‘Kürt Meselesi’ adını koyduğumuz sorunun kaynağı ne? Kürtlerin devletin adını Kürdiye yapmak istemeleri mi? Kürtlüğü yaymak adına Kürt milliyetçiliği yapmaları mı? Türk kökenli kardeşlerimi Kürtleştirmeye çalışmaları mı? Deli sorular(ı) bunlar. Ama ahval bu. Bu soru(n)ları Kürtler mi yarattı? Sorunun kaynağı ne? Mesele Kürt olmak veya Türk ol(a)mamak mı? Beraber cenk edip, beraber sulh eden, herkes tuttuğu yerden koparmaya çalışırken birbirlerine tutunmayı tercih eden Kürtlerle Türklerin halklar nezdinde bir meselesi olmadığı aşikâr. O halde her ikisiyle de kimin meselesi var? Meselenin sahibi ‘kutsal’ devlet olmasın? Ayrıca ortada birilerinin meselesinden söz etmiyoruz, bu bizim, hepimizin ortak meselesi. Bir asrı aşkındır çözemediğimiz bir devlet meselemiz var. Çeşitli kimlikler etrafında tezahür etse de yanına “mesele” kelimesi yakıştırılan mevzular hep aynı gövdenin dalları. Kimi budanırken, kimileri kırılıyor. Sorunlarımızın gövdesi ‘Devlet Meselesi’. Bazılarımız “Ama devlet hepimize lazım, onu kötülememeli, kara çalmamalıyız” diyorlar. Halbuki böyle bir devlet hepimize değil, sadece bazılarımıza lazım. Çünkü sadece bazılarımızın çıkarlarına hizmet ediyor, hakkını koruyor, haksızlıklarına ses etmiyor, suç işlemelerine göz yumuyor ve günahlarını örtmelerine imkân tanıyor. Devlet dediğimiz mefhum maalesef yapısı gereği bukalemun gibi, kendisine hâkim olan zihniyetle renk alışverişinde bulunuyor. Yani kutsal olan devletin bizatihi kendisi değil ve olamaz. Üstelik bu devlet nicedir, rengârenk Anadolu coğrafyasını kendisi gibi renksizleştirmeye, ruhsuzlaştırmaya ant içmiş ve çoktan köhnemiş bir zihniyete teslim. Kobani Davası’nda verdiği ifadede Emine Ayna: “80 öncesi Kütahya’da defterime ‘Pis Kürtler’ yazıyorlar, babamın inşaatını basıp yıkıyorlardı. Evimize bomba atıldı, kardeşim duyma yetisini kaybetti. Polis bize ‘Güvenliğinizi sağlayamayız Kütahya’yı terk edin’ dedi. Bana Kürtlük bilincini veren devletin kendisidir” diyor. Aslında meselemizin Kürtler değil devletin bizatihi kendisi olduğunu çok berrak şekilde ortaya koyan cümleler bunlar. Mesela birisi gelip defterime ‘Pis Türkler’ yazsa gerçekten tuttuğum yerde onun ümüğünü sıkmak isterim. Nasıl bir devlet, egemen olduğu ülke içinde herhangi bir yurttaşının güvenliğini sağlayamaz da ‘Terk edin’ der? İşte bizim o yere göğe koyamadığımız devletin ve ona tasallut eden zihniyetin kutsal gücünün sınırı bu. Zamanla, devlet kendini daha da kutsadığı ve biz de buna müsaade ettiğimiz için sınır iyice daraldı. ‘Terk et’ dahi demiyor artık. Üç maymunu oynuyor. İşte Deniz Poyraz’ı bu maymunlar katletti. Ne dedi Devlet Bahçeli Deniz Poyraz hakkında? "PKK'nın kırsal katılım sorumlusu, şehirden dağa çıkmak isteyen PKK sempatizanlarını terör kamplarına sevk eden halkanın içinde yer alan milis işbirlikçidir.” Peki bu cümlelerin katilin ifadesinde dile getirdiği ve cinayete gerekçe olarak gösterdiği anlatıdan bir farkı var mı? Ne demişti katil: “Ben öldürdüğüm kişinin ismini bilmiyorum, hiç görmedim. HDP il merkezinde olduğu ve terörist olduğunu düşündüğüm için öldürdüm. Benim hiçbir terör örgütü ile irtibatım, ilişki veya bağım yoktur.” Örgütle bağı var mı yok mu bilemem ama Bahçeli’nin sözleri ile katilin ifadesi arasında bir zihniyet köprüsü olduğu aşikâr. Bahçeli de açıklamaları ile ikrar ediyor. Biri tanımadığı milyonların iradesini terörize ederken, diğeri de çıkıp tanımadığı bir insanı katlediyor. Bu beyanlardan anlaşılacağı üzere Kürtlük sistematik yok saymalara, görmezden gelmelere, duymamalara, ötekileştirmelere, tahakküme ve tazyike dirençle şekillenmiş bir kimlik. Makbul olmayanın kolaylıkla maktul olduğu ve faillerin zımnen ödüllendirildiği egemenlik tasarımına bir itiraz... Kendinizden vazgeçmenizi, benliğinizi reddetmenizi, özünüzü terk etmenizi isteyenlere karşı bir sığınak... Devlet, kendilerine benzemeyen her kesimi ruhen sakatlamak isteyen ve buna razı gelmeyeni yok eden bir zihniyetin tasallutu altında. Bu sebeple zihniyetin dile geldiği her yerde direnç de şekilleniyor. Kürtlerden Türkleşmelerini, Alevilerden Sünnileşmelerini, LGBTİ+’lardan cinsiyet kimliklerini inkâr etmelerini, gayrimüslimlerden görünmez olmalarını istiyor bu zihniyet. Herkese hayatı dar etmeye, onlara ayırdığı daracık alanlarda, diğerlerine zinhar selam vermeden yaşamaya mahkûm eden bir hapishane idaresi bu. Her birimizin, bir diğeriyle ilgili olduğunu zannettiği meselelerin ekseriyeti bu zihniyetin ta kendisiyle ilgili. Ama içten içe gayet iyi kavradığımız bu bilgiyle ne yapacağımız konusunda bir türlü söz ve eylem birliği edemiyoruz. Devlet meselesi adlı bu kör düğümün çözümü ilk düğümün atıldığı yerden başlamak zorunda. Önümüzde bu ihtimal var. İradeleri yok sayan bu zihniyete iradeleri var ederek, onlarla yan yana durarak dur diyebiliriz. Hal böyle iken geçen hafta Anayasa Mahkemesi tarafından kabul edilen HDP’ye kapatma davasının hukukla, hakkaniyetle ve hatta kanunla açıklanabilir bir tarafı yok. Bu davanın 1998’de Refah Partisi’ne veya 2008’de AK Parti’ye açılan kapatma davasından farkı yok. Demirtaş ve arkadaşlarına getirilmek istenen siyasi yasakların 12 Eylül sonrası Demirel, Ecevit ve Türkeş’e veya 28 Şubat sürecinde Erdoğan’a getirilen siyasi yasaklardan farkı yok! Son 30 yılda Kürt siyasal hareketinin kurduğu sayısız parti kapatıldı. Bunun demokrasimize zerre faydası olmadı. Kapatmaların kaybedeni millet kazananı ise PKK terör örgütü ve devletin derinlerine ziftlenmiş kirli odaklar oldu. Artık buna dur dememiz gerekiyor. Muhalefetin ‘Partiler açılır kapanır ne olacak ki, Kürtler alışık. Yeni bir parti kurarlar’ kolaycılığına ve kayıtsızlığına kapılmaması lazım. Cepheden, doğrudan buna karşı durması ve milyonlarca yurttaşın iradesine sahip çıkması iktiza ediyor. Geldiğimiz noktada, HDP’ye sahip çıkmak Türkiye’ye sahip çıkmakla eş anlamlı. Kuva-yi Milliye ruhunun çekirdeği “Müdâfaa-i hukuk müdafaa-i vatandır” değil miydi? HDP’nin, yani milyonlarca yurttaşın hukukuna tecavüz etmeye çalışıyorlar. Buna kayıtsız kalmanın topyekûn bir yıkıma cevaz vermekten farkı var mı? Buna kayıtsız kalmak Millî Mücadele’ye sırtınızı dönmek değil mi? Ne eksik ne fazla. Durum bu, muhalefeti ve milleti ağır bir sınav beklemekte.