Mahmut Üstün yazdı | Sosyalist politika ve adalet eylemlikleri; "CHP dibine kadar bir düzen partisidir ama...”
Politikyol
Bir süredir yazılarımı CHP'nin daha atak, daha eylemci bir söylem ve pratiğe yönelmesinin siyasal anlamını analiz etmeye ayırıyorum. Bu yönelimin ne kadar sahici ve derinlikli olduğu, ne tür riskler ve olanaklar barındırdığı sorularını kendi penceremden cevaplamaya çalışıyorum.
Yazdıklarım kuşkusuz ki Kürt siyasal hareketiyle sosyalist/devrimci akımları da yakinen ilgilendiriyor. Doğal olarak bu kesimlerden olumlu veya eleştirel geri dönüşler, yanı sıra da meraklı sorular alıyorum.
Zaten yazmayı düşünmekteydim. Bu geri dönüşler ve sorular üzerine bu planımı erkene çekmeye karar verdim. Önümüzdeki bir kaç yazı bugünün sosyalist politika olanaklarına ilişkin olacak... CHP'nin son süreci üzerinden bu tartışmayı yürütmek ise hem kolaylık sağlayacak hem de gündemle bağlantılı kalmamıza hizmet edecek...
Birinci soru:CHP bir düzen partisi (değil) midir?
Düzen partisi tabiri kapitalizmin sınırları içinde olmayı anlatıyorsa, ki öyledir, CHP elbette ve dibine kadar bir düzen partisidir. Dahası son 30 yıldır, düzen partisi niteliğini dolaylı kılan sınıfsal ve ideolojik faktörlerde tek tek temizlenmiş ve CHP bugün daha ari/dolaysız bir düzen partisi hüviyeti kazanmıştır...
CHP dün partideki orta sınıf ve emekçi ittifakının etkisiyle bu kesimleri sisteme entegre etme misyonunu az çok "pazarlıkçı" bir siyasetle ifa etmekteydi. Bugün artık partinin emekçi kimliği büyük ölçüde tasfiye edilmiş, emek eksenli söylemleri büyük ölçüde rafa kaldırmış durumdadır. Bu nedenle de CHP'nin düzen partisi olma niteliği daha açık ve daha dolaysız bir kimliğe dönüşmüştür.
Peki buradan kalkarak bir bölüm sosyalist/devrimci çevrenin iddia ettiği gibi" CHP'nin son süreçteki eylem ve çıkışları sahtedir, kandırmacadır, tabanda oluşan tepkiyi bloke edip yeniden düzene kanalize etmek amaçlıdır" sonucunu otomatikman çıkarmak olanaklı mıdır?
Hayır...
Zira genel ilkesel doğrular politikaya yön verirler ama politikayı ikame edemezler...
Zira politika iki ya da fazla genel ilkesel doğrudan hareketle yapılan tutarlı bir muhakemenin bir çıktısı değildir. Genel ilkesel doğruların dönemsel ve güncel somutlukta yeniden üretilmesinin ürünüdür... İlki, yani dönemsel olanı stratejik, güncel olanı da taktik politikayı ortaya çıkarır...
Lenin'in o ünlü formülasyonunda ifade edildiği gibi politika üretmek için ilkeleri "somut durumun somut tahlili" için bir anahtar olarak kullanmak icap eder. Bunu yapmayıp da ilkeleri bizatihi politikanın yerine koymak "soylu" bir apolitiklikten öte bir anlam taşımaz.
İkinci soru: CHP kitlelerin biriken öfke ve tepkisini boşaltmaya mı çalışıyor?
Böyle olması için ya dönemsel anlamda kitle hareketinin sistemin duvarlarını zorlayan bir yükseliş içinde olması gerekir. Ya da CHP'nin Gezi, metal işçileri eylemleri gibi tekil eylemleri kendi etki alanına alıp sönümlendirmeyi amaçlayan bir atraksiyona yönelmiş olması gerekir...
Böyle bir yükseliş döneminde olmadığımız aşikardır. Ayrıca CHP'de eylemci çıkışların artmasıyla hiç bir tekil emekçi/halk eylemi arasında zamansal, dolayısıyla da mantıksal bir ilişki kurmak da olanaksızdır.
Peki CHP, dipte biriken öfkeyi gördüğü için ön alarak kapağı biraz açıp patlama riskini miniminize etmeyi hedefliyor olamaz mı?
Gerçektende toplumun tayin edici nitelik ve nicelikteki bir kesiminde müthiş bir tepki, öfke birikimi ve eylem istenci vardır.
Fakat bu tepki aktive olmakta sıkıntı yaşamaktadır.
Zira Gezi hareketinin deneyimiyle kitleler, örgütsüzlük koşullarında aktive olmanın başarısızlık -daha ötesi ezilme- sonucu doğuracağını sezmektedir.
Bu durumda kitle hareketliliği ya örgütlenerek ortaya çıkacaktır. Bu düşük bir ihtimaldir... Ya da -büyük olasılıkla- muarızın şiddeti devreye sokma olasılığının en düşük olduğu "meşrulukta" bir gerekçe bulduğunda ortaya çıkacaktır.
Bu koşullarda bizzat düzen cephesinden gelen her eylem adımı, tepkiyi manipüle etmeye değil tam aksine güçlü bir kitlesel eylemi tetiklemeye hizmet eder. AKP'nin "Adalet Yürüyüşü" nün yeni ve daha güçlü bir Gezi eylemine dönüşebileceğine dair korkusu boş bir korku değildir.
CHP bunu yanlış hesaptan, siyasal öngörü eksikliğinden yapıyorsa, ne ala... Yapsın ve daha çok yapsın...
Ama durum elbette öyle değil...
Üçüncü soru: CHP düzen partisiyse niye sistemi ciddi sıkıntıya sokabilecek bu tür işlere kalksın ki...
CHP tüm bu çıkışları sistemi zora sokmak için değil korumak için yapıyor. Yaşanan eylemsel muhalefetin temelinde CHP'nin kitle muhalefetini düzene manipüle etme isteği değil, manipüle edebileceği bir siyasal zeminin kalmamakta oluşu, bu zeminin AKP eliyle çökertilmekte oluşu vardır.
AKP genelde kapitalist özelde de neoliberal pradigmaya bütün bağlılığına rağmen, en azından bir müddettir sistemi temsil kabiliyetini yitirmiş bir partidir. Buna rağmen -halk desteğiyle ve bazı sistem kurumlarını konsolide ederek- inatla iktidar gücünü bırakmamaktadır. Bu haliyle de sistem açısından her geçen gün siyasi, ideolojik, kurumsal ve kısmen de iktisadi alanda çökertici -dolayısıyla da kurtulunması acilleşen- bir kriz öğesine dönüşmektedir.
CHP dahil sistemin tüm unsurları bu krizi uzun bir süre kitle hareketini motive etmeden, adeta "tereyağından kıl çeker gibi" önlemeye çalıştılar. Ama Erdoğanlı AKP'den kurtulmak eksenli bu tür denemeler başarısız oldu. Gelinen yerde olabildiğince kontrolü kaybetmeden halk dinamiğini el mecbur devreye sokmak zorunda kaldılar.
Bugün devrede olan "kontrollü eylem stratejisi"dir. CHP'de işte tam da bu stratejinin gereği olarak eylemci söylem ve pratikler görülmeye başlanmıştır. Ne var ki "kontrollü eylem stratejisi" iki ucu riskli bir stratejidir. Kitle hareketlerinin kontrolü genel olarak çok zordur; bugünkü CHP eliyle kontrolü ise imkansıza çok yakındır.
Tablo bu kadar nettir aslında.
Dördüncü soru: Peki tablo bu kadar netse bazı sosyalist/devrimci çevrelerin bu sürece yönelik olumsuz tavrı nasıl açıklanabilir?
Çöküş döneminde sosyalist/devrimci akımların bir bölümü rüzgara teslim olarak örgütsel ve/ya ideolojik anlamda tasfiye olmuşlardır. Bir bölümü bulanık ve bulaşık bir kimlikle hala ayaktadır. Ama sözedilen tavrın daha belirgin olduğu bir bölüm daha var. Bu bölüm ise çöküş döneminde bir savunma refleksi olarak adeta kendilerini uykuya yatırmış, dondurmuş bazı akımlardan oluşmaktadır. Bu kendini dondurma refleksi, sosyalist/devrimci politika alanının neredeyse sıfırlandığı çöküş döneminde, makul ve hatta devrimci bir tutum bile sayılabilir. Ama buzların çözülmeye başladığı ve çözülmesinin de icap ettiği bugün ilk güneşe çıkan bu "donmuşluğun" yarattığı sıkıntılar olmaktadır.
Dondurulan sadece ilkesel doğrular değil aynı zamanda dönem bilincidir de... Bu nedenle bu akımlar politikaya hem ilke deklarasyonlarıyla hem de yükseliş döneminin politik refleksleriyle yaklaşmaktadırlar hala.
Oysa içinde bulunulan dönem bir yükseliş dönemi değil, "çöküşten çıkış" ya da "yeniden yükseliş arifesi"dir.
Tarih solu yeni bir yükseliş için siyaset sahnesine yeniden davet etmektedir etmesine ama...
Bu davete icabet için öncelikle "gerçeklikle" araya konulan bu buzdan izolasyonun tümden kırılması gerekmektedir.
Kaldığımız yerden devam edeceğiz...
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi