CHP’de belli bir değişim talebi var. Kılıçdaroğlu’nun burada bu değişim talebinin önünü açmak düşüyor. Bu kendisine rağmen bir değişim olmamalıdır. Ve kim aday olursa olsun, bu değişim lider eksenli değil belli bir ideolojik ortaklığa dayanan bir kadro hareketi olmalıdır
Tüm gözler Kemal Kılıçdaroğlu ve onun vereceği iki kararda.
İlki CHP olağan kurultayının yerel seçimlerden önce mi, yoksa mı yapılacağı.
İkincisi de Kılıçdaroğlu hangi tarihte yapılırsa yapılsın, kurultayda aday, olup olmayacağı.
Eğer Kılıçdaroğlu’nun Sözcü TV’deki açıklamalarını referans alacaksak bu soruların cevabını biliyoruz.
İlk sorunun cevabı belli; olağan kurultay yerel seçimlerden önce yapılacak.
İkinci sorunun cevabı da; Kılıçdardaroğlu aynı programda aday olmayacağını, aday gösterilirse durumu değerlendireceğini ifade etti.
Yukardaki iki cevap da, açıkça ifade etmek gerekiyor ki, konjoktürel. Yani karar anı geldiğinde, mevcut siyasi konjoktür değerlendirilir ve sonuçta programda söylenenden farklı kararlar verilebilir.
***
Bir önceki yazımda
“Eğer CHP’de bir değişim olacaksa bu, Kılıçdaroğlu’na rağmen değil onunla olmak durumundadır.” tespitini yapmıştım.
Burada “onunla olmak” kavramı, daha çok onun liderliğinde, onun partinin önünü açması anlamındadır.
Neden?
Çünkü, CHP’deki değişim kesintiye uğramadan devam etmelidir.
Açalım.
Biraz geriye gidelim, 1992’de yeniden kurulan Deniz Baykal liderliğindeki CHP’nin izlediği politikalarla, Kemal Kılıçdaroğlu’nun lider olduğu 2010 sonrası izlediği politikalara baktığımızda; aynı adla ama iki farklı partiden söz ettiğimiz görülecektir.
Kılıçdaroğlu’nun izlediği politikanın temel bir kabulü vardır; Tarihsel açıdan –özellikle tek parti dönemi- CHP’nin, toplumun bazı kesimlerinde geçmişten gelen ağır yükleri, siyasi bagajları vardır. Özellikle de muhafazakâr kesimde.
Bunu da kendi kişisel tarihinden olsa gerek en iyi bilenlerden birisi bizatihi Kılıçdaroğlu’nun kendisidir.
Ki, Kılıçdaroğlu’nun son yıllarda özellikle bu kesimle kurduğu ilişkinin temeli de, bu tarihsel yürük yarattığı algıyı köklü biçimde değiştirmekti.
Kılıçdaroğlu izlediği bu politikasıyla hayli mesafe de aldı.
Sadece bu kesimle değil, Kürtler başta olmak üzere, milliyetçiler gibi farklı kesimlerle ilişki kurdu. Kendisini ve değişen partiyi anlatmaya çalıştı.
Kılıçdaroğlu’nun dönüştürmek istediği partiyi, parti içinde yakın çalışma arkadaşları başta olmak üzere örgütlere yeterince anlatamaması. Yani CHP’deki değişim mikro düzeyde Kılıçdaroğlu ile sınırlı kaldı. Makro düzeyde örgüt ve tabana ulaşamadı.
***
Ancak bunda yeterince başarılı olamadı.
Kılıçdaroğlu’nun bu hedefinin siyaseten başarısız olmasında iki temel neden var.
İlki, Kılıçdaroğlu’nun dönüştürmek istediği partiyi, parti içinde yakın çalışma arkadaşları başta olmak üzere örgütlere yeterince anlatamaması. Yani CHP’deki değişim mikro düzeyde Kılıçdaroğlu ile sınırlı kaldı. Makro düzeyde örgüt ve tabana ulaşamadı.
Ama hemen ifade edelim ki, bu durumun sorumlusu da bizatihi kendisidir.
Çünkü, partiyi yönetme noktasındaki tercihi yakın çalışma arkadaşlarıyla ideolojik bir ortaklaşma, ekipçiliği değil parti için “denge” arayışını önceledi. Ve o yüzden yalnız kaldı.
İkinci temel neden ise, bu dönüşümü yukardan aşağıya parti için kurumsal araçlarla yeterince anlatamamasıdır. Yani mikro düzeyde yaşanan değişimin, makro düzeye taşınamamasıdır.
Bugün Kılıçdaroğlu’nun yaşadığı en büyük sorun budur.
Ve aldığımız bilgiler önümüzdeki aylarda Kılıçdaroğlu’nun içeriye, örgütlere dönerek bu açığı gidermek, partideki değişimi örgütlere anlatmak istediği yönünde. Açıkçası bu geç kalınmış olumlu bir adımdır.
Bunlar içsel nedenler.
Kılıçdaroğlu CHP’de önemli siyasal dönüşümler başarmış olsa da; gelinen noktada başlattığı bu değişimin sürmesi yine kendisinin vereceği kararlara bağlıdır.
***
Bir de dışsal bir neden var.
O da Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’nun izlediği siyasetin etkisini görmesi.
Bu yüzden Erdoğan, son yıllarda öncesinde izlediği kimlik siyasetini derinleştirdi.
Nitekim son yıllarda Erdoğan, en çok mütedeyyin, muhafazakârların kazanımlarının kaybedileceği, sosyal yardımların kesileceği, başörtüsünün yasaklanacağı gibi Kılıçdaroğlu’nun açılmak istediği tabana yönelik kara propagandaya sarıldı ve bunu hiç bırakmadı.
***
Sonuç olarak Kılıçdaroğlu büyük bir siyasi sorumlulukla karşı karşıyadır.
Evet, Kılıçdaroğlu CHP’de önemli siyasal dönüşümler başarmış olsa da; gelinen noktada başlattığı bu değişimin sürmesi yine kendisinin vereceği kararlara bağlıdır.
Burada hemen şunu ifade edelim, seçim sorumluluğunu sadece Kılıçdaroğlu’na yüklemek ve bir tek onu eleştirmek de açıkçası iyi niyetli değildir.
Kılıçdaroğlu’nun bugüne kadar yaptıklarını, yaşını ve en önemlisi CHP tarihinde bir iz bırakmak istiyorsa –kendisi sayesinde siyaseten bir şeyler olan insanların söylemlerini bir yana bırakarak- yapması gereken; CHP’de yaptıklarını, yapmak istediklerini anlatan bir manifesto ile ortaya çıkmak; seçim başarısızlığı konusunda özeleştiri yapmak, olağan kurultayı yerel seçim öncesine çektiğini açıklayarak partinin önünü açmak olmalıdır.
Eğer bu yapılmayacaksa, yapılması gereken parti yönetiminin ideolojik olarak yenilenmesi, genişletilmesi, çoğulculaştırılması ve katılımcı sürecin işletilmesi gerekiyor.
Partide değişim isteyen herkesin bir biçimde bu yeni dönemin parçası olup, ortak akıl işletilmelidir.
Bu kendisine rağmen bir değişim değil, kendisi ile dönüşümün devam etmesi demektir.
Ve kim aday olursa olsun, bu değişim lider eksenli değil belli bir ideolojik ortaklığa dayanan bir kadro hareketi olmak durumundadır.
Bu 31 Mart 2024 yapılacak yerel seçimler için de büyük bir moral olur.
Eğer bugünlerde böyle bir adım atmazsa bu dönemde en çok yıpranan bizatihi kendisi olur. Bu ise bugüne kadar kazandığı siyasi itibarın yok olması demektir.
Bu da bugüne kadar yaptıklarının anlamını yitirmesi olur.