Tarım sektörü çocukların en yoğun çalıştığı, en az ücreti aldığı ya da hiç alamadığı bir alanı oluşturuyor. TÜİK’in son resmi açıklamasında en çok çocuk işçi çalışan sektörün tarım olduğu görülüyor. Çay hasat dönemleri de ülke içerisinde belli bir nüfusun göç ettiği, bu sayının 100 bini bulduğu, ailecek çalışılan dönemsel bir işi oluşturuyor. Çaykur'la birlikte büyük üreticilerin insafına bırakılan çalışma saatleri ve koşulları, yabancı işçiler de her koşulu mecburen kabul ettikleri için, üreticiler tarafından tercih ediliyor. 40 bine yakın yabancı işçinin de çalıştığı hasat dönemlerinde bütün aile bireyleriyle toplanan çaylarda çocuk emeği yevmiyeye dahil edilmiyor. Ücret öderken yok olan çocuk işçiler yaş çayın hasadında varlar. Mevsimlik çalışan işçilerin kışa hazırlıkları aile fertlerinin çocuk, yaşlı demeden çalışıp hazırlık ettikleri emekleri, işlenip kuru çaya döndüğünde, kahvaltıda aşın yanında, akşamları televizyonun karşısında dinlence oluyor. Erdoğan’ın son dönemde moda haline getirdiği insanların kafasına fırlattığı çayın keyfini çıkartacak hali kalmayanların kafasında paralıyor. Depremden birkaç gün sonra, selden birkaç gün sonra, yangından birkaç gün sonra felaket alanlarına gelip hamaset nutuklarının ardından fırlatılan çayların tepki çekmesini anlamanın çok da zor olmadığı kanaatindeyim. Çocuk işçiliğinde başa yoksulluğu yazmaya devam etmek gerekli. Yoksulluğu ortaya çıkaranların felaketlerden sonraki mitinglerinde attıkları çayın, yoksul ailelerin emeği olduğunu da ikinci sıraya yazalım. Çocukların yeri tarlalar, iş kuleleri, fabrikalar değil okullar olmalı. İki yıldır yüz yüze eğitime başlayamayan, okulları güvenli hale getirip açamayan yöneticiler bu çocuk işçiliğinin sorumlularındandır. Milyonlarca çocuk işçinin olduğu Türkiye’de "Kapitalizm özgürlükçü bir sistemdir" diyenlere yanıtı tarlalardaki çocuk, yetişkin işçiler vermeli, kafalarına çayları atıp uykularından uyandırıp "Hadi oradan" demeli.