Tasarruf edebilenlere yönelik servet transferi olduğu ve gerçek bir kamu hizmetinin karşılığı olmadığı yönündeki görüşlere katılıyorum. Ancak… Kur Korumalı Mevduat (KKM) Hesaplarının kamu açıkları, enflasyon ve gelir dağılımı üzerindeki etkileri son dönemde ekonomi gündeminin en önemli konusu haline gelmiştir. Öncelikle KKM uygulamasının adil olmadığı ve zenginlere yani tasarruf edebilenlere bir servet aktarımı olduğu görüşüne ben de katılıyorum. Kamu parasal genişlemesi benim de bu köşemde defalarca dile getirmeye çalıştığım gibi, kamu istihdam ve yatırım harcamalarının artırılmasında ve/veya hane halkları, çiftçiler, öğrenciler gibi toplumun geniş katmanının borçlarının tasfiyesi yönünde kullanılması çok daha yerinde bir tercih olacaktır. Gelir dağılımının bu biçimde daha da bozulması elbette önemli bir sorundur ve des-enflasyon sürecine girilmesini geciktirebilecektir. Bununla birlikte iki hafta önceki yazımda KKM tarafından desteklenmeye çalışılan örtük sabit kur sisteminin sürdürülebilir olmadığını ifade etmiştim. Zira küresel durgunluk ve belirsizlik artarken bizim dış ticaret açıklarımız büyümeye devam etmektedir. Bu durum TL üzerindeki baskının artmasına neden olabilecektir. Bu elbette uygulanmaya çalışılan örtük sabit kur sisteminin sürdürülebilmesini güçleştirecek bir durumdur. Öte yandan KKM kamu açıklarını büyüten ve dolayısıyla parasal genişlemeyi artıran bir mekanizmadır. Artan parasal genişlemenin enflasyona yol açıp açmayacağı ve KKM de bahsettiğim servet transferinin bizim vergilerimiz olup olmadığı bu yazının temel itiraz noktalarıdır. Gerek yazılı, gerek görsel gerekse sosyal medyada KKM sahiplerine yapılan ödemelerin bizim vergilerimizle karşılanacağı ve oluşan parasal genişlemenin enflasyonu daha da hızlandıracağı görüşü ağırlık kazanmış görünmektedir. Bu yazı ise kamu açıklarının söylendiği kadar büyük problem olmadığı düşüncesine dayanmaktadır. RİCARDOCU DENKLİK Ricardocu denklik konusu bu tartışmalar için doğru zemini oluşturmaktadır. Ricardocu Denklik görüşü, kamu açıklarının borçlanma ile finansmanı durumunda ilerde vergilerin artacağını öne sürmektedir. KKM özeline girersek bu biçimde oluşan parasal genişlemenin kaynağının ilave vergi artışları olacağı öne sürülmektedir. Yani tasarruf sahiplerine kamu tarafından yapılacak ilave ödemelerin bizim vergilerimizle karşılanacağı, yoksuldan zengine doğru bir gelir-servet transferi olacağı iddia edilmektedir. Ancak kamu açıklarının borçlanma ile finansmanının ilerde vergilerde bir artışa yol açacağı iddiası ülke tecrübeleri dikkate alındığında doğrulanamamaktadır. Kamu açıkları arttığında bireysel tasarrufların artacağı harcamaların kısılacağı düşüncesine yönelik somut kanıtlar yoktur. Özellikle bizim gibi düşük gelirli ülkelerde bunun tam tersi sonuçların çıkacağını söyleyebilirim. Söz konusu iddialar Ortodoks ekonominin konjonktür karşıtı maliye politikalarının etkin olmadığı düşüncesine dayanmaktadır. Bu düşünce mali alan kavramına dayanmaktadır. Örneğin Reinhart ve Rogoff (2010, Growth in A Time ofDebt) çok tartışılan ve çürütülen makalelerinde gelişmiş ülkelerin kamu borç stoku/gsyh rasyosunun %90’nınaz gelişmiş ya da gelişen piyasa ekonomilerinde ise %30’nın üzerine çıkılmasının makroekonomik istikrarı olumsuz etkileyeceği savunulmuştur. Söz konusu rasyonun %200’ün üzerine çıktığı Japonya dâhil bu kurula uyan pek az gelişmiş ülke kalmıştır. Üstelik iddia edilenin aksine kamu açıkları yatırımları teşvik edicidir ve özel sektör bilançoları üzerindeki etkisi olumludur. Türkiye özelinde kamu borçları açısından asıl endişe verici olan kamunun $200 milyarı geçen döviz borçlarıdır. Ülke riskimiz asıl büyüten sorun kamunun bilançosunun Dolarize olmasıdır. Koşullu yükümlülüklerin dövize endeksli olması da problemi büyütmektedir. Kamu borçlarının kendisi değil ama kompozisyonu esas sorundur demek istiyorum. KAMU AÇILARI VE ENFLASYON Bir başka iddia ise KKM ödemelerinin yaratacağı ilave kamu açıklarının parasal genişleme olduğudur. Bu elbette böyledir. Ancak bu iddianın devamında oluşan parasal genişlemenin enflasyonu daha da arttıracağı yani klasik miktar kuramının geçerli olacağı düşüncesi vardır. Ben bu ikinci görüşün böyle olamayabileceğini düşünüyorum. Çünkü KKM kazançları mal ve hizmet harcamaları için kullanılmaz ve başka finansal araçların satın alınımında kullanılırlarsa ya da yeniden KKM olarak tutulurlarsa enflasyonu arttırmayacaklardır. Ancak elbette bu ilave kazançlar fiziki döviz talebine ya da döviz mevduatına dönerlerse TL’nin değer kaybetmesine neden olarak enflasyon üzerine baskı yaratabileceklerdir. Toparlayacak olursak KKM kendisi bir politika değil bir politika aracıdır. Politikanın kendisi politika faizinin düşük tutularak ranta dayalı büyümenin devamını sağlamaya çalışmaktır. Ayrıca borçlarını çevirebilmek için kredi dışında alternatifleri olmayan küçük sanayinin ve/veya bilançoları bozuk işletmelerinin iflas risklerini azaltmaktır. Bu politika daha önce yazdığım gibi kurların istikrarlı olmasını gerektir. Dolarizasyon artışının enflasyonu nasıl hızlandırdığını 2021 Aralık ayında çok acı biçimde yaşadık ve yaşıyoruz. KKM kuru istikrarlı tutmak ve enflasyon ilişkisini azaltmak için uygulanan örtük sabit kur (sürünen parite) sistemi için gerekli olan rezervleri biriktirme aracıdır. Tekrar ediyorum artan dış açıklar ve küresel belirsizlikler nedeniyle sürdürülemez olduğunu iki hafta önceki politikyol’daki köşemde belirtmiştim. Tasarruf edebilenlere yönelik servet transferi olduğu ve bu bakımdan gerçek bir kamu hizmetinin karşılığı olmadığı yönündeki görüşlere (Murat Batı) katılıyorum. Ancak bu yazımda KKM ödemelerinin vergi ve enflasyon artışı getireceği düşüncelerinin tartışmalı olduğunu dile getirmek istedim.