıyla %51 ve %61 iken, Avrupa’ya yönelim CHP’lilerde % 63, HDP’lilerde %57’dir. Özellikle CHP’lilerde Avrupa yöneliminin en yüksek düzeyde olması, yirmi sene öncesiyle karşılaştırıldığında CHP’nin yaşadığı değişimin Batıcı ve evrenselci yönüne işaret etmesi bakımından dikkate değerdir ve önemlidir. Katılımcıların yüzde 48’inin “Türkiye tam bağımsız olmalı; NATO, AB gibi uluslararası kuruluşlara/birliklere dahil olmamalıdır” ifadesine katılmamaları, milliyetçilik algısında dikkate değer içe kapanmacı, uluslararası entegrasyonlarla arasına mesafe koyan bir kitlenin varlığını ilan ederken, “katılıyorum” ve “kesinlikle katılıyorum” ifadeleri birlikte değerlendirildiğinde katılımcıların yüzde 77’sinin “Başka ülkeler ihtiyaç içinde olsalar bile benim için önce ülkemin çıkarları gelir” ifadesini desteklemeleri özellikle iktidarın son dönemde dış ülkelere yönelik olarak yaptığı ekonomik yardımların kitleler nezdinde kabulünün düşük olduğu ve dikkate alınması gereken bir uyarı olarak okunabilir[2]. MUHALEFET İÇIN NASIL BİR BİRLEŞTİRICİ MİLLİYETÇİLİK? Raporda dile getirildiği şekliyle “…milliyetçilik, devlet eliyle ve devletin kontrolündeki eğitim ve medya kurumları vasıtasıyla üretilen çok güçlü bir dil olarak, toplumda yaşayan vatandaşların alternatif ideolojik seçenekleri ve dilleri karşısında neredeyse rakipsiz bir konuma yerleşiyor. Milliyetçiliğin “içerik” olarak ikna edemediği alternatif toplumsal arayışlar bile “milliyetçi” dilin çerçevesini tüketiyorlar”[3]. Bu da kaçınılmaz olarak ideolojik yelpazenin farklı konumlarındaki partilerin dozajları farklı olsa da az ya da çok milliyetçilik üzerinden seçmenle temsiliyet ilişkisi kurmalarına, meşruiyet inşasına yol açıyor. Burada önemli olan; bu yakınlaşmanın ne ölçüde sekülerlik, demokratlık ve modernlik üzerinden, otoriterlik ve popülizme uzak, eşit yurtseverlik temelinde kurgulanacağıdır. Raporu kaleme alan yazarlara göre “…araştırmanın  ortaya çıkardığı iki temel anlamdan birincisinde milliyetçilik özel olarak daha zayıf toplumsal kesimlerde mutlak bir kimlik üretiyor. Bu mutlaklığın en bariz özelliğini ise devletle ortaya çıkan özdeşleşmede gör(ülmekte)… milliyetçilik devlet, parti ve birey arasındaki dolaysız örtüşmeyi ve bütünleşmeyi sağlamış oluyor… Araştırmadan çıkan önemli bir başka anlam olarak ise, milliyetçilik dilinin altında devletin diliyle örtüşmeyen, toplumdaki farklı arayışlarla da ilişkilenebilen, soyut bir bağlanma yerine, yaşanılan topraklarla somut bir sevgi ilişkisi içeren ve araştırmada “yurtseverlik / vatanseverlik” olarak niteleyebileceğimiz bir duyguya işaret edebiliriz. Milliyetçilik dilinin altındaki farklı tüketimlerle oluşan farklı anlamlar arasında önemli bir yer tutan bu türden bir milliyetçilik aslında, “ne olursa olsun devleti savunanlara” karşılık, toplum içinde arayışları olan kesimlerin “mecburiyet” dili olarak belirginleşiyor[4]. Demokratik bir Türkiye için “Yarın” adına sözü olan partilerin hedefi yurttaşların bu mecburiyet diline sığınmalarının sağlayacağı sanal özgüven yerine, demokratik, güçlü bir Türkiye’de eşit yurttaşlığın sağlayacağı sahici güveni inşa etmeleri olmalıdır. --- [1] Ferhat Kentel, Hatem Ete; Türkiye’de Milliyetçilik Algısı (Toplumsal Eğilimler-2), Ankara Enstitüsü, İPM, Haziran 2022, s.4. [2] Bkz. a.g.e., s.12-89. [3] A.g.e., s.93. [4] A.g.e., s.93.