21.yüzyılın AKP’si neoliberal programın sadık uygulayıcısı idi ancak sosyal harcamalarda artış yaparak dönüşümün maliyetini kendi tabanı için hafifletti. küresel finansal sermaye açısından riskli işlemleri art arda sıraladı. yeni bir ekonomi modeli ortaya koyduğu sanısına kapıldı.21.yüzyılın AKP’si neoliberal programın sadık uygulayıcısı idi ancak sosyal harcamalarda artış yaparak dönüşümün maliyetini kendi tabanı için hafifletti. Erdoğan yönetimi 2010’ların ikinci yarısında devlet bankaları aracılığıyla sık sık çevrim karşıtı müdahalelerde bulunarak, kamu harcamalarını zaman zaman artırarak, bilanço dışı işlemlerle sorunları erteleyerek ve merkez bankası bağımsızlığını fiilen ortadan kaldırarak küresel finansal sermaye açısından riskli işlemleri art arda sıraladı. Tekrarlayan kur krizlerinde daha da ileri giderek yeni bir ekonomi modeli ortaya koyduğu sanısına kapıldı. Her tarafından çatırdayan “model”in sistematik bir politika değişikliğine uzanmadan rafa kaldırılması beklentisi oldukça yaygın. Kur korumalı mevduatın yarattığı kırılganlıktan, küresel koşulların getirdiği dezavantajlara kadar birçok unsur bu beklentiyi güçlü kılmaya yetiyor. Ancak siyaset yapıcıların manevra alanını ve Türkiye’deki zikzakları görmezden gelmemek gerekiyor. 2018’de kur krizinin hemen sonrasında IMF’siz IMF programı uygulama kalkan Erdoğan-Albayrak, küresel koşulların elvermesi ve destek aldıkları blokun talepleri nedeniyle 2019’da yönelimlerini değiştirmişlerdi. 2020’de küresel sermayeye güven telkini için tekrar hat değiştirilmiş, ancak kısa süren faiz artışlarının devamı gelmemişti. Ana muhalefetin sokaktan geri durmasının sağladığı nefes alma imkânı Erdoğan’ın son yirmi yılın en yüksek enflasyonuna karşın terlemesini engelliyor. Kamunun mali alanı önceki yıllara göre hızla daralsa da halen önemli imkanlar sunuyor. 1990’ları hatırlatacak yüksek enflasyona karşın, önceki yıllara göre yüksek ihracat ve önceki yıllarda görülmedik kamu harcamaları sayesinde Erdoğan yönetiminin 2023’ü görebileceğini, sonra IMF’siz bir IMF programına gidip hiçbir şey olmamış gibi küresel sermayeye yeni çağrılarda bulunabileceğini hatırlatmak gerekiyor. Kademeli ve IMF standartlarında sulandırılmış denilebilecek kemer sıkma programı geçerse Arjantin’de Fernandez döneminde deneyimlenmemiş bir küresel sermaye ilgisi görülebilir. Lula’nın Merkez Bankası’na müdahale konusundaki suskunluğunun Brezilya’ya 10 milyar dolarlık bir sermaye girişinin yolunu açtığı tartışılıyor. Küresel sermayenin çok daha fazla mesafe koyduğu lider ya da hareketlerle birlikte sergilediği karşılıklı performansı incelemek faydalı. Söz konusu ritmik jimnastik Türkiye ekonomisi için rahatlıkla geçerli olabilir. Ülkeyi harap edenlerin hiçbir şey yaşanmamış gibi yeni bir sayfa açmaya çalışarak (seçimlerden sonra)2023’te IMF’siz IMF programı uygulaması mümkündür. Erdoğan yönetiminin dayandığı blok nedeniyle bu tercihin de kalıcı olması ihtimal dahilinde değil, fakat son altı yıldır çok açık bir şekilde çizilen zikzaklar iktidarın ömrünü uzatmaya yetmiş bulunuyor.
Küresel sermayeyle ritmik jimnastik
Politikyol
Görülmedik kamu harcamaları sayesinde Erdoğan yönetiminin 2023’ü görebileceğini, sonra IMF’siz bir IMF programına gidip hiçbir şey olmamış gibi küresel sermayeye yeni çağrılarda bulunabileceğini hatırlatmak gerekiyor.
Türkiye ekonomisinin 2021 yılına ilişkin büyüme verilerinin açıklanmasını takip eden günlerde ve öncesinde Latin Amerika’daki bazı gelişmeler neoliberal reçeteden sapma eğilimi göstermiş bazı liderlerin kazanan bloklar oluşturmak için nasıl zikzaklar çizebildiğini hatırlatıyor.
Arjantin’de Fernandez yönetiminin IMF ile anlaşmaya vardığı ve böylelikle temerrüdü engellediği haberleri yanı sıra Brezilya’da başkanlık seçiminin favorisi Lula’nın merkez bankası bağımsızlığıyla ilgili görüşlerinden bahsediyorum. Fernandez’i ya da Lula’yı Erdoğan ile karşılaştıracak değilim. Ancak yukarıda değindiğim gelişmeleri gözden geçirmekte fayda var.
Çünkü, şimdiden aksamış Yeni Ekonomi Modeli’nde (YEM) bütün sorunlara karşın Erdoğan yönetiminin ısrarcı olması ve bu kadarı olmaz denilenleri yaptıktan sonra 2023’te bir u-dönüşüne sapması senaryosu ihtimal dahilinde.
NEREDE BU BÜYÜME?
Türkiye’nin büyüme verileriyle başlayalım. 2021 yılı büyüme oranının yüzde 11 olarak açıklanması sonrasında eleştirel gözlemciler haklı olarak gelir dağılımı adaletsizliğine ve işgücü ödemelerinin payının gerilemesine dikkat çektiler. Örneğin, Korkut Boratav’ın yaptığı hesaplama bir bölüşüm şokunun yaşandığını ve tüm ücretlerin net hasıladaki payının yüzde 36’ya kadar gerilediğini ortaya koyuyor.
Emeğin gelirden aldığı paydaki gerilemeye kaşın 2021’de büyümenin ana kalemlerinden tüketimde bir önceki yıla oranla yüzde 15 ve ihracatta yüzde 24’e varan artış gerçekleştiğini not etmeli. Ortada YEM pazarlaması yokken gerçekleşen bu artış 2020’deki bilhassa ikinci çeyrekteki çöküşün yarattığı baz etkisini ve pandemi tam olarak geride kalmamış olsa da küresel ekonomide olduğu gibi Türkiye’de de sermaye açısından toparlanmanın deneyimlendiğini söyleme imkânı sunuyor.
Savaş ve Rusya’ya yönelik yaptırımlar (ayrıca Rusya’nın hazırladığı karşılıklar) 2022’nin büyümeye katkı sunan ana kalemlerinin ihracat ve yatırımlar olmasını bekleyen politika yapıcıların heveslerini kursaklarında bırakabilir. Artık girdiğimiz seçim süreci nedeniyle 2022’de gözlemlenecek muhtemel büyümeye kamu harcamalarının dikkate değer katkıda bulunmasını bekleyebiliriz. Lakin Türkiye’nin en büyük ticaret partneri Avrupa’da büyüme oranların yarım puanlık düşüşü beklenirken, yüksek istihdam için olduğu kadar ihracat hacmini artırmak için de Erdoğan yönetiminin fazladan çaba harcaması gerekecek.
Kısacası yüksek enflasyon, baharı atlatınca hızlı toparlanma umanları tekrar düşünmeye iterken küresel gelişmeler de henüz Erdoğan yönetiminin elini kolaylaştırmadı. Ancak burada yazının sonunda tekrar geleceğim önemli bir alan varlığını koruyor.
ARJANTİN’DEN BİZE NE?
Arjantin’in mart ayı sonunda tekrar temerrüde düşmemek üzere IMF ile anlaşmaya gitmesi, Kirchnerci bloku dağıtma ihtimali de barındıran bir saatli bomba. Ancak bazı kanatların isteksiz bir evet vermesi ya da çekimser kalmasıyla Kongre’den geçebilecek bu anlaşma 2005 ile 2014 arasında akbaba fonlarla olduğu kadar onların sözcüsü olarak gösterilen IMF’yle de tartışan blokun zor durumunu ve işin içinden nasıl çıkmaya çalıştıklarını gösteriyor.
30 aya yayılacak bir genişletilmiş fon imkanını Arjantin Kongresi onaylarsa iş IMF İcra Direktörleri Kurulu’nun son onayına kalacak. Arjantin’e verilecek 45 milyar dolar için istisnai bir krediye erişim olanağı tanınması gerekiyor. Krizleri kapsama/yönetme kaygısıyla bu istisnaları tanımaya yatkın IMF’den onay bekleniyor, ancak Arjantin’de neoliberal Macri döneminin yarattığı enkaz nedeniyle borç piyasalarına erişim sorunları ve 2018’deki programın başarısızlığı soru işaretlerini artırıyor.
IMF, Arjantin’in bütçe disiplinine sadık kalarak faiz dışı açığı hızla düşürmesini, enerji fiyatlarını kontrol altında tutan mekanizmanın yeniden düzenlemesini, enflasyonu 2024’te yüzde 30’lara çekecek bir para politikasının 15 milyar dolarlık rezerv biriktirme hedefiyle birlikte benimsemesini istiyor. Anlaşmanın maddeleri tarafların esnekliklerini görmek açısından çok önemli. Ülkede iktidarın ana bir kanadı kendisini düşman bellemiş olmasına karşın, IMF, hacmen oldukça büyük bu anlaşmayı imzalayabilir.
LULA’NIN NE YAPTIĞI DA MI ÖNEMLİ?
Defalarca kaybettiği başkanlık seçiminde bir kez daha yenilmemek amacıyla 2002’de küresel sermayeye sıcak mesajlar göndermekten çekinmeyen Lula, 20 yıl sonra işini şansa bırakmayacak şekilde ikili bir stratejiyi sürdürüyor. Bolsonaro yönetiminin Merkez Bankası’nın operasyonel bağımsızlığını yasayla güvenceye alma isteği karşısında İşçi Partisi’nden art arda eleştiriler gelirken sonbahardaki seçimleri ilk turda kazanır mı soruları şimdiden akılda olan Lula oldukça temkinliydi.
IMF’ye olan ödemeler bittikten sonra 2006’da yeni bir harcama programı ile ekonomiyi canlandırmaya kalkan, 2008-09 krizinde çevrim karşıtı politikaları şevkle benimseyen Lula bütün bu heterodoks hamlelere karşın aslında Cardoso’dan devraldığı makroekonomik tripoda (dalgalı kur, enflasyon hedeflemesi ve faiz dışı bütçe fazlası hedefi) aykırı davranmadı. Halefi Rousseff “faiz lobisi”ne meydan okuduğunda uluslararasılaşmış sermayenin büyük tepkisiyle karşılaştı ve üstelik kriz sırasında geri adım atarak kendi siyasi kariyerinin sonunu getirdi.
2016’daki yargı darbesi sonrası toparlanmaya çalışan İşçi Partisi, zayıflayan toplumsal desteğini berkitmeye çalışırken, Lula bu tabanı göz ardı etmeyerek hem finans sermayesine hem de uluslararasılaşmış Brezilya menşeli sermayeye kazanma mesajı gönderiyor. Kendisine danışılmadan ekonomik konularda açıklama yapılmasını engelliyor ve başkanın Merkez Bankası’na dolaylı müdahalelerini de engellediği düşünülen 2021 tarihli yeni yasaya karşı tonunu yumuşatıyor.
LATİN AMERİKA TURU SONA ERDİĞİNDE
Latin Amerika’da liberalizmle yeni kalkınmacılık ortasında yol tutturmaya kalkan, temel neoliberal politika setini yerinden etmeksizin sosyal politika harcamalarını artırarak boşluk kovalayan yönetimler (örn. Lula, 2006-10, Rousseff, 2010-14 ve ayrıca yeni kalkınmacı yönetimler – örn. Kirchner ve Fernandez de Kirchner2007-15) küresel finansal koşullar değişirken büyük bir yenilgi yaşadılar. Ancak 2022’nin Lula’sı ya da Fernandez’i bütün tarihsel referanslara ve temsil ettikleri çizgiye karşın küresel sermayeyle işbirliği içinde krizleri hafifletme peşindeler. Bugünün son derece riskli yolu 21. yüzyılın başında temsil ettikleri çizginin sağladığı sosyal içerilme olanaklarını bir kenara bırakmadan ve alt gelir gruplarındaki refah artışı vaadini koruyarak içinden geçtikleri kriz ortamından çıkış yaratma uğraşlarını gösteriyor.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi