Uzlaşı arayışını değil, hak almayı öne çıkaracak,  maaşlı sendikacıların sayısının azaltıldığı, sendika üyelerinin aidiyet duygusuyla yürüttüğü örgütlenme modeli, değişmesi gereken sendikal hareket için ilk adım olabilir. Tüm dünyada kapitalizm içinden çıkamayacağı bir krize girmiş durumda. Yerinde durmayan bu kriz hali üremeye ve dünü aratmaya devam ediyor.  İstatistiklere yansıyan yoksulluk ile açlık arasında sıkışan bununla yetinilmeyen bu halin siyasi açmazlara bunun sonucunda da siyasi krizlere neden olduğu görülüyor. Türkiye’den bakıldığında demokrasinin beşiği diye tariflenen Avrupa Birliği ülkelerinde sağın, ırkçılığın yükselişi siyasi krizin bunlar arasında geçtiğini izliyoruz. Şimdilik izleme halinde olan bir işçi sınıfı ve sol mevcut. Türkiye başta olmak üzere bu seyir halinin çok uzun sürmeyeceği uyarısında bulunan, düzenin mevcudiyetinin kendi çıkarlarıyla örtüştüğünü bilen, kendi alanında uzman isimler uyarılarda bulunuyor. Toplumsal hareketlerde yoksulluğa gösterilecek tepki ile açlığa gösterilecek tepki aynı oranda olmayacaktır. Sağın yükselişi ve otoriterleşmeye bağlı olarak muhalefetin sakinleştirme telkinlerinin nereye kadar işe yarayacağını zaman gösterecek. Uyarıların haklılığını gösteren gelişmeler de mevcut. Evrensel gazetesinin Türkiye’de 2022 yılında gerçekleşen işçi direnişleri ve grevleriyle ilgili hazırlamış olduğu harita yaşadığımız krizin sonuçlarına karşı oluşan tepkiyi yansıtıyor. https://www.evrensel.net/haber/454269/turkiyenin-dort-bir-yaninda-2022de-baslayan-devam-eden-isci-eylemlerinin-haritasi Yunanistan’da geçtiğimiz hafta hayat pahalılığına karşı 24 saatlik bir grev gerçekleştirildi. Yunanistan işçi sınıfının ve sendikaların bu süreçte daha hareketli olduğunu biliyoruz. PAME modeli sendikacılık örnek alınabilecek bir tarz diye düşünüyorum.
Şimdilik işçi sınıfı ve sol izleme halinde. Ancak yoksulluğa gösterilecek tepkiyle açlığa gösterilecek tepki aynı olmayacaktır. Sağın yükselişine karşı sakinleştirme telkinlerinin nereye kadar işe yarayacağını zaman gösterecek.
Sınıf sendikacılığı ve hareketlilik açısından Türkiye’de beklenti içerisinde olunan sendikalar DİSK ve KESK. Beklentinin oluşmasına neden olan ise tarihsel olarak başardıklarıdır. Ancak on yıllardır söylemlerin ve yapılan işlerin aynılıkları, üye sayılarında büyük düşüşlere neden oldu. Tabii hep söylenen iç işleyişlerindeki bürokratik yapı, kişisel yöneticilik yapmak bunun getirdiği maddi ve yönetme hazzı herkesin gördüğü bildiği durumlar. Normal zamanlarda çok göze batmayan bu sendikacılık tarzının, kriz dönemlerinde özellikle işçi sınıfının açlık ile karşı karşıya kalma riski olduğu az rastlanır dönemlerde sürdürmek imkânsızdır. [caption id="attachment_205596" align="alignnone" width="432"] DİSK’in üye sayısı 212.593 iken KESK’in üye sayısı ise 2021 yılında 132.250.[/caption] [caption id="attachment_205597" align="alignnone" width="321"] 1992’de Diyarbakır’da yapılan işsizliği protesto mitingi. (Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi)[/caption] Konfederasyonların içerisinde sınıf sendikacılığı yapmak için çabalayan sendikalar elbet de var. Son dönemde işçi eylemliliklerinde onları aktif olarak görüyoruz. Metal, taşımacılık sektörleri vb. Ancak son dönemdeki işçi direnişleri ve grevleri işçilerin iradesi ile başlıyor ve devam ediyor. İşçilerin birkaç adım önde olduğu bir sendikacılık bugün Türkiye’de var. Bugün milyonlarca işçinin sendikasız olduğu düşünüldüğünde içerisinden geçilen sürece işçilerin vereceği tepkide sendikaların olmayacağını söyleyebiliriz. Alışılmışın dışına çıkmak için İş yeri örgütlenmelerinin öne çıkacağı, uzlaşı arayışının birinci sıraya koyarak değil, hak almayı öne çıkaracak,  maaşlı ve yönetici pozisyonundaki sendikacıların sayısının azaltılması, sendika üyelerinin aidiyet duygusuyla yürüttüğü örgütlenme modeli, değişmesi gereken sendikal hareket için ilk adım olabilir.