Tarihe mühürsüz referandum olarak geçen 16 Nisan 2017 tarihinden sonra “tarafsız” cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hiç vakit kaybetmeden kurucusu olduğu AKP’ye üye oldu. 21 Mayıs’ta (yarın) yapılacak AKP’nin 3. Olağanüstü kongresinde de partinin başına geçerek genel başkan olacak. Tarafsızlık yemini eden ve ülkenin tamamının Cumhurbaşkanı olması gereken bir kişinin partiye üye olması, taraflı ve sadece kendisine oy verenlerin cumhurbaşkanı olduğu gerçeğini de çok net bir şekilde tarihe not düşecek. TRUMAN DOKTRİNİ VE ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇME ZORUNUNLULUĞU “Türkiye’nin Partili Cumhurbaşkanlığı’nı kaldırma çalışmaları 2. Dünya Savaşı sonrasında başladı ve 1961 anayasası ile kaldırıldı.” Truman Doktrini ile başlayan Türk-Amerikan yakınlaşması, Türkiye’de büyük değişimlere sebep oldu. İkinci Dünya Savaşı sonunda Sovyetler Birliği’nin tutumuna karşı ABD yardımlarından medet uman dönemin Türkiye yönetimi, Truman Doktrini ile resmi olarak destek görmeye başladıktan sonra ülkede demokratik yapıyı yerleştirerek Batı’nın ilgi ve desteğini sürdüreceğine inandı. ABD’nin, Türkiye’de çok yönlü olarak artan siyasi etkinliği de, Türkiye’de çok partili demokrasiye geçişi hızlandırdı. Çok partili rejime geçiş olarak nitelediğim bu süreç demokratikleşme açısından önemli bir adımdır ama demokrasiye geçiş değildir. Çünkü demokrasi kurumlar ve kurallar rejimidir. Çok partili seçimler demokrasinin araçlarından biridir. Bana göre Türkiye gerçek anlamda bir demokratik yapıya 1960 tarihinden sonra denetim mekanizmalarını gerçekleştirerek geçebilmiştir. Son yaşadığımız halkoylaması ile de maalesef yeniden 70 yıl önceye dönülmüştür. 1924 ve 1930’da yaşanan kısa süreli deneyimler haricinde tek parti sistemiyle yönetilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’nde, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu rejimin daha fazla sürdürülemeyeceği anlaşılmış, ülkede bir muhalefet partisinin eksikliği hissedilmeye başlanmıştır. Savaş sonrasında Totaliter rejimlerin yaşadığı çöküntü ve demokrasilerin zaferinin de gözlemlenmesinin katkısıyla gelişen olaylar, Türkiye’de demokrasiye olan inanışı kuvvetlendirmiştir. (Kemal H. Karpat, Türk Demokrasi Tarihi: Sosyal, Ekonomik, Kültürel Temeller, İstanbul, AFA Yayıncılık, 1996, s. 127-129) CHP’NİN 7. BÜYÜK KURULTAYI Çok partili bir yapıya geçen ülkede cumhurbaşkanın bir parti genel başkanı olmasının sakıncaları görüşülmüş ve toplanan ilk kurultay da bu durum Genel Başkan Vekilliği geliştirilerek aşılmaya çalışılmıştır. Yaklaşan AKP Genel Kurulunda da Binali Yıldırıma bir makam arama tartışmalarını gazetelerden okuyoruz. Bu tartışmalarda Genel Başkan Vekilliği’de konuşulmaktadır. CHP’nin 7. Büyük Kurultayı 17 Kasım 1947’de Ankara‘da Halkevleri salonunda toplanmıştır. Bu Kurultay CHP’nin iktidarda iken yaptığı son kurultaydır. Kurultay, Genel Başkan Vekili Saraçoğlu’nun başkanlığında açılmıştır.   Yoklamadan sonra Saraçoğlu, kurultay başkanlığı için verilen takrirleri okutmuş ve Şemsettin Günaltay ile İzmir delegesi Mehmet Orhun ittifakla kurultay başkanlığına seçilmişlerdir. (Vatan, 19 Kasım 1947) Cumhurbaşkanı bu kurultayda uzun bir konuşma yapmıştır. İnönü bu kurultayda yaptığı konuşmada: “Harp sonu hayatı ve karşı parti mücadelesi içinde geçen iki senelik tecrübe ise, benim şahsi durumuma hususi bir mana verdi. Demokratik rejimin bu yeni şartlar içinde gelişmesi devrinde, haklı ve haksız, benim bir parti lehine veya aleyhine tesirim, mübalağalı olarak görülmüştür. Partiler arasında çetin mücadelelere karışarak hükümler vermem zaruri oldu. Vatandaşın beni partilere karşı müsavi durumda görmeyi bir emniyet unsuru saydığını fark ediyorum. Cumhurbaşkanı bulunduğum müddetçe Kurultayın seçeceği bir zatın, bütün yetkileri ile, Parti Genel Başkanlığını yapması lüzumlu bir mahiyet almıştır…. Tüzük için teklif olunan şekli yani Kurultay’ın Genel Başkan Vekili seçmesi şekli, bütün yetkileri elinde bulundurmak şartıyla hukukça ve hükümce, benim vaziyetimi her türlü tereddütten kurtaracak mahiyettedir. Partinin bütün faaliyetlerine hâkim olacak ve milletvekili seçimini idare edecek Başkan Vekili, hakikatte partinin tam salahiyetli şahsiyet olacaktır” diyerek partiler karşında yansız bir Cumhurbaşkanı olacağını açıklamıştır.( CHP Yedinci Büyük Kurultayı, Ankara, 1948 (Tutanaklar),s.20) Yukarıda anlatılanlardan da görüldüğü gibi haftasonu ülke demokrasimiz 70 yıl geriye gitmektedir. Bu durumdan kurtulmanın tek yolu Hayır’da birleşenlerinin yaklaşan ilk seçimlerde parlamenter sistemi güçlendirecek bir aday üzerinde anlaşması ve bu adayın seçimin alınması sonrası ülkenin yeniden demokratik işleyişe geçeceğini açıklayarak seçimi alması ile olacaktır.