Bu atasözünün yaşamdaki karşılığını son 30 yılda kapitalizm insanlığa yaşattı. Sovyetlerin çözülüşünün ardından yürütülen propaganda da tarihin sonu geldi, sınırlar ve sınıflar anlamını yitirdi yalanları korktukları alanın neresi olduğunun göstergesiydi. Patron partileri de bunun hakkını verecek siyasi girdiler yaptılar. Liberalizm her devletin yönetim mekanizmasında güncel yönetim modeli halini aldı. Özelleştirmeler hız kazanınca toplumdaki eşitsizler daha fazla arttı. İşsizlik sayılarındaki artış yoksullaşmayı artırırken sosyal demokrat partiler bu durum karşısında sosyal adalet taleplerini yükseltecek siyaseti üretmeyi beceremezken onun yerine sağ siyasete öykünen formüller geliştirip sıranın kendilerine geleceği zamanı beklemeyi tercih ettiler. Sosyalizmden arda kalan kazanımları temizlediklerin de ortaya emekçiler için yaşanmaz yerleşimler kaldı. Yaşatmadılar virüsle beraber düzenli olarak yüzlerce insanı öldürüyorlar. Yüzyıllarını patronlar için veren emekçilere 1 yıl bakmadılar. Ahde vefa yok bir kere kapitalizmde. Belki de bir yüzyılı emekçiler kapitalistlere dar ettikleri için intikam alıyorlar. Emek ve Araştırma dergisindeki Salgınla Birlikte Yeni Dünya Düzeni Tartışmalarında Emeğin ve Sanatın Yeri yazımdaki Sovyetler birliğinin o dönemki salgınla mücadelesini yazmıştım. ”Sovyetler Birliği eskide kalan ölümcül salgınlara karşı nasıl mücadele ediyordu? Devletin bütün birimleri salgının ortadan kalkması için seferberlik haline getiriliyordu. İzolasyon tedbirleri hiçbir öncelik şart koşulmadan halkın sağlığı için zaman kaybetmeksizin hayata geçirilip gerekli bütün adımlar atılıyordu. Veba, çiçek hastalığı, kolera, şarbon vb. gibi salgınların hepsi başka ülkelerden Sovyetler Birliği’ne taşınmış, bu salgınlarla mücadelede kullanılmak için devlet menkul kıymetleri salgına karşı çalışanlar ve hastalar için kullanılmıştır. Salgına karşı bu mücadele de sosyalist sistemin insan sağlığını her şeyin başına yazdığının göstergesidir. Aynı zamanda toplumun hastalıklara karşı bağışıklık kazanması ve aşılama her bir birey için çok önemli bir yere sahip olmuştur. Sağlık hizmetlerinin ve sağlık sisteminin temelini oluşturan maddeler şunlar:
  • Önleyici sağlık hizmetlerine ağırlık verilmesi,
  • Önleyici ve tedavi edici hizmetlerin bütünleştirilmesi,
  • Sevk zinciri ile birbirine bağlı sağlık kurumlarında hizmet verilmesi,
  • Hizmetin ücretsiz ve finansmanın genel bütçeden sağlanması,
  • Hekimler devlet görevlisi, sağlık kurumları devlet kurumu, hizmet devlet hizmeti,
  • Tıbbi araştırma ve uygulama arasında yakın ilişki kurulması,
  • Sağlık sisteminin gelişimine halkın katılımının sağlanması,
  • Hijyen bilgisinin toplum içinde yaygınlaştırılması,
  • Sanayi ve tarım işçileri ile ailelerine sağlık hizmetinde öncelik verilmesi. (http://www.emekarastirma.org/makale-2991/salginla-birlikte-yeni-dunya-duzeni-tartismalarinda-emegin-ve-sanatin-yeri.php#.YIh_ud5uLRN)
Dün geliştirilen bu önlemler karşısın da, şimdiki önlemler virüse karşı tedbirlerde dahi patronların karı birinci sıraya yazılıyor. Tam kapanma, kısmi kapanma süreçlerinde üretim süreçlerinin büyük bir kısmı devam ederken zenginler için aşı turları düzenleniyor. Virüse karşı geliştirilen birçok aşı, şirketler tarafından patenti alınıp satışa sunuldu. Birçok ülkenin aşılama oranı yüzde yirmi civarında seyrediyor. Herkesin aşılaması sağlanmadan getirilen önlemlerin yetersizliğini bilim insanları söylüyorken kapanma kararları gelmeye devam ediyor. Erdoğan’ın son kabine toplantısı sonrası tam kapanma kararını açıklarken işçilerin, işsizlerin, esnafın bu kapanmada devletten bir şey beklememesini hiç bir şey söylemeyerek anlattı. İçişler bakanlığı genelgesinde istisnai iş yerlerine girmeyen tekel bayileri de kapalı olacakmış. Alkol yasağının tedbirlerle alakası olmadığını herkes biliyor. 19 yıllık AKP iktidarının gericilik başlığında önemli adımlar atarken bakalım bir sonraki adımı ne olacak beklentisi bu yasağın getirilmesinin nedenidir. Bu yasağın hukuki olmadığı üzerinden geliştirilen karşı çıkışında bir anlamı bulunmuyor. AKP iktidarı ve Erdoğan içinden geçilen sürecin olağan bir süreç olmadığını bilerek uygulamalarını da olağanüstü koşulları temel alarak yapıyor. Kapitalistlerin ve siyasetçilerinin içinden geçilen süreçte güç aldıkları tek durum işçi sınıfının örgütsüz oluşudur. Bakıldığında güçlü, otoriter iktidarların göze çarpması kapitalist düzenin güçlü olduğundan değil korktukları emekçilerin örgütlenip yeni bir düzen arayışına girmelerini engellemek için. İşçi sınıfı güçlüdür, saraylar yıkar, diktatörler devirir.