Sarayının balkonundan beyaz eldivenleriyle halkı selamlarken hatırlanacak. Başka neyle hatırlanacak peki, o meşhur susmalarıyla... Ülkesinin neden olduğu acılara sustu hep. Tacını giydiği andan itibaren kendisini adadı bu susma işine... Kraliçe 2. Elizabeth, 6 Şubat 1952'den itibaren 70 yıl süreyle oturduğu İngiltere tahtında her zaman istikrarın sembolü olarak görüldü. Aslında dünyaya yapmak için geldiği işi yani monarklığı layıkıyla yaptığını söylemek yeterli olur diye düşünüyorum. Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier'in ifadesiyle, "bir yüzyıla tanık oldu" ve gitti. Kraliçe'nin işini iyi yaptığına dair herkes hemfikir. Sadece ülkesinde 15 başbakan gören Kraliçe, her zamanki güler yüzlü haliyle kendisine çiçek veren bir çocuğun yanağını okşarken ya da Buckingham Sarayı'nın balkonundan beyaz eldivenleriyle halkı selamlarken hatırlanacak. Başka neyle hatırlanacak peki? Söyleyeyim hemen, o meşhur susmalarıyla... Ülkesi yıllarca dünyanın en büyük emperyalist gücü olmuş, sömürdüğü ülkelerin halklarına akla hayale gelmeyecek acılar yaşatmış ve acıların halen devam eden etkilerine ilişkin hep sustu örneğin güler yüzlü Kraliçe. Emperyalizmin, sömürgeciliğin neden olduğu kötülüklere ilişkin bir iki cümle etmeliydi o güler yüzlü Kraliçe. Oysaki bir asırlık ömründe birçok şey gözlerinin önünde yaşanmıştı. Afrika'da, Orta Doğu'da, Hindistan'da ve daha birçok yerde ülkesinin neden olduğu acılara ilişkin sustu hep. O nedenle en iyi yaptığı şey susmaktı bana göre. Tacını giydiği andan itibaren kendisini adadı bu susma işine. Sömürgecilikten gönülsüz bir şekilde istemeye istemeye bağını koparmaya çalışan bir ülkenin yaptığı kötülükleri hep görmezden geldi. Ülkesinin dünya haritasını kana boyadığını unutmaya ve unutturmaya çalıştı.
İngiliz siyaseti kraliçenin ölümünü "ulusal birlik fikri"ni güçlendirmek için kullanıyor. Müesses nizam herkesi monarşiye saygı göstermeye çağırma şansını yakaladı. Sendikalar grevleri erteledi, planlı protesto gösterileri iptal edildi.
Monarşi doğrudan siyasi güce sahip olmasa da İngiliz egemen sınıfı için önemli bir sembolik rol oynuyor. İngiliz siyaseti şu aralar kraliçenin ölümünü "ulusal birlik fikri"ni güçlendirmek için kullanıyor. "Şöyle muhteşem bir ulusuz", "böyle şahane bir milletiz" vs... Hele hele zayıf bir iktidar ve grevler eşliğinde yükselen işçi sınıfı öfkesi ülkeyi sararken tabii ki en kestirme çözüm insanların arkaik duygularına oynayıp milliyetçiliği köpürtmek olacaktı. Aksi halde sağcı muhafazakârların daha kompleks ya da insancıl çözümler üretmesini beklemiyoruz. Müesses nizam bu yolla, herkesi monarşiye saygı göstermeye çağırma şansını yakaladı. Bu hevesle yapıldı çünkü insanları monarşinin arkasında hizaya geçmeye zorlamak, egemen sınıfın grevler ve protesto gösterileri nedeniyle yıpranan itibarını ayağa kaldırmanın en kestirme yoluydu. Öyle de oldu. Sendikalar grevleri erteledi, planlı protesto gösterileri iptal edildi. İrlandalı sosyalist aktivist James Connolly'nin kraliyet ailesine ilişkin tespitleri çok anlamlı bu bağlamda. Connolly , "Bilimde, sanatta, edebiyatta, keşifte, mekanik buluşta ya da yasaların insanileştirilmesinde İngiliz kraliyetinin bir temsilcisinin ilerlemeye yardımcı olduğunu gören var mı? Kraliyetin varlığıyla zihinsel olarak zehirlenmiş bir halk, sosyal özgürlüğün elde edilmesi için gerekli olan, kendine güvenen demokrasi ruhuna asla ulaşamaz. Politik krallara alışmış bir zihin, sosyal krallarla -atölyenin, değirmenin, demiryolunun, gemilerin ve rıhtımların kapitalist krallarıyla- kolaylıkla uzlaştırılabilir" diyor. Nitekim Connolly'nin deyişiyle "politik krallar"ın tek bir parmak şıklatmasıyla sendikaların hepsi tatile çıktı ve aylardır ilmel ilmek dokunan emekçi direnişi buzdolabına kaldırıldı. Bu nedenlerden ötürü emekçilerin, hak taleplerini 96 yıl lüks içerisinde yaşamış bir monarkın ölümü üzerine ertelemelerini ya da iptal etmelerini doğru bulmuyorum. Kapitalist baronların oyununa gelinip zaman kaybedildi diye düşünüyorum. İnsanca yaşam için hak talebi acildir ve her şeyin üzerindedir. Özetle monarşiyi abartanlara ve insanların monarkların önünde eğilmesi gerektiğini söyleyenlere karşı gerekli direnci gösteremeyen İngiliz sendika ağaları, ülke sathında alevlenmiş topyekûn bir mücadeleyi çöpe attılar. Unutmamak gerekiyor ki monarklar, salt pahalı ve süslü elbiseleri içerisinde şov yapan asalaklar değil insanların yoksulluktan kırıldığı, faşizmin toplumu silindir gibi ezip geçtiği karanlık dönemlerin simgeleri aynı zamanda.