Hegemon olmak isteyen bir devletin asıl amacı etki alanını kendi bölgesinde geliştirmek, yani kendi bölgesindeki en güçlü devlet olmak ve sonrasında diğer önemli bölgelerde başka güçlü devletlerin daha da güçlenmesini önlemektir. Rusya’nın Dışişleri Bakanlığı geçen hafta içinde alanda çok etkili bir uluslararası ilişkiler profesörünün 2014 yılında yayınladığı makaleye referans vererek bir tweet attı. Mearsheimer tarafından Foreign Affairs dergisinde yayınlanan makalede Ukrayna’da çıkacak bir krizin sorumlusu olarak NATO’nun genişlemesi sorumlu tutuluyordu. Genel olarak argüman NATO’nun Doğu Avrupa’da genişlemesinin Rusya’yı tehdit edeceği ve bölgedeki istikrarı büyük derecede tehlikeye atacağı yönündeydi ve Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın bu referansı sonrası akademisyen çok büyük eleştirilere maruz kaldı. Genel olarak bu argümanın yanlış olduğunu söylemek çok zor ama bir yandan Ukrayna’da olanları tamamen açıkladığını söylemek de çok mümkün değil. Bu argümana getirilen en önemli eleştirilerden birisi duruma sadece ABD ve Rusya perspektifinden bakması ve Ukrayna gibi diğer aktörlerin durumda etkisinin olmadığını öne sürmesi. Geçen haftaki yazılarımda Ukrayna’daki krizi genelde aktörlerin bakış açıları ve devletlerin gönderdiği sinyaller üzerinden açıklamaya çalışmıştım. Bu yazımda ise burada bahsedilen argüman üzerinden uluslararası sistemin devletleri nasıl bu tarz savaşlara itebileceğini açıklamaya çalışacağım. Uluslararası ilişkilerde süper güçler ve diğer devletlerin davranışları farklı şekilde ilerleyebilir. Genel olarak devletlerin asıl hedefi minimumda egemenliklerini ve güvenliklerini sağlamak. Bunun için yapabilecekleri şeyler iç siyasette askeri ve ekonomik güçlerini sürekli artırmak dış politikada ise diğer devletlerle belli ittifaklar kurarak güvenliklerini daha da garantiye almak. Diğer yandan yapılabilecek maksimum şey ise bu askeri gücü ve ittifak ağını genişleterek sistem içindeki en güçlü devlet olmak. Soğuk Savaş’ın bitimiyle beraber sistem içindeki en güçlü devletin ABD olduğunu zaten görmüştük. Fakat burada kilit bir nokta var. Uluslararası sistem içindeki en güçlü devlet olmak demek çoğu zaman tüm dünyanın hakimi olmak anlamına gelmiyor. Sistem içinde hegemon olmak isteyen bir devletin asıl amacı aslında kendi etki alanını kendi bölgesinde geliştirmek, yani kendi bölgesindeki en güçlü devlet olmak ve sonrasında diğer önemli bölgelerde başka güçlü devletlerin daha da güçlenmesini önlemek. Bu şekilde sistem içindeki öncü yerlerini koruyabiliyorlar.
Soğuk Savaş sonrası ABD’nin özellikle eski Sovyet ülkelerindeki NATO genişlemesinin büyük sebeplerinden birisi de buydu. Rusya’nın kendi bölgesindeki etkisini azaltıp bölgede güçlenmesini engellemek.
Aslında ABD’nin bu süreçte yapmaya çalıştığı şey de buydu. ABD, Kuzey ve Güney Amerika’da en güçlü devlet olurken Rusya ve Çin gibi diğer süper güçlerin kendi bölgelerinde en güçlü devlet olmasını engellemeye çalışıyordu. Soğuk Savaş sonrası ABD’nin özellikle eski Sovyet ülkelerindeki NATO genişlemesinin büyük sebeplerinden birisi de buydu. Rusya’nın kendi bölgesindeki etkisini azaltıp bölgede güçlenmesini engellemek. Tabii bu tarz politikaları düşünürken olaya tek bir ülke perspektifinden bakmamak gerekiyor. ABD bu dış politikasını sürdürürken diğer büyük güçlerden bir tepki gelmemesi de çok mümkün değil çünkü bu politikanın farkında olan diğer devletler kendi ittifaklarını kurarak ya da daha ileriye gidip etrafındaki ülkeleri işgal etmeye çalışarak bu politikayı dengelemeye çalışabilirler. Şu anda Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etme sebeplerinden birisi bu diyebiliriz. Rusya’nın bu işgalinin arkasındaki tek sebep bu demek ise çok mümkün değil çünkü dediğim gibi bu bakış açısı savaşları uluslararası sistem üzerinden açıklarken birçok faktörü göz önüne katmıyor. Buradaki faktörler derken birçok şeyden bahsetmek mümkün. Birey seviyesinde Putin, Zelensky, Biden gibi ya da bölgedeki diğer devletlerin başkanlarının süreci nasıl yönettikleri çok önemli. Diğer yandan uluslararası organizasyonların tepkileri ve diğer devletlerin yaptığı yaptırımlar çok önemli. Rusya ve Ukrayna arasındaki tarihi arka yapı çok önemli. Tüm bu faktörler bir araya gelip savaşın arkasındaki temel nedenleri oluşturuyor aslında. Sonuç olarak özellikle kendi bölgelerinde egemenliklerine ve güvenliklerine karşı bir tehdit görmek istemezler. Diğer devletlerden farklı olarak süper güçler kendi yakın bölgelerinde hiçbir şekilde tehdit görmek istemezler ve belki de bu bölgenin hegemonu olmak isterler. NATO’nun Doğu Avrupa’da yani Rusya’nın yakın etki alanında genişlemesi Rusya’ya büyük tehdit oluşturuyor Rusya açısından. Tabii ki de bu sebeplerin hiçbiri Rusya’nın Ukrayna işgalini haklı kılmaz. Fakat, uluslararası ilişkilerciler olarak burada yapmaya çalıştığımız bu işgalin arkasındaki sebepleri açıklamaya çalışmak. Siyaset bilimi çalışan her akademisyen durumu kendi uzmanlık alanı üzerinden açıklamaya çalışıyor çünkü dediğim gibi savaşın arkasında birçok faktör var ve belki de hepsi de benzer derecede etkili. Bu yazıda bahsettiğim NATO’nun genişlemesi argümanı ise uluslararası ilişkilerdeki bir grup akademisyenin savaşın sebepleriyle alakalı bakış açısı.