AKP'yi beğenmiyor ve küçümsüyoruz... Haksız da değiliz... Çünkü bir stratejik akıldan yoksun, toplumu dönüştürme vizyonu ve kabiliyeti yok... Cumhuriyet ile laiklikle, eşitlikle arası iyi değil... Bunları yıkmayı ve yerine neo Osmanlıcı bir rejimi ikame etmeyi bir saplantı haline getirmiş. Ama mümkün olmayanı istemek bu. Bu nedenle bir vizyon değil kaba saba bir saplantıdan söz ediyoruz. Her konuyu bir şark kurnazlığı içinde ele alıyor ve kısa vadeli çözümlere yöneliyor. Bu da bütün temel sorunların birikerek ertelenmesi, Çözümsüz bir yumağa dönüşmesi demek... Ülkeyi eski Sevr'den bile berbat yeni bir Sevr ortamına sürüklemek demek. Kürt-Türk, Alevi Sünni, seküler dindar, taşra metropol vb. tüm fay hatları tetiklenmiş durumda. Ülke fiilen duygusal anlamda üçe/dörde ayrışmış vaziyette... Ülke bu vaziyetteyken bir de uluslararası arenada yalnızca başkalarına kazandıracak, Türkiye'de ise yalnızca harekete geçmiş fay hatlarını çatlama noktasına getirmek sonucunu doğuracak sözümona "aktif politika" izleniyor.. Türkiye, zücaciye dükkanındaki fil misali ülkeyi idare eden AKP iktidarının varlığından dolayı, çok ciddi bir beka sorunu ile yüz yüzedir. Ama ne gariptir ki, tıpkı Marquez'in "Kırmızı Pazartesi" romanındaki gibi herkes bu cinayetten haberdar ama seyretmekte. Hatta bu cinayete açık ya da örtülü biçimde destek vermekte. AKP dünya siyaset literatüründe kandırılma siciliyle özel bir yer tutacak, bu kesin. Ama ya önüne gelenin kandırdığı , AKP tarafından "kandırılan" muhalefet unsurları? Bu durum da trajikomik bir ironi olarak Türkiye muhalefetinin tarihine yazılacak. Sahi bu nasıl olmaktadır? Bu iş salt zeka ya da kurnazlık meselesi midir? Baştan başlayalım: AKP'nin "AB projesinde kararlıyız", "sivilleşme taraftarıyız", "hem demokrat hem de muhafazakarız" vb. söylemleri bizim liberallerin demokrasi ufkunu fazlasıyla tatmin etti. "Merkez/çevre", "statükocu İstanbul sermayesi/demokrat taşra sermayesi", "devlet/sivil toplum" ikilemleri içine yerleştirerek AKP'ye demokrat makyajı yapmak ve meşruiyet sağlamak için hepsi seferber oldu. Şimdi bazıları hapiste, hapiste olmayanları da her an AKP iktidarının hukuk tanımazlığıyla hapsedilme tehdidi altında... Sonra Kürtler... "Kürt sorunu terör sorunu değildir", "Kürtlerin kimliksel hakları tanınacaktır?", vb. söylemlerle Kürtler de AKP katarına katıldılar. Aslında Kürtler yine de "en akıllı" davrananlar oldu "kandırılanlar" arasında...Zira geçmişte SHP ile işbirliği yapmışlardı ve her zaman kendi sorunlarını solla birlikte çözmeye daha yakın durdular... Ama Kürt siyasetçiler meclisten derdest edilip hapse atılırken SHP hiç iyi bir sınav vermedi. Sonrası zaten "bölünme ve şeriat korkusu"nu politika zanneden Baykallı CHP dönemi... Bu koşullarda "gelin sorunu çözelim" diyen AKP'ye yanıştılar. Ama haklarını vermek gerek liberaller kadar de safdilce davranmadılar. AKP'nin bagajının az çok farkındaydılar ve bu nedenle teslimiyetçi bir çizgi izlemediler. FETÖ meselesini tam nereye koyacağımı bilemiyorum. Kim kimi kandırdı? Kimin eli kimin cebindeydi? Kim kimi tasfiye etmeye çalıştı? Ama ortada normal ve sağlıklı olmayan bir kullanma/kullanılma ve ihanet hikayesi olduğu ortada...Bunu şimdilik geçelim... AKP bir zaman sonra liberal, Kürt ve FETÖ'cü eski ittifaklarından oldu ama bunların yerini almaya niyetli olanlar biter mi? Bitmedi... Şimdi de ulusalcılar ve milliyetçi MHP... Yani "Ergenekon solculuğu" ile "devlet milliyetçiliği"... Erdoğan PKK-PYD'yi ezeceğiz, Rusya'ya yakınlaşacağız diyince, birden bire Erdoğan'ın katarına atladılar... Sahi ne oldu Cumhuriyet? Ne oldu Laiklik? Ne oldu neo-liberalizm karşıtlığı? Ne oldu ümmetçilik milliyetçilik/ulusçuluk ayrımı? Ulusalcılar açısından AKP'yi kötü yapan Cumhuriyet ve laiklik düşmanlığı ve küreselleşmeci neo liberalizmin azgın militanlığını yapması değilmiş demek ki... MHP açısından AKP'yi kötü yapan millet kavramını ümmetçilikle tasfiye girişiminde olması demek değilmiş demek ki... Devlet Mahallesi'nden 1+1 bir yer tahsis edilince kendilerine AKP ve Erdoğan birden bire "ikinci kurtuluş savaşının başkomutanı" oluverdi gözlerinde... Bazılarınca Cumhuriyetin bekçisi ilan edilen Ordu'nun durumu da bu açıdan parlak değil... Bir kısmı açıktan bir kısmı da ulusalcılık kisvesiyle, bu anti cumhuriyetçi ve anti laik yıkım projesine entegre olmakta hiç bir beis görmediler... Ya laik sermaye ve demokratik dünya (bazıları emperyalist dünyayı böyle tanımlıyor)?... Onların laiklik ve demokratlığının ihale demokratlığı ve laikliği olduğu defalarca apaçık ortaya çıktı... Koç gurubu ne dedi? Bizi hiç bir hükümet AKP Hükümeti kadar desteklemedi... ABD, AB, İsrail vb. ne dedi? "Adam bağırıp çağırıyor ama bize hiç bu kadar yağlı ballı ihale veren olmadı"... Sonuç AKP'ye karşı biraz mırın kırın etmek ama yağlı ballı ihalelerden olmamak için de milyon çeşit takla atmak... Ya CHP... CHP ise "aman düzen bozulmadan bu işi halledelim" derdinde... Bu sebeple de emekçi halka dayanmak ve sol siyasete yönelmek yerine, devletlu sermaye ve bürokrasi sınıfına ve uluslararası kamuoyuna gözünü dikmiş durumda...O çevreler de yukarıda görüldüğü gibi "aman ha Dimyat'a pirince giderken eldeki bulgurdan olmayalım... mutedil muhalefet yapalım... halkı bu işe fazla karıştırmayalım... sonra işin ucu bize de dokunur derdinde"... Eğri cetvelden doğru çizgi çıkmaz... Ülkenin bekası için tehdit olan bir yapı, ülkenin bekasını sağlayamaz... Ama CHP için ne gam? AKP Kürt tehditi, bölünme, terör diyince hemen CHP'de AKP'nin arkasında hizalanıveriyor... Kürtlerle birlik görüntüsü vermesinde, varsın Cumhuriyet ve laiklik yıkılsın... Aylardır en büyük sektörlerde eylem halinde olan işçi sınıfını kazanmak için seferberlik düzenleyip de "laik sermaye" ile arasını bozmasın da, varsın Cumhuriyet ve laiklik yıkılsın... CHP için ne gam... Demem o ki, mütemadiyen kandırılan tarafından kandırılmak zeka ve kurnazlık sorunu değil... Sınıfsal bir sorun... Bu kesimlerin hemen tümünün muhalefeti ve solculuğu uluslararası sermaye, yerli sermaye (ve tabi ki neo liberalizm), ordu ve devlet merkezlidir. Öncelikleri ne emekçiler, ne Mustafa Kemal, cumhuriyet ve laikliktir... Öncelikleri verili devlet nizamının ve sermayenin bekasıdır... Ve son söz olarak: Bu süreçte hiç kandırılmayan, AKP'ye hiç yancılık yapmayanlar ise soruna sınıfsal perspektiften bakan, devletten ve sermayeden bağımsız bir çizgiye sahip olan devrimciler, sosyalistler, solculardır... CHP içinde de böylesi bir eğilim giderek filizlenmektedir. Emeği, Cumhuriyeti, laikliği, demokrasiyi ve özgürlüğü korumak ve devrimci biçimde derinleştirmek, Kürt sorununu eşitlikçi ve kardeşleştiren bir tarzda çözüme kavuşturmak ancak böylesi bir çizgi ile mümkündür. Bir kez böylesi kararlı bir mücadele hattı oluşturulduğunda CHP'lilerin, HDP'lilerin, hatta bazı sağ ve İslamcı parti tabanından vicdanlı insanların bu bayrağın altında hızla toplandığını göreceğiz... Gezi'de böyle olmadı mı? Adalet Yürüyüşü'nde böyle olmadı mı? Ve geçtiğimiz süreç bize gösterdi ki, böylesi bir muhalefet hattını inşa etmek, önderlik etmek CHP'nin kurumsal yapısına ve önderliğine bırakılamayacak kadar ciddi ve devrimci cesaret gerektiren bir iştir. Eğer CHP tabanı "Gerekirse CHP önderliğine rağmen ama mutlaka mücadele edeceğiz. Ve kim ki laik Cumhuriyet için mücadele etmeye niyetliyse, o Kürt bu dindar vb. mazeret üretmeden onlarla omuz omuza vereceğiz" demeden, CHP'de kitlesel bir seferberlik yaratılamaz, önderlik zorlanamaz. Artık hiç birimizin bir parti bayrağı yoktur... Hepimizin altında toplanması gereken bayrak emek, eşitlik, özgürlük, cumhuriyet, laiklik ve devrim bayrağıdır...