Mahmut Üstün yazdı | İşçi sınıfı niye suskun? Sahi çok mu merak ediyoruz?
Politikyol
Malum işçi sınıfının sınıfsal ve siyasal konumu ve rolü konusu 1960'lı yıllardan bu yana pek çok açıdan ve sıklıkla tartışılmakta. Devrimci rolünden yeni bir sistemin kurucu sınıfı olup olamayacağına kadar uzanan bir tartışma bu...
Sosyalizm deneyimlerinin yenilmesi ve neo liberalizmin işçi sınıfını hem fiziksel hem de ideolojik olarak önemli ölçüde paralize etmeyi başarmasıyla -açıkça itiraf edilmese de- sol çevrelerin büyük bölümünde işçi sınıfından umut gayri resmi olarak kesildi. İşçi sınıfıyla ilgili o eski tartışmalar bile artık neredeyse gereksiz görülmeye başlandı. Gizli bir ölüm fermanı çıkarıldı işçi sınıfı için.
Avrupa'da işçi sınıfının üyelerinin ağırlıkla sağ -hem de aşırı sağ partilere; Türkiye'de ağırlıkla AKP'ye oy verdiği görülmekte. Bu tablonun sonucunda ise işçi sınıfı hareketi konusunda karamsar yorumlar ortalığı kaplamakta. Peki ya bu ülkelerde sosyal demokrat ya da sosyalist anlamıyla bir sol var mıdır? Bu adlarla varolan partiler işçi sınıfına ne vaat etmektedir? Sahi işçi sınıfının sağ partilere oy vermesi, adında sol olan bu partilerin boylu boyunca neo liberalizme batmış ve/fakat sözkonusu aşırı sağ partilerin ise neo liberalizmi demagojik de olsa en fazla eleştiren partiler olmalarıyla yakından ilgili olmasın?
Sol ve işçi sınıfı ilişkisi açısından bakılırsa solun işçi sınıfı hareketinden önce fiziksel ve ideolojik paralizasyon yaşadığı ve bunun işçi sınıfına yönelik saldırıları çok daha etkili ve başarılı kıldığını söylemek daha doğru olur.
Türkiye üzerinden soruna bakıldığında da benzer bir tabloyla karşılaşıyoruz. 1987-91 arasında yükselen işçi eylemliği SHP'yi belediye yönetimlerine ve koalisyon olarak da olsa hükümete taşımıştı. Ama aynı dönem solun neo liberalizme teslim olmaya başladığı ve işçi sınıfı hareketi açısından bir hayal kırıklığına dönüştüğü yıllardı.
İşçi hareketi bu tarihten sonra düzenli olarak geriledi. Bugün AKP'nin sınıf içindeki artan etkisi tabi ki işçi sınıfının fiziksel parçalanmışlığından, örgütsüzlüğünden, var olan sendikal örgütlerin iktidarca teslim alınmasından ve işçi sınıfı saflarında da yankısı bulan İslamileşmeden bağımsız düşünülemez.
Son 20 yılda yaşanan kırdan kente göç olayının sonucu olarak işçi sınıfında önemli bir bileşim değişimi yaşanması da bunda kuşkusuz etkilidir. İşçi sınıfının yetiştirdiği öncü kuşağın 1990'lı yıllardan sonra önemli ölçüde tırpanlanmış olmasını da buna ekleyebilirsiniz. Ama bunlarla birlikte sol kulvarın boşaltılmış bulunması nedeniyle AKP'nin en "sosyal devletçi" parti görüntüsü taşımaya başlamasını da es geçmemek gerekir.
AKP'nin işçi sınıfı hareketine karşı -bu hareketin taşıdığı potansiyeli mevcut soldan daha iyi kavramasıyla da ilgili olabilir- çok dikkatli ve kontrollü yaklaştığını da görmekteyiz. Pek çok muhalif eyleme pervasızca saldıran AKP'nin, işçi eylemlilikleriyle açıkça karşı karşıya gelmemeye özen gösterdiği net biçimde görülebiliyor. Birinci metal eyleminde de, ikinci metal eyleminde de ve Zonguldak'daki son madenci eyleminde de işçi hareketi ile özenle zıtlaşmamaya çalışan ve hatta eylemlerin büyümemesi için gerekli geri adımı atan bir AKP yaklaşımı gördük...
Çünkü yaygın bir işçi hareketine Gezi eylemlerindeki zorbaca yöntemi uygulaması çok riskli olur. AKP’nin bu uygulamasını “darbecilik ve emperyalist komplo” söylemleriyle meşrulaştırması ve tabanını bu harekete karşı konsolide ve seferber etmesi çok ama çok zordur.
Peki Türkiye’de yakın vadede yaygın bir işçi hareketi olasılığı var mıdır? Evet vardır. Bu bilinç düzeyiyle mi? Evet bu bilinç düzeyine rağmen…
İşçi hareketindeki bilinç faktörü, örgütlenme ve eylem birikimi bir gelenek oluşturabilecek güçteyse daha net ve kalıcı hale gelir. Eğer bilinç birikimi yaratacak denli geleneği yoksa, işçi hareketinin şu anki bilinci, hareketin yakın geleceği ile ilgili öngörüler açısından temel bir veri olmaz. İşçi sınıfı, ancak sınıf hareketliliği içinde ve sıçramalı biçimde bir bilinç dönüşümü yaşar. İşçi hareketini ortaya çıkaran ve besleyen dinamikler temelde -bilinçsel değil- nesnel dinamiklerdir. Bilinç/örgütlenme faktörünün zayıf ve/fakat nesnel dinamiklerin çok güçlü olduğu bugüne benzer koşullarda işçi eylemliliği, doğrusal ve kontrollü bir gelişmeden ziyade, ani/patlamalı, sıçramalı ve oldukça sert/kontrolsüz bir şekilde ortaya çıkar..
Metal fırtınaya katılan işçiler içinde İslamcı kimliktekiler çoğunluktaydı. Flormar direnişinde de başörtülü kadın işçilerin çok fazla görünür olduğunu şahit oluyoruz. Flormar Direnişi'ndeki türbanlı kadın işçiler en azından düne kadar AKP'ye oy vermekteydi. Ama 100 gündür son dönemin en öğretici işçi direnişinin ön saflarında ve kararlıca mücadele etmekteler.
Ha bu arada sol, iki önemli metal direnişinin, Flormar direnişinin, Zonguldak Madenci Direnişinin neresindeydi?
Flormar gibi uzun süreli direnişler işçi sınıfı potansiyelini yeniden analiz edebilmek açısından çok önemli veriler sunarlar. Uzun bir süre önce yaşanan Tekel Direnişi de böyleydi örneğin... Sol, bu önemli işçi eylemlerinde bu tür bir analitik çaba göstermekte midir?
Sol adına "işçi sınıfı niye suskun?", " Niye sağ partilere oy veriyor?" soruları bu sorulara yanıt verme çabasıyla birleşmiyorsa, yalnızca bir yakınma ve sınıftan ve soldan kaçmak için gerekçe üretme aracı olarak kalır.
Ve ne yazık ki durum büyük ölçüde budur...
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de