Bizim memleketin ahalisi nedense hep bu antropolojik kültürün dezavantajlı kısmında takılıp kalıyor, bir türlü kamusal alanda medeni bir yaşam gerek sosyal gerek siyasal anlamda kuramıyoruz. Ziya Gökalp her toplumun kendine has davranışlarını belirleyen antropolojik kültüre “hars” diyordu, toplumlar arası etkileşimle ortaya çıkan ve kültürlere aşkın biçimde üretilen ortak beşeri sermayeye de medeniyet. Antropolojik kültürün, yani geleneğin, sosyal davranışları büyük ölçüde belirlediği muhakkak, Jung bunu psikanalizde “bilinç dışı” olarak adlandırıyor. Psikanalizde bilinç dışı olarak nitelendirdiğimiz şey aslında sosyolojide büyük ölçüde “antropolojik kültürü” karşılıyor. Sosyolojide “medeniyet” dediğimiz şey ise psikanalizde karşımıza çoklu kültürel etkileşimle birlikte davranışlarımızı rasyonelleştirerek ortak hayatı kurmaya yarayan yegâne araç yani “bilinç” olarak ortaya çıkıyor. Antropolojik kültürün çoğu zaman neden eylediğimizi bilmediğimiz bilinç dışı davranışlarımızı karşılaması, medeniyetin ise bilincin yüksek edimli araçlarıyla karşımıza çıkması hiç de şaşırtıcı değil. AVANTAJ VE DEZAVANTAJLARIMIZ Antropolojik kültürün şekillendirdiği bilinç dışı, her toplum için geleceği kurmak adına hem avantaj hem dezavantaj aslına bakarsanız; zira evrimsel süreçte biriktirdiğimiz tecrübeyi de gelenekle beraber devralıyoruz. Avantaj kısmını bilincin rasyonel araçlarıyla kullanabilirsek medeni bir yaşam kurabiliyoruz; bilinç dışının dezavantajlı kısmında kalırsak kamusal alan ve yaşam hep risk ve çatışmaya maruz kalıyor ve bir türlü medeni yaşam doğmuyor. Bu kümülatif tecrübenin içinde avantaj da sayılabilecek kendi dokumuza özgü birtakım faydalar zaten var. Bu miras bilincin rasyonel araçlarıyla terbiye edilerek şekillendirilirse, kamusal alanda formel kurallar ve kurumlara dönüşerek daha geniş ve derin bir fayda halinde yola devam edebiliyor. Dezavantaj sayılabilecek, kamusal hayatı tehdit eden birtakım zararlı miraslarımız da var. Mamafih onları bilinç dışından bilince dönüştürerek kamusal faydaya evirmek de mümkün; mevcut bilinç dışını terbiye etmeden kamusal zararı ve riski öylece günümüze ve geleceğe aktararak derinleştirmek de mümkün. KÜLTÜRDEN MEDENİYETE EVRİLEMİYORUZ Bizim memleketin ahalisi nedense hep bu antropolojik kültürün dezavantajlı kısmında takılıp kalıyor, bir türlü kamusal alanda medeni bir yaşam gerek sosyal gerek siyasal anlamda kuramıyoruz. Nedenini naçizane söyleyeyim… Bilinç dışının bir elekten geçerek bilince dönüşmesi, antropolojik kültürden medeni bir yaşam doğması için insan-insan ilişkilerinin kökten değişmesi, insan-eşya etkileşiminin dönüşmesi, rasyonelleşmesi ve kurallara bağlanması, kurumsallaşması gerekiyor. Bunu sağlayan zemin de etkileşim ve diyalog, özel mülkiyet ve teşebbüs yollarının açık olması, hayatı dünyevi bir anlayışla keşfetme ve yeniden yaratma arzusu, rekabet ve sermayeye dayalı bir takım sosyal sınıfların varlığıyla mümkün olabiliyor. Bu gibi bir zemini bizim geleneğimizde aramak beyhude bir çaba, zira kültürel etkileşim bir süre sonra donup kalmış, özel mülkiyet yok denecek kadar az, zenginlik ve rekabetin kaynağı da devlet otoritesinden başkası değil. Böyle bir iklimde bilinç ancak bilinç dışının bir uzantısı ve benzer bir irrasyonel formu olarak ortaya çıkıyor. Kültür üzerine basıp sıçrayacak zemini bulamadığından medeni bir kamusal hayat da ortaya çıkmıyor. Yeni nesillerdeki bilincin dönüşümünden medeni bir yaşam adına umutluyum, onlar bilinç dışı kültürden radikal bir şekilde sıyrılarak geliyor. SİYASETTE BİLİNÇ VE BİLİNÇ DIŞI Bilinç dışı çoğunlukla bu topraklarda biat ilişkisine aşina, tebaa otorite döngüsüne teşnedir. Bilinç de doğal olarak insan-insan ilişkilerinin en ağır imtihan olduğu siyasal hayatta bu ilişkinin modern zamanlardaki gayrı medeni görüngüsünü yeniden üretiyor. Bilinç, bilinç dışının ilkel ve iptidai reflekslerinden bir türlü kurtulamıyor. Bilinç dışında hayatın içinde hep edilgen bir nesne oluşa, bir türlü etken bir özne olamayışa dair döngü, bilinç düzeyinde de adeta geleceği zehirleyen ve nesilden nesle devredilen bir travmaya dönüşüyor.
Yüz yıl evvel devlet modernleşirken toplum sekülerleşemiyordu, bugün yeni nesiller sekülerleşirken devlet modernleşemiyor yani tam tersi oluyor. Bir anlamda sekülerleşme-modernleşme senkronizasyon krizi devam ediyor.
Yeni nesillerde ulusal ve küresel etkileşimin, metropol hayatının, bir üniversite ve eğitim tecrübesinin, şehirli hayatın dinamiklerinin ve nihayet sekülerleşmenin artmasıyla birlikte; bilinç dışının medeni yaşama engel tarafları büyük ölçüde budanarak bilince aktarılıyor. Bu güzel ve sevindirici bir umut ancak zemin hâlâ müsait değil. Yeni nesiller sekülerleşirken bu topraklarda hayatın kaynağı olan devlet modern ve medeni bir forma dönüşemiyor. Ne garip değil mi? Yüz yıl evvel devlet modernleşirken toplum sekülerleşemiyordu, bugün yeni nesiller sekülerleşirken devlet modernleşemiyor yani tam tersi oluyor. Bir anlamda sekülerleşme-modernleşme senkronizasyon krizi devam ediyor. Bu rasyonel bilincin enstrümanlarıyla şekillenen yeni toplumsal medeni dip dalgaya mukabil, memleketteki gayrı medeni zemini onarmak ve devleti modernleştirmek de artık yeni muhalefetin ve yeni siyasetin aktörlerine kalıyor.   SİYASİ PARTİLERİN POZİSYONU Bugün antropolojik kültüre dayalı bilinç dışının duygusal güç çağrışımıyla medeni hayatı tehdit eden otoriterliğe yönelik, medeni yaşamın gereklerini üreten bilincin ise kamusal faydaya dayalı demokrasiye dönük bir gelecek potansiyeli var. Siyasi partiler de bu anlamda üç grupta kategorize edilebilir. Bilinç dışına yani kültüre hitap eden siyaset, bilince yani medeni yaşama hitap eden siyaset ve bir ara form olarak her ikisine birden hitap eden siyaset tercihleri var. BİLİNÇ DIŞINA YASLANAN PARTİLER Bilinç dışına hitap etme tercihine ve kuvvetine bağlı olarak, kamusal medeni yaşam adına potansiyel riske göre sıraladığım siyasi partiler şöyle: AKP>HDP>MHP>İYİP olarak sıralanabilir. Bu grupta büyükten küçüğe doğru gitmek, aslında bilinç dışının sınırları içinde olmakla beraber bilince doğru gitmeyi de gösteriyor sayabilirsiniz. Bunlar duygusal ve irrasyonel çağrışımlarla siyasette gücü ve otoriterliği temsil eden, kültürün enstrümanlarıyla ağırlıkla bilinç dışına oynayan partiler. İYİ Parti bu grupta, bilinç dışından bilince geçiş imkânı, kültürün riskli çatışma alanlarından medeni yaşam üretme potansiyeli taşıyan tek parti. Akşener tabii bu meseleye dair bir farkındalık üretebilir ve bu farkındalık kadrolara rağmen galip gelebilirse bu güç çağrışımı demokrasi ve medeni hayatın da teminatı olabilir. BİLİNCE YASLANAN PARTİLER Bilince dönük bir sıçrama yaşatacak, yeni nesillerin dönüşümüyle senkronize, mutfak kadrosu ve teknik potansiyel anlamında medeni yaşam vadeden iki parti var: DEVA>Gelecek Partisi. Bu partilerin rasyonel parti programları ve arka plandaki teknik kadroları ile memleketteki belki de en iddialı kadrolar lakin bilinç dışı kültürel güç çağrışımlarıyla aralarında yeniye ve demokrasiye dair iddiaları gereği doğal bir mesafe var. Bu partilerin de elbette bilinç dışı kültürel bagajları var ancak hayata dönük bilincin egemenliği çok daha yüksek bir nitelik taşıyor.
Bilince dönük bir sıçrama yaşatacak, yeni nesillerin dönüşümüyle senkronize, mutfak kadrosu ve teknik potansiyel anlamında medeni yaşam vadeden iki parti var: DEVA>Gelecek Partisi.
Böylelikle hayatın içinde sosyal anlamda hâkim oy verme davranışı her ne kadar yeni nesillerle değişse de hâlâ bilinç dışına dayanıyor. Bu iki partinin gerek bilinç dışı kültürel bagajlarına dair çağrışımlar olumsuz gerekse bilinç dışı güç çağrışımından faydalanabiliyorlar. Medeni yaşama, demokrasi ve özgürlüklere dair yaklaşımları henüz toplumda karşılık bulamıyor. Kitleselleşme, özellikle DEVA için yeni sosyolojik dönüşümü beklemeye muhtaç bir sabır gerektiriyor. BİLİNÇ VE BİLİNÇ DIŞINA YASLANAN PARTİLER Bu grupta bilinç dışı ve bilince beraber yasalanabilen bir ara form olarak iki parti görebiliyorum: CHP ve DP. Aslında merkez sağ ve merkez solu da böylece tarif etmiş oldum. Sağa ya da sola marjinal ve radikal biçimde gidemiyorlar çünkü bilinç dışı kültürel bagajları onları radikal siyasetten alıkoyacak kadar köklü bir geleneğe dayanıyor. Bu anlamda bagajları olumlu görünüyor. Merkezde durmak zorundalar zira bilince dair makul bir yeni demokratik siyaset ve medeni bir hayat iddiaları var. Kültürel bagaja dair olumsuz bilinç dışı çağrışımları da var elbette; bunlar partilerin mazideki hatıralar bütünüyle malûl doğal sınırlarını da çiziyor, yani güç çağrışımın dahi doğal sınırları var.
Bugün siyaset sırtını bilinç dışı kültürel çağrışımlara yaslayarak eskimiş ve tükenmiş sosyolojiden oy almak zorunda olabilir ancak yarın bilincin ve medeni hayatın ağır basacağı bir dönüşüme gebe görünüyor.
Bilince dair medeni bir hayat kuracak, bunu sosyal dönüşümle beraber götürebilecek makul bir ontik söylem ve zeminleri olsa da, epistemik anlamda kadro ve kurumsal dönüşümleri henüz maziyi aşabilmiş değil. Bu partilere ancak makul zeminlerini koruyarak yeniye dair dönüşüme yatırım yapmaları, kadro, temsil ve kurumlarını maziden radikal bir medeni kopuşu andıracak şekilde genç, dinamik ve itibarlı hale getirmeleri tavsiyesi mantıklı ve tutarlı olabilir. NETİCE Bugün siyaset sırtını bilinç dışı kültürel çağrışımlara yaslayarak eskimiş ve tükenmiş sosyolojiden oy almak zorunda olabilir ancak yarın bilincin ve medeni hayatın ağır basacağı bir dönüşüme gebe görünüyor. Bilinç dışına yatırım yapan partilerin gelecek iddiası hem sosyal dönüşümle beraber zayıflıyor hem de kamusal medeni hayatı tehdit ediyor. Onlar adına yapacak bir şey yok, konjonktürün gürültülü geçişi bitince onlar da bitecekler. Bilince yatırım yapan partilerin ise bu radikal ve derin sosyal dönüşümün tamamlanması adına biraz sabretmeleri gerekecek. Bu sabır sürecinde takatsizlik riskine karşı bazı aktüel dinamik önlemler almak gerekiyor. Bir ara form mahiyetinde her iki alandan beslenen partilerin ise ontik zeminini bugün için sabit tutarak, epistemeye dair kadro ve kurumsallığı yenilemeleri ve genişletmeleri önlerini açacaktır. Zira onların da yeni hayata hazırlanması gerekiyor.