16 Nisan 2017 referandumu öncesinde bir araya gelen ellinin üzerinde çeşitli görüşlerden demokratik kitle örgütleri ve sendikalar, referandumda hayır çıkması için yoğun bir çalışma yürüttü. Ülkenin cumhuriyet değerlerinden ve parlamenter rejimden uzaklaşması bu kurumları bir araya getiren en büyük etkendi. Ben de bu çalışmanın sekretaryasını başından beri yürüttüm ve yürütmeye de devam ediyorum. 16 Nisan akşamı sandıktan Hayır çıkmasına rağmen herkesin gözü önünde hile ile sandığın iradesi değiştirilerek, Evet çıkarıldı. Bu durumun toplumun bütün kesimlerince kabullenilmediği bir kesinliktir. Hayır için bir araya gelmiş demokratik kitle örgütleri olarak bu durumu kabullenmeyeceğimizi 18 Nisan günü 3 bin kişi ile YSK'ya verilen dilekçe ile kamuoyuna duyurduk. YSK'da bağımsız ve tarafsız kalmış bir hukuk adamının şerhine karşı diğer 10 üyenin oyu ile dilekçelerimiz reddedildi. Bunun üzerine bütün kurum temsilcileri ile bir toplantı gerçekleştirerek, YSK kararı ile iç hukuk yollarının tükendiğini ve bu durumun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne götürülmesi gerektiğini kararlaştırdık. Bu karar sonucunda içlerinde DKÖ sekreteri olarak ben, Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Vakfı Başkanı Murtaza Demir, TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesinden Başkan Tezcan Karakuş Candan ve Şube Sekreteri Namık Kemal Kaya, Halkevlerinden Genel Sekreter Dilşat Aktaş ve Hadi Sinan İskit, Ankara Cumhuriyet Gazetesi Okurlarından Meral Çiyan Şenerdi ve Avukatımız Revşan Yıldırım Çobanoğlu'ndan oluşan 8 kişilik bir heyetle Strasbourg'a giderek AİHM'e bireysel başvuru yaptık. Başvuru mühürsüz referandumun ikinci ayında 16 Haziran 2017 tarihinde gerçekleşti. Başvurumuz sırasında içlerinde ÇYDD, Birleşik Kamu İş, Eğitim İş, Dil Derneği ve Yargıçlar Sendikası gibi 29 DKÖ'nün imzaladığı basın açıklaması AİHM önünde hem Türkçe, hem  Fransızca okundu. Basın açıklamasına CHP PM üyesi Emre ÇAM'ın sağladığı destek ve organizesi  ile Avrupa'nın çeşitli yerlerinden gelen CHP örgütleri ve Sivil Toplum örgütlerinden geniş bir destek verildi. Başvurunun yapıldığı günün bir gün öncesinde Türkiye'de Ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun çağrısı ile ADALET yürüyüşü başlamıştı. Bizlerde bu yürüyüşe destek vermek için basın açıklamamızın ardından Avrupa Konseyi Binasına doğru, 250 kişilik bir kalabalıkla, pankartlar ve sloganlarla bir ADALET yürüyüşü gerçekleştirdik.  Dikkatimi çeken en önemli şey Avrupa'nın göbeğinde böyle bir yürüyüş sırasında 2-3 polis dışında hiç polisin bulunmaması idi. Hele burada alışık olduğumuz biber gazı hiç yoktu. İnsanların demokratik tepki göstermesi o kadar rahattı. Bizim mücadelemiz de tam da bu diye düşündüm içimden insanların bu şekilde demokratik tepkilerini, silahsız barışçı eylemlerini istediği gibi yapabildiği bir ülke inşa etmek. CHP PM üyesi Emre Çam'ın yardımı ve önceden aldığı randevularla iki çok önemli görüşme gerçekleştirdik. Bunlardan ilki Avrupa Komisyonu İnsan Hakları Komiserini temsilen yardımcısı Türk kökenli Işıl Gachet ileydi. Bu görüşmede: Türkiye'de OHAL dönemimde insan hakları ihlallerinin artığını, kendilerine mizah olarak gelebilecek İnsan Hakları anıtının göz altına alındığını, bu anıt etrafında yüzlerce gün eylem yapan Nuriye ve Semih'in durumunu, Veli Saçılık'a her gün yapılan polis şiddetini, cezaevlerinde insanların bir ranzada 3 kişi dönüşümlü yattığını, çocuklara yapılan cinsel istismarı, kadın cinayetlerini ve Alevilerin zorunlu din derslerini ile neler çektiği konularına değindik. Görüşmede değindiğimiz konuların bir çoğu hakkında bilgi sahibi olmadıklarını da gözleme imkanı bulduk. Bu konuların bazıları hakkında ciddi rapor hazırlanacağı sözünü aldık. Şunu da belirmek lazım: Bizim yaptığımız ülkenizi bir yerlere şikayet etmek yada birilerinden medet ummak değildi. Bizim yaptığımız dünya da insan hakları mücadelesi veren bütün halklarla dayanışmak için diyalog kurmaktır. Ayrıca Türkiye Avrupa komisyonun kurucu ve eşit üyesidir. AB ile karıştırmamak lazım. Heyet olarak yaptığımız ikinci görüşme Avrupa Konseyi siyasi işler direktörü Christos Giakoumopoulos ve yardımcılarıylaydı. Bu görüşme  öncelikle diplomatik olarak çok yüksek seviyede olan birinin bizi kapıda ve güler yüzlü karşılaşması çok ama çok hoşuma gitti. Ayrıca bu kişi Kıbrıs Rum kesiminden ve bize karşı hiç düşmanca bir tavır içerisinde değildi. Konuşmalarından ve mimiklerinden samimiyetini anlayabiliyordunuz. Yarım saat yapacağımız görüşme bir saatten fazla sürdü. Bu görüşmede AİHM'e neden başvuru yaptığımız konusunda bilgi verdik. Sonra AİHM'in geçtiğimiz haftalarda verdiği  KHK mağdurlarının başvuruları ile ilgili ret kararını konuştuk. Avrupa Konseyi'nin teşviki ile bir OHAL Komisyonu kurulduğu ve bu nedenle kararın ret edildiğini bildiğimizi söyledik. Ancak bu komisyonun 7 aydır bir karar vermediğini ve mağdurlarının durumunun düzelmesi konusunda her hangi bir adım atılmadığından bahsettik. Bu nedenle bu kararın yanlış olduğunu üstüne basa basa belirtik. Bizi kabul eden AK heyeti Türkiye'yi yakından takip ettiklerini ve yaşanan olaylarla ilgili olarak geçtiğimiz ay Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisini tarafından yeniden siyasi denetim kararı verildiğini söyledi.Tabi verilen bu kararın ülkemiz adına çok üzücü olduğunu biliyoruz. Ülkemizi yeniden demokratik bir yapıya kavuşturana kadar mücadeleye devam. Adaleti bulana kadar aramaya devam…