Erol Katırcıoğlu’nun “Erdoğan adım atarsa HDP, AKP ile tabii ki uzlaşır” ve Sırrı Süreyya Önder’in “Mevcut iktidar gidecek de gelecek olan kör bıçağıyla bekliyor gibiyken biz neyle umutlanacağız?” açıklamalarıyla başlayan tartışma sürüyor. Kapalı kapılar ardında yapılan konuşmalarda muhalefet bileşenlerinin rahatsızlıklarını dile getirdikleri biliniyor. Eleştiriler HDP’nin “güvenilmez” olduğu noktasında toplanıyor. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Millet İttifakı hangi hakla ve hangi yüzle 2016’dan bu yana sürekli dayak yiyen, yöneticileri tutuklanan, hatta öldürülen ve tüm bunlar yaşanırken soğukkanlı, sıradan ve içtenlikten uzak cümlelerle yarım ağız teselli etmeye çalıştığı HDP’ye kızıyor? HDP ile göz hizasında görüşmeyi kabul etmeyen, yan yana poz vermekten çekinen ve diyalogları dahi olmadığını anlatmaktan “telef” olan muhalefet ne cüretle HDP’yi yargılıyor? Bu kibrin altında yatan düşünce “HDP’liler de yerini bilsin kardeşim. Yüzde 10 oyları var, ne yapacaklar yani bizi bırakıp Cumhur İttifakı’na mı oy verecekler? Kendileri bilir, o zaman dayak yemeye rıza göstermiş olurlar” küstahlığı olmasın? Oysa HDP ile Millet İttifakı arasındaki gözden ve gönülden ırak ilişkide bir taraf diğerine yönelik ciddi hamleler yaptı. Kürtler hiçbir hesap ve beklenti içine girmeden 2019’da Millet İttifakı’ndan yana tavır aldı. Bu tavrın bedelini o gün bugündür ödüyorlar. İktidar bu yönelişin önünü almak için HDP’yi şiddetin ve adaletsizliğin her türlüsü ile kuşattı. Elbette onlar kendine yakışanı yapıyor, şaşırmıyoruz. Peki muhalefetin kayıtsızlığına ne demeli? MİLLETÇİLİK Mİ KARDEŞLİK Mİ? HDP’ye kızanlar “Bunca kötülüğe, zulme rağmen nasıl oluyor da Erdoğan ile masaya oturmayı telaffuz edebiliyorlar” diye söyleniyorlar lakin zulme sessiz kalmayı da biliyorlar. Bu itirazı yapan arkadaşlar Kürtlerin 2019’da uzattıkları eli sıkmadıklarının, o elin hâlâ havada asılı kaldığının farkında değiller mi? Kürtlerin canını iktidarın zulmünden çok muhalefetin kayıtsızlığının yaktığını bilmiyorlar mı? Milliyetçilik söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan sözüm ona muhalif bir parti, bu tutumuyla, Öcalan’ın 2019’da Kürt seçmene ‘Üçüncü yol tercih edilmeli, her iki ittifaka da uzak durulmalı, aksi halde olan Kürt siyasal hareketine olur’ tarzındaki söylemini haklı çıkardığını göremeyecek kadar kör mü? İktidarın tek siyasi hamlesi, hamaset ve şovenizm üzerinden içerde dışarda düşman algısı yaratıp, milli-dini duygularını istismar ederek milleti ayrıştırmak, kutuplaştırmak ve bu şekilde iktidarda kalmak. Peki bu zehrin panzehri olduğu iddiasındaki muhalefet aradan geçen bunca zamana rağmen iddiasının altını doldurabildi mi? Yoksa küçük anlar hariç iktidarın çizdiği senaryoya figüran olmanın ötesine geçemedi mi? Akşener HDP’yi ağzına almamayı Kürt seçmene lütuf zannediyor. Ben ehven-i şerim diyerek konforlu bir yerden kabul görmek istiyor. Kusura bakmasın, 2021’de siyaset yapsa da aklı 90’larda kalmış. Çünkü bu siyasi hamle ancak o zamanlar karşılık bulabilirdi. Geldiğimiz çağın ve toplumun talepleri ve ihtiyaçları açısından gerici bir duruş içinde. Diyarbakır Dicle Belediye Başkanı dün HDP’li iken bugün AK Parti’ye geçiyor ama Erdoğan kendisini ifade etme ihtiyacı duymuyorken, neden hayatı milliyetçi camiada geçen Akşener sürekli kendisini açıklamaya çalışıyor? Bu soruyu kendisine sormalı. Millet İttifakı’nın iktidardan farkı ne? Kürt Meselesine bakış açısı ne? Bu sorun onlar için savaş-barış mı, yoksa demokrasi meselesi mi? Demirtaş onlar için terörist mi, değil mi? HDP kapatılmalı mı, kapatılmamalı mı? Millet İttifakı’nın ittifak olarak bu cümlelere yek ses olarak verebileceği bir yanıt var mı? Yoksa ki yok, ortada gerçek anlamda bir ittifak da yok. Deniz Poyraz Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıydı. Ülkenin en büyük üçüncü metropolünde, ülkenin en büyük üçüncü partisinin il başkanlığında, onlarca polisin kapısında beklediği bir binanın içinde katledildi. Üstelik katil “Adın ne abisi” şefkati ile gözaltına alındı. Bu tablo karşısında Millet İttifakı’nın liderleri ne yaptı? Yas olan eve veya HDP genel merkezine taziye ziyaretinde bulundular mı? İktidar siyasetin gereği olarak bir kalıp döküp toplumu ona göre şekillendirmeye çalışıyorken, muhalefet ne kendi kalıbını dökebiliyor ne de iktidarın zulüm ve adaletsizlikle vücut bulan kalıbının kötülüğünü halka anlatabiliyor. Fiziksel saldırı tehdidi altında olmaları konforlu siyaset yapmadıkları anlamına gelmiyor. Türkiye’nin kronik sorunlarına dair yeni ve cesur hiçbir şey söylemiyorlar. Demokrasinin inşası için atılması gereken adımları atmıyorlar. İktidar dalından düşsün de biz gelelim kolaycılığına esir olmuş durumdalar lakin sorunun temeli iktidar değil, devlete hâkim olan zihniyet. Ne acıdır ki bu sorunun çözümüne dair ne tahayyülleri ne de tefekkürleri var. Ciddi imtihanlar karşısında muhalefetin demokrasi makyajı hep akıveriyor. Sessizlikleri zulmü toplumsal bazda meşrulaştırıyor. Maalesef Cumhur ile Millet İttifakları arasında bazı ideolojik farklılıklar olmakla birlikte zihniyet formatında ciddi benzerlikler var. Bu sebeple de millet mevcut yönetimin olanca başarısızlığına rağmen var olanı “en azından biliyoruz” diyerek çekmeye, taşımaya devam ediyor. AK Parti’den veya MHP’den bloklar halinde kopmuyor, kopamıyor. Muhalefet bilerek veya bilmeyerek halkı Erdoğan’a mahkûm ediyor. HDP’NİN HİÇ Mİ GÜNAHI YOK? HDP’nin hiç mi günahı yok? Yok. Ne zamana kadar yok? Sizler onlarla göz hizasında konuşmaya cesaret edene, eşit yurttaş olduklarını kabul edene, düşüncelerinden dolayı gözaltına alınmalarına, hapse atılmalarına ve hatta öldürülmelerine dur diyene; yani eşit şartlarda aynı ringde karşı karşıya gelmeyi göze alana kadar yok. Ayrıca emin olun onlar kendi özeleştirilerini veriyorlar. Demirtaş başta olmak üzere birçok sembol isim bunu uzunca bir süredir yapıyor. Sizler ne yapıyorsunuz? Esas soru bu. Millet İttifakı Türkiye ile barışık, Türk bayrağı ile yan yana gelmekten gurur duyan ama aynı zamanda cenaze “teröriste” dahi ait olsa bir annenin yaşadığı acıya ve anneye sahip çıkacak siyaseti mümkün kılmalı. Kürt meselesinin savaşa değil demokrasiye dair olduğunu idrak etmeli. Çünkü ancak bu olduğunda HDP’nin terörün değil milyonlarca Kürt’ün sözcülüğünü yaptığını ve bu sebeple de meşru muhatabınız olduğunu kabul etmiş olacaksınız. Diyalog kapıları da sonuna kadar açılacak. Bu zihniyet değişimi devrimsel nitelikte olmakla birlikte toplumun dayatması, devletin ise ihtiyacı. Bu değiştiğinde sadece Kürt sorunu değil, Alevi sorunu, adalet sorunu, refah, yolsuzluk, rüşvet, eğitim meselesi vs hepsinin yavaş yavaş ve kendiliğinden çözüleceğini göreceğiz zira Kürt Meselesi (Özünde devlet meselesidir) içinde yaşadığımız karanlık mağaradan demokrasiye çıkan tünelin önündeki devasa kaya. Onu ancak elbirliği ile yerinden oynatabilir ve aydınlık yarınlara ulaşabiliriz. (Not: Katırcıoğlu ve onun gibi düşünen birkaç isme en güzel cevabı Erdoğan, Diyarbakır gezisi esnasında ki söylemleri ve Süleyman Soylu ile yan yana görünerek verdi. Hikayesi biten ve iradesini ipotek veren Erdoğan’dan medet ummak acziyet göstergesidir. Muhalefetin tüm bileşenleri yeni bir çağın eşiğinde olduğumuzu idrak etmeli.)