Ufuk Uras’ın ‘Elrom’un annesi ve babasının aynı güne denk gelen bir Nazi katliamında öldürülmesi tesadüf mü’ diye sormasının bu olayın ötesinde devrimci hareketin kendisinden kaynaklanan bir rahatsızlık olduğunu tahmin etmek zor değil.  Türkiye’de geniş bir halk kesiminin aktif siyaset ile tanıştığı dönem 1961 ile 1980 yılları arası olmuştur. Dünyada yaşanan siyasi gelişmelerin dışında değerlendirilemeyecek bu döneme damgasını vuran en büyük gelişmelerden bir tanesi gençlik hareketidir. Hareketin hızla büyümesini sağlayan en önemli siyasi çıkış noktası, bağımsızlık talepleri olmuştur. Ve ilerleyen süreçte bununla sınırlı kalmayacak bir genişliğe ulaşmıştır. Dönemin önde gelen sosyalist isimleri kriz dinamikleri tespitleri yaparken, siyasi iddia ile hareket eden gençlik önderleri, farklı siyasi örgütlenme yoluna gittiler. THKO antiemperyalist gerilla hareketini benimserken,  işçi sınıfı içerisinde de örgütlenme gerçekleştirmişti. Kuruluşundan kısa bir süre sonra örgütün önderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın yakalanması ile başlayan bir siyasi hesaplaşma süreci başladı. Mahirlerin öncülünde kurulan THKPC dünyadaki birçok devrimci gelenekten etkilenmiş her birine dair bir değerlendirmede bulunmuştur. İşçi, köylü, küçük burjuva halk iktidarını savunan Milli Demokratik Devrim tezini savunan bu örgüt TİP tarzı siyasi örgütlenme modelini reddetmiştir. Yükselen gençlik hareketinin yanı sıra, işçi sınıfının sendikal alanda örgütlü mücadeleyi yükseltmesi iktidar tarafını oluşturan sermaye sınıfını rahatsız etmiştir. Antiemperyalist mücadele iktidarın Amerikancı dış politikasındaki netliği ile bu alanda kıblesini 6. filoya çevirmiştir. Liberalleri, gericileri antikomünist cephede buluşturan ideolojik hat milliyetçilik olmuştur. Bu cepheye askerin davet edilmesi karşılık bulmuş 12 Mart askeri muhtırası gerçekleşmiştir. Denizlerin yakalanmasıyla başlayan ve idamlarına kadar giden süreçte iki örgütün de ortak noktası idamları önlemek için eylemsellik planlamak oldu. 22 MAYIS 1971: İSRAİL’İN İSTANBUL BAŞKONSOLOSU EFRAİM ELROM KAÇIRILDI Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yakalanmasının ardından THKP-C militanları Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir, Necmi Demir, Oktay Etiman ve Ziya Yılmaz, 17 Mayıs 1971'de İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom'u kaçırdılar. THKP-C, yayımladığı bildiri ile tüm devrimcilerin serbest bırakılmasını istedi. THKP-C’nin talepleri yerine getirilmeyince Elrom, 22 Mayıs 1971 günü öldürüldü.” (https://www.birgun.net/haber/kizildere-nin-50-yili-tarih-tarih-neler-oldu-382277 ) Eyleme sıradan bir cinayet havası katıp değerlendiren Ufuk Uras’ın ‘Elrom’un annesi ve babasının aynı güne denk gelen bir Nazi katliamında öldürülmesi tesadüf mü’ diye sormasının bu olayın ötesinde devrimci hareketin kendisinden kaynaklanan bir rahatsızlık olduğunu tahmin etmek zor değil. Liberallerin sola kendileri şu dönemde hatırlatmalarının altından biz de bir şeyler çıkartalım. Serbest piyasa ekonomilerinin iflasına karşı halkın sarayları işgal etmesi bir rahatsızlık mı yaratıyor?