Son KHK ile ilgili bir yazı yazmak için bilgisayar başına oturdum. Bu yazıyı yazmak çok zor... Zira aşağı yukarı konuyla ilgili söylenmedik söz bırakmamışız...

Öngörüler süper... Sonuç pek iç açıcı değil... Maalesef öyle...

Bu köşe de 2016 Ağustos başında mevcut iktidarın varlığını sürdürebilmesi için ülkeyi bir iç savaşa sürüklemek dışında bir seçeneği kalmadığını belirtmişiz... "Son zamanlarda bu iki gücün (polis ve sivil paramiliter güçler) sokaklarda tutulmasını ve birlikte idman tutmasını tesadüf mü sanıyorsunuz?" diye sormuşuz. (Karşılığı kalmayan adam:Erdoğan) Bundan 5-6 ay sonra "AKP İÇ Savaşa mı Hazırlanıyor" başlıklı yazı da daha açık ve ayrıntılı biçimde bu tehlikeye dikkat çekmişiz. "Davutoğlu’nun tasfiyesi ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardından artık AKP olağan bir siyasal parti değildir. Tek kişinin iradesine yukarıdan aşağıya itaate dayanan katı disiplinli bir “iç savaş” partisidir.... Ortada iktidarı teslim etme niyetinden uzak bir iktidar ve cumhuriyeti tasfiyeye sürecinin gereklerine uygun bir restorasyoncu tek adam rejimi kurma çabası vardır. Siz isterseniz buna OHAL’in kurumsallaşması ve hatta daha da öteye giderek bir “iç savaş yönetimi” kurma çabası da diyebilirsiniz...Türkiye mevcut iktidarca çok zor bir kavşağa, bir uçurum eşiğine götürülüyor." "CHP HDP'yi Ne Yapsın?" başlıklı ve Kasım 2016 tarihli yazımızda iktidarın FETÖ ile mücadeleyi Cumhuriyeti tasfiye ve tek adam rejimini inşa amacı doğrultusunda araçsallaştırdığı ve HDP'ye yönelik operasyonun iktidarın bu gidişata direnecek güçleri devre dışı bırakma operasyonun ilk adımı olduğu uyarısı yapmışız. HDP'den sonra sıranın CHP'ye geleceğini, CHP'nin bu oyuna alet olmaması gerektiğini söylemişiz. Yine Temmuz 2017'de "Maltepe mitingi öncesi: Ya birlikte mücadele ya tek tek tasfiye…" başlıklı yazımızda Enis Berberoğlu'nun tutuklanmasının bu operasyonun ilk adımı olduğuna, yandaş medya yakından izlendiğinde HDP'den sonra CHP’ye de, odağında Kemal Kılıçdaroğlu’nun bulunduğu FETÖvari bir operasyon planlandığının apaçık görüldüğüne dikkat çekmişiz. CHP o dönem "Adalet Yürüyüşü" ile bu süreci durdurdu. Adalet Yürüyüşü ve Maltepe mitingi parlamenter sistemin, basının, üniversitelerin, yargının vb. vb. devreden çıkarıldığı bir süreçte doğru muhalefet biçiminin ne olduğunu apaçık gösterdi. Hatta artık Kılıçdaroğlu'nun "Hayır Bloğunun önderi" olduğu değerlendirmeleri yapıldı. Muhalefet için artık sokak tek önemli siyaset mevzisiydi... Bu mevzi de iktidarın hakimiyetine bırakılmamalıydı. Ama ne yazık ki ardından yeniden idari maslahat siyasetine dönüldü. Yaratılan umut haleleri de, mücadele isteği ve azmi de dağılmaya başladı. Ver en son olarak geçtiğimiz ay içinde birbiri peşi sıra kaleme aldığımız "AKP’nin stratejisi 'her ne pahasına iktidar' ya muhalefetin?" ve "Halklaşmak, devrimcileşmek, Kürtlerle kucaklaşmak" başlıklı iki yazıda "İktidarda kalması ile yaşamı arasında dolaysız bir nedensellik olan bir ekip işini/geleceğini şansa bırakmaz, bildik kurallarla hareket etmekle yetinmez. “Seçimde yenilirsem muhalefete geçerim” diyemez artık...İşte bu nedenle AKP’nin stratejisi “her şey pahasına iktidar”dır. Duruma bakacak; ya seçimi devre dışı bırakacak bir tercihe yönelecek ya da yanlış hesapla seçime gitmeye karar vermiş ve seçimden mağlup çıkmışsa bu seçim sonuçlarını tanımamanın gerekçelerini/koşullarını şimdiden oluşturacaktır." saptamasıyla AKP'nin stratejisini iç savaşa göre dizayn ettiğini bir kez daha hatırlatmış ve ardından CHP'ye " Sanırsınız ki, siyasal süreç olağan dinamikleriyle devam ediyor ve yüzde 50+1’i bulunca her şey yoluna girecek… bir stratejisi varsa eğer bu strateji “tek bir oy bile önemli” düsturunda somutlaşıyor. Bu bakış açısı da onu süreğen biçimde hem sağla işbirliğini temel almaya hem de sağcılaşmaya yöneltiyor." eleştirisini yapmıştık. AKP'nin iç savaş hazırlığını hesaba alan bir muhalefet hattı örmenin aciliyetine vurgu yaparak "Böylesi bir muhalefetin stratejik ortaklıkları HDP, Sosyalist güçler ve tüm anti kapitalist-laik dindarlar ve Alevilerdir. Taktik ve güncel ittifakları ise AKP- MHP-Ergenekon ittifakı dışındaki tüm güçlerdir…" demiştik. Şimdi yeni KHK geldi ve AKP iç savaş stratejisi doğrultusunda oluşturulan sivil paramiliter güçlere sokağa çıkan tüm muhalif güçleri hiç bir yasal kovuşturmaya uğrama korkusu olmadan rahatça öldürebilme inisiyatifi tanıdı. Demek ki söylenmemiş söz kalmamış, her gelişme yıllar öncesinden öngörülmüş... Peki ne eksik?... Mücadele etmek isteyen güçlü ve nitelikli bir kitle desteği var... CHP tabanı, HDP tabanı ve sosyalistler bir araya gelirlerse değil bu faşizan gidişatı durdurmak, bu ülkede yepyeni bir cumhuriyet devrimi bile yapabilecek güçtedir... Eksik olan sağlam iradeli, mücadele kararlılığı olan bir önderliktir... Artık gerekirse kurumsal liderlikleri aşarak bu birliği ve mücadeleyi tabandan hayata geçirmekten başka yapılacak hiç bir şey yok... Bu saatten sonra bıkmadan, mütemadiyen ve altı ısrarla çizilerek söylenecek tek söz şudur... “Ya birlikte onurluca direniş ya hep birlikte yok oluş” Korkunun ve susmanın ecele faydası yoktur…