Seçmene ve uzmanlara sabır telkin etmektense, kaybedilen zamanın ittifaka ne kadar zarar verdiğini; toplumsal muhalefetteki kötümser havayı beslediğini görmek gerekiyor. İğne ile kazılan kuyuyu sele vermeye gerek yok. Erdoğan’ın döviz kuru hamlesinden kısa bir süre öncesine kadar muhalefet moral üstünlüğü ele geçirmişti. Kılıçdaroğlu’nun bürokratlara seslenişi ve helalleşme çağrısı ile Akşener’in yurt gezilerindeki performansı Millet İttifakı’na ivme kazandırmıştı. DEVA ve Gelecek Partileri’nin ortak çalışma masalarına oturması ise üçüncü bir sağ ittifak ve Millet İttifakı’nda bölünme iddialarını tamamen ortadan kaldırmış, Millet İttifakı’nı iktidara en yakın ittifak haline getirmişti. 2019 seçimlerinin galibi Millet İttifakı, AKP oylarındaki istikrarlı düşüşle “kazanacağız” algısını yaygınlaştırmaya başlamıştı. Bu olumlu hava son günlerde hızlıca dağıldı ve seçim anketleri AKP’de toparlanma sinyallerini gösterdi. Anketlere göre, Erdoğan’ın döviz kuru hamlesinden sonra iktidar oylarına kararsızlardan bir dönüş yansımış durumda. Bu seçmenin bir kısmı iktidardan artık memnun değil ama hala Erdoğan’ın bir şekilde sorunlara çözüm getirebileceğini düşünüyor. TEAM Araştırma’nın ocak ayı anketine göre AKP’nin desteğini 3,6 puan artırdığı gözlemleniyor. Metropoll’e göre ise AKP oylarında 2,5 puan bir artış var. Döviz kuru hamlesi hem kemik AKP seçmenini memnun etti, onlara moral verdi hem de kararsızlardan az da olsa bir dönüş sağladı. Ancak, mevcut ekonomik şartlar ve yönetim krizinin özellikle kış aylarında ağırlaşacağını düşünürsek bu toparlanmanın kalıcı olacağını düşünmüyorum. Bu tablonun nasıl değişeceğinde gelecek aylardaki ekonomik şartlar kadar muhalefetin performansı da belirleyici olacak. Döviz kuru hamlesinin hemen ertesinde yazdığım “Erdoğan’ı yenmek kolay mı?” başlıklı yazımda popülist bir liderin bu tarz hamlelerle ve kriz siyaseti ile nasıl kendine alan açabileceğini ve Erdoğan’ın bu işte ustalaştığını ifade etmiştim. Bu tablo Erdoğan’ın mahareti kadar, muhalefetin moral üstünlüğünün de oldukça kırılgan olduğunu gösterdi bizlere. Bu durum muhalefet açısından hayırlı ve erken bir uyarı niteliği taşıyor. Millet İttifakı stratejik hamlelerle bu süreci hızlıca lehine çevirebilir. Ancak kaybedilen her dakika riski artırıyor. Yani Millet İttifakı moral üstünlüğünü yeniden kazanabilir mi? sorusunun cevabı riskler ve fırsatların nasıl değerlendirileceğinde gizli. Millet İttifakı’nı bekleyen temel riskleri şöyle sıralayabiliriz:
  • İktidar seçmenine “ben kaybedersem siz de kaybedersiniz, kazanımlarınız elinizden gider” algısını pompalayacak.“Ben yoksam, kriz var, kaos var” söylemi her an, her olayda tekrarlanacak. İstanbul’daki yoğun kar ile birlikte İBB’ye yönelik iktidar medyasındaki suçlamalar bunun yalnızca bir örneği.
  • İktidar muhalefeti bölecek, farklılıklarını açığa çıkarmasını gerektirecek her olayı kullanacak. Baskıyı artıracak, kutuplaşmayı derinleştirecek. Yani şahinleşecek.İktidar kanadından gelen sert söylemler, sanatçı ve gazetecilere yönelik tehdit ve tutuklamalar bunun son günlerdeki örnekleri.
Bu risklere rağmen Millet İttifakı’nın moral üstünlüğünü yeniden kazanması için önemli fırsatlar var. Bazı noktalara dikkat edilirse bu üstünlüğü yeniden kazanmak zor değil. Millet ittifakına moral üstünlüğünü yeniden kazandırabilecek stratejileri şöyle sıralayabiliriz: 1) İttifak içi görüşme trafiği sürecektir ancak genel çerçevenin bir an evvel belirlenip ittifakın DEVA ve Gelecek Partileri ile genişlediği liderlerin ortak basın toplantısı ilan edilmeli. Bu toplantıda ittifakın amacı net bir şekilde izah edilmeli. İttifak genişlerken isim değişikliği olabileceği iddiaları da ortaya atılıyor. İsim kesinlikle aynı kalmalı. Çünkü Millet İttifakı artık toplumda tanınan, zafer kazanmış bir ittifak. Yeni bir isim hem kafa karışıklığı yaratır hem de tanınması için zaman gerekir. Türkiye’nin böyle bir zamanı yok. 2) Güçlendirilmiş parlamenter sistem ve ekonomi programına ilişkin ortak çalışmalar bir an evvel sonlanmalı. Bu çalışmalar devam etse bile mutabakatların genel hatları topluma aktarılmalı. Bunun içinbütüncül bir iletişim stratejisi oluşmalı. 3) Partilerin yer yer birbirinden çok ayrışan ve ittifakın bütünlüğünü tehlikeye düşüren söylemleri ortadan kalkmalı. İktidarın önümüzdeki süreçte bu farklılıkları kaşıyacağı çok net. Bu nedenle partiler birbirinden farklı yaklaşımlara sahip olsalar da seçime giden süreçte kutuplaşma yaratacak ifadelerden ve dağınık görünümden uzak durmalılar. 4) İttifakın aday tartışmalarının önünü kesmesi için çözüm öneren politikaları sıklıkla ve etkili iletişim stratejisi ile topluma sunulmalı. Liderlerin ikili, üçlü yeri geldiğinde ortak beyanları ile gündemi muhalefet kurmayları belirlemeli. 5) Muhalefetin pasif kaldığı her gündemde iktidar-muhalefet kutuplaşması kadar artık muhalefet içi kutuplaşma da ön plana çıkıyor.Bir başka deyişle muhalefetin moral üstünlüğünü kaybetmesi artık sınırları genişleyen kendi mahallesinde de kavga çıkarıyor. Bu kavgalardaki “rövanşizm” üslubu ise iktidarın görmeyi çok istediği ve kararsız seçmeni Millet İttifakı’ndan uzaklaştıracak en önemli etken. Yani kimliksel fay hatlarında, kritik konularda suskun kalmak, ya da gündemi kontrol edememek düşünülenin aksine kararsız seçmen üzerinde de olumsuz bir etki yapıyor. Meslektaşım Murat Somer’in de ifade ettiği gibi “hukuksuzluklar muhalefeti sindirerek değil (zaten sindirmiyor) bölerek etkili oluyor. Toplumsal ve siyasal muhalefet içindeki ve arasındaki çekişmeleri, farklı siyaset tarzlarını, geçmiş hesap ve yankı odalarını kaşıyıp ifşa edebildiği oranda başarılı oluyor.” Bu tabloda partiler kendi kimliklerine sarılıp, tabanlarını mobilize etme gayretinde olursa ittifak dinamiği zedelenir. Bu ülkede pek çok kesime dokunan çok fazla adaletsizlik yaşandı ve muhalefet de kutuplaşmanın dışında değil. Haliyle muhalefetin söylem ve politikalarının etkin olmadığı alan hızla kutuplaşma ve kötümserlikle doluyor. 7) Bazı siyasetçilerde Erdoğan’ı hedef alan ve siyaseti atışmalara çeken söylemin seçmeni ikna ettiği yanılgısının olduğunu fark ediyorum. Halbuki popülist liderlerle mücadelede liderle atışmak hele de kutuplaşmış bir toplumda siyaseti hızlıca “ben-sen” diline çekiyor. Bu da siyasetin zeminin popülist liderin arzu ettiği ve ustalaştığı siyasal alana çekiyor. Halbuki söylemi “helalleşme” gibi kapsayıcı bir kavramla ve “biz” söylemi ile kurduğunuzda iktidarın oyununu bozmanın ne kadar mümkün olduğunu deneyimledik. 8) Millet İttifakı’nın seçimi kazanması için üç alandaki yol planını netleştirmesi gerekiyor: seçimi kazanacak strateji, sandık güvenliği ve seçim sonrası demokrasiye geçiş süreci planları. Bunlar yalnızca kapalı kapılar ardında elitler paktı niteliğinde kalmamalı, toplumun talepleri ile bütünleşip umut dalgası yaratılmalı ve her birine dengeli bir ağırlık verilmeli. 9) Millet İttifakı’nın ekonomi kurmayları ve ekonomik yol haritaları daha çok ön planda olmalı. Bu alanda İYİ Parti önemli ataklar yapıyor. DEVA ve Gelecek Partisi de ekonomi kurmayları ile ön planda. Ancak, ittifakın büyük ortağı CHP’nin de ekonomide sesini çıkarması lazım. Bu da 7-8 maddelik etki uyandırmayan yol haritalarından ziyade “Merkez Türkiye”, “Aile Sigortası” gibi çok etki uyandıracak projelerin etkin iletişim stratejileri ile topluma aktarılabilmesinden geçiyor. Öte yandan ittifakın iktidara geldiği ilk anda yurttaşlara nefes aldıracak (örneğin) ilk 200 günlük ekonomi hedeflerini ortak yol haritasını acilen açıklaması gerekiyor. Özetle, Millet İttifakı kaybettiği moral üstünlüğünü hızla toparlayabilir. Üzerinde çalışılan geçiş süreci programlarının ne kadar meşakkatli olduğunun hepimiz farkındayız. Ancak seçmene ve uzmanlara sabır telkin etmektense, kaybedilen zamanın ittifaka ne kadar zarar verdiğini; toplumsal muhalefetteki kötümser havayı beslediğini görmek gerekiyor. İğne ile kazılan kuyuyu sele vermeye gerek yok. Millet İttifakı doğru ve bütüncül stratejilerle hareket ederse Türkiye için önemli bir eşik de aşılmış olur.