Kılıçdaroğlu ortalama yüzde 25 oyu ile 2019 yerel seçimlerinde yüzde 50+1’lik başarı elde etti. Elbette bunda “herkesle konuşabilmesi”nin büyük payı var. Ama bunu sadece kurduğu ilişkilerle değil, CHP'nin özeleştirisini yaparak da başarmaktadır. İster sevin, ister sevmeyin Kemal Kılıçdaroğlu pek çok özelliği ile özel bir siyasetçi. Son yıllarda adeta siyasi mimarlığını yaptığı muhalefet bloğuyla elde ettiği başarı ile pek çokları onu siyasetçiden çok artık bir devlet adamı olarak da kabul ediyor. Gerçekten de yeni sistemle ile birlikte Kılıçdaroğlu, ortalama yüzde 25 oyu ile 2019 yerel seçimlerinde yüzde 50+1’lik bir siyasi başarı elde etti. Elbette bunda, kendi ifadesi ile “herkesle konuşabilmesi”nin büyük payı var. Evet Kılıçdaroğlu herkesle konuşabiliyor. Çünkü bunun bir seçenek değil bir zorunluluk olduğunun farkında. Ancak farklı olanla konuşabildikçe, karşılıklı değişime açık olundukça ortak bir gelecek kurulabileceğini biliyor. Ve bu yolda emin adımlarla ilerliyor. SADECE SON DÖNEM DEĞİL Diğer yandan Kılıçdaroğlu’nun siyasi başarısını sadece son döneme yani kurduğu ittifaka ve süren ittifak görüşmelerine indirgemek de kendisine büyük haksızlık olur. Nitekim genel başkan seçildiği 21 Mayıs 2010’dan bu yana CHP’de izlediği politikalara, yaptıklarına bütünlükçü bir bakış, Kılıçdaroğlu’nun başarısını görmeye yeter. Bu başarının temelinde CHP’yi dar laik seçmen çevresinin dışına çıkararak, partiyi farklı toplumsal kesimlerle buluşturma, bu farklı toplumsal kesimlerin CHP hakkındaki önyargılarını kırma ve oylarını alabilme noktasına gelmek vardır. Kılıçdaroğlu bu başarıyı sadece izlediği politikalarla, kurduğu ilişkilerle değil aynı zamanda geçmişe yönelik özeleştiri yaparak da başarmaktadır. Bunun iki örneğini geçtiğimiz hafta gördük. Önce Adana’da Dünya Avşarlar Kültür ve Dayanışma Derneği’nin 4. kuruluş yıldönümüne katıldığı toplantıda Kılıçdaroğlu, partisinin Türkiye’de çok kusuru ve kabahati olduğunu belirterek, “Gerçeği konuşalım. Bir başörtüsü meselesini Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel meselesi haline getirdik. Sana ne kardeşim! Kadın ister başörtüsü takar, ister takmaz. O kız çocuğumuz üniversiteye gidiyor mu, okuyor mu, imkanını sağlıyor muyuz? Derdin o olmalı. Çocuklarımız okumalı, bilimi öğrenmeli ve hayatı sorgulamalı” diyebilmiştir. Yine Karar TV’de Taha Akyol ve Elif Çakır’ın sorularını yanıtlarken; “Bizim muhafazakâr dünyayla helalleşmemiz lazım, eksiğimiz var, oturup konuşmadık, derdinizi dinlemedik, Ankara’da oturduk durduk. Şimdi bu yıkılıyor ama karşılıklı güven de oluşmaya başladı. Ama belli bir zaman dilimine ihtiyaç var. Dindar kesim de ülkenin gidişatından rahatsız. Onlar da değişim istiyor. Bütün mesele karşılıklı güveni oluşturmak” ifadelerini kullanabilmiştir. Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışları ve izlediği bu politikaları, azalan biçimde parti içinde ve laik çevrelerde CHP’nin sağcılaşması, AK Parti’yi taklit etme olarak yorumlanmaktadır. Bu eleştirilerin abartılı ve kasıtlı olduğunu sanırım söylemeye gerek yok. KILIÇDAROĞLU’NUN SİYASAL YALNIZLIĞI Kabul edelim ya da etmeyelim, kurucu parti olmaktan gelen ağır bagajları vardır CHP’nin. Bunu dönemin koşullarına, imkanlara vs bağlayarak açıklamak mümkün olabilir. Ama sorun bu geçmişin esiri olmaktan kurtulabilmektir. Ki, Kılıçdaroğlu da bunu başarmaktadır. Hayata ve siyasete soldan bakan bir olarak yıllar önce CHP’nin geçmişin ağır bagajlarından kurtulmasının iki temel şartının yani redd-i miras ve/veya özeleştiri olduğunu yazmıştım. Ancak Kılıçdaroğlu’nun genel başkan olduktan sonra yaptıkları, izlediği siyaset, izlediği yol ile bu ikisi yapılmadan da geçmişin bagajlarından kurtulma imkanının olduğunu hepimize göstermiştir. Bugün Kılıçdaroğlu, Türkiye’yi ikinci kez inşa eden ve yeniden kurma yolunda emin adımlarla yürüyen lideri durumundadır. Kılıçdaroğlu’nun bu açıdan temel sorunu onun siyasal yalnızlığıdır.