68 yaşında Weinstein'ın sabıkası tertemizdir. Eşini boğup camdan aşağı atan adam olay ortaya çıktığında pişmanlık belirtisi göstermemiştir. Anormalliğin farkında olan avukatı beyin taraması ister. Frontal lobunda büyük bir kist bulunur. İsminden de anlaşıldığı gibi nörokriminoloji; insanlardaki suç ve şiddet eğiliminin, antisosyal davranışların altında yatan nörobilimsel etiyolojileri keşfetme hedefi üzerine kurulmuş bir branştır. Nörokriminolojik deneyler ve gözlemler için en uygun adaylar birbirinden ayrılan ikizlerdir. Evlat edinilmiş çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar da, suç eğiliminde genetiğin gerçek etkisinin ne kadar olduğunu ortaya koyar. Çocukların biyolojik ailelerinden izole ortamlarda büyüdükleri bu tür çalışmalarda, antisosyal ve agresif davranışların kalıtsal bir temeli olabileceği ortaya çıkmıştır. Antisosyal davranış ile bağlantılı olan bazı genler yavaş yavaş tespit edilmeye başlanmıştır. Davranış etiyolojisinde dopamin, serotonin, epinefrin / norepinefrin sistemlerinin işleyişinin önemini biliyoruz. Bu sistemlerin üçü de monoamin oksidaz -a (mao-a) fonksiyonundan etkilenmektedir. Mao-a'nın düşük aktiviteli alelleri saldırganlık ve düşük bireysel kontrol ile ilişkilidir. Fetal gelişim de suçluluk ve psikopati hakkında bazı ipuçları vermektedir. Septum pellucidum'un başarısız kapanışı buna örnek olarak gösterilebilir. Konuyla ilgili meşhur bir vaka Weinstein vakasıdır. Weinstein beyin patolojisi sonucunda cinayet işlediği düşünülen bir adamdır. 68 yaşında, eşiyle Manhattan'da yaşamakta olan Weinstein'ın cinayetten önce sabıkası tertemizdir. Geçmişinde kayda değer bir şiddet öyküsü dahi yoktur. Eşini boğup camdan aşağı atan saldırgan, foyası ortaya çıktığında oldukça garip bir davranış biçimi sergilemiştir. Suçunu kabul etmiştir lakin kendisinde herhangi bir pişmanlık belirtisi gözlemlenmemiş, aksine hastalıklı derecede apatik bir tavır sergilemiştir. Weinstein'daki anormalliğin farkında olan avukatı bir beyin taraması talep etmiştir. Frontal lobunda daha önce tespit edilmemiş olan büyük bir araknoid kist bulunmuşttur. Ancak bu bulgu jüri üyelerinin ilgisini çekmeyecektir. Bu vakada olduğu gibi, kistler/tümörler ani kişilik değişimleri ile kendilerini gösterebilirler. Herhangi bir genin antisosyalliğe ve saldırganlığa etkisi ise oldukça küçüktür, bu genlerin daha büyük mekanizmalara bağlı olarak bu eğilimlere sebebiyet verdikleri fikri daha geçerlidir. Lakin antisosyal davranış mekanizmalarının detaylarını keşfetmek açısından, kendi başlarına etkileri küçük de olsa ilgili genleri tespit etmek önemlidir. Biyoloji, davranış belirlenmesinde ciddi bir yüzdeye sahip olsa da çevresel faktörler de neredeyse aynı düzeyde belirleyicidir. Bireysel gen ekspresyonları erken çocukluk döneminde uğranan istismar gibi durumlardan etkilenebilir ve bu tür olumsuz tecrübeler de çevresel risk faktörleri arasındadırlar. Bu da biyolojik determinizmin geleneksel argümanlarını baltalamaktadır.