Türkiye için, CHP ve liderinin toplumsal kesimleri dinleyerek yaptığı helâlleşme çağrısı, farklılıklar içinde birlikte yaşama, toplumsal uyum ve birlikte yaşama kültürünü güçlendirme ve eşit vatandaşlık çağrısı olarak da okunmalıdır.  Kemal Kılıçdaroğlu, “Helâlleşme” çıkışıyla çok önemli ve ciddi sonuçları olacak bir adım attı. Kılıçdaroğlu’nun helâlleşme çıkışı, yıkıcı ekonomik ve toplumsal sorunlar yaşadığımız bir zamanda, siyasi ve kamusal gündemin ve tartışmanın merkezine oturdu.  Bu konumunu sürdürecek gibi gözüküyor. Kılıçdaroğlu, iki önemli noktayı vurgulayarak helâlleşme çıkışına açıklık getirdi. Birincisi; toplumun tek bir kesimi değil, fakat sorun yaşamış, dışlanmış, ötekileştirilmiş tüm kesimleriyle helâlleşme istediğini; helâlleşme önerisinin farklı kesimlerle yaptığı toplantılarda ortaya çıkan bir öneri olduğunu ve toplumdan gelen bu öneriyi ciddiye alarak kamusal alana taşıdığını söyledi. Bu netleşme önemliydi.  Sadece helâlleşmenin içeriği ve anlamını netleştirmedi, aynı zamanda, helâlleşme tartışmasının merkezi gündem olma konumunu güçlendirdi. Murat Aksoy’un, PolitikYol’da bu konuyla ilgili önemli yazısında vurguladığı gibi helâlleşme çağrısı, yıkıcı kutuplaşma sorunu yaşayan, ayrışmış kimliklere savrulmuş ve bölünmüş toplum Türkiye’ye yapılan “toplum olma” çağrısıydı. Aksoy’un, “Kılıçdaroğlu, Türkiye’yi toplum olmaya çağırıyor” teşhisine katılıyorum Modernleşme ve uluslaşma tarihi boyunca “cemaatten topluma geçişini tamamlayamamış”, yıkıcı kutuplaşma ve cemaatçi kimliklere savrulmayla derinleşmiş Türkiye için, CHP ve liderinin toplumsal kesimleri dinleyerek yaptığı helâlleşme çağrısı, farklılıklar içinde birlikte yaşama, toplumsal uyum ve birlikte yaşama kültürünü güçlendirme ve eşit vatandaşlık çağrısı olarak da okunmalıdır. Bu yönüyle de helâlleşme yıkıcı kutuplaşma sorunun çözümü için önemli bir adım, eşit vatandaşlığa dayalı bir toplum olma olasılığı için de ciddiye alınması gereken bir çağrıdır. Zaten bu yönü çok önemli olduğu için ciddiye alındı. Helâlleşme, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, AK Parti ve yakın çevresinin ana gündemi oldu, olmaya da devam ediyor. Yapılan açıklamalar, yazılan köşeler, TV programları ve sosyal medya içinde birinci gündem maddesi. Daha da önemlisi, helâlleşmeye karşı yapılan eleştirilerin zayıflığı ve zorlanmalar da Kılıçdaroğlu’nun attığı adıma kritik önem ve stratejik boyut kazandırıyor. Muhalefet ekosisteminden gelen destek ve olumlu tepkileri de vurgulamamız gerekir.  Siyasi, kamusal ve akademik alanda olumlu ve ciddi bir geri dönüş ortaya çıktı.  Özellikle, Selahattin Demirtaş’ın PolitikYol’da yayımlanan yazısında helâlleşme çağrısına verdiği güçlü desteğin, diğer partilerin ve HDP’nin de helâlleşme açılımı yapması gerektiğini vurgulamasının öneminin altının çizilmesi gerekir. Kılıçdaroğlu’nun helâlleşme çağrısına açıklık getiren ikinci önemli vurgusu, yolsuzluklardan kayırmacılıktan, hukuksuzluktan, şiddet uygulamalarından hesap soracağını söylemesi, dolayısıyla helâlleşmenin hesaplaşmayı engellemediği açıklamasıdır.  Zarar görmüş kesimlerle helâlleşirken, kendi çıkarları için hukukun dışına çıkıp zarar verenlerle de hesaplaşılacaktır.
Selahattin Demirtaş’ın PolitikYol’da yayımlanan yazısında helâlleşme çağrısına verdiği güçlü desteğin, diğer partilerin ve HDP’nin de helâlleşme açılımı yapması gerektiğini vurgulamasının öneminin altının çizilmesi gerekir.
Hesaplaşma rövanşizm değildir; aksine, demokrasiyi, demokratik hukuk normlarını ve uygulamasını güçlendirileceği sözünün verilmesi olarak görülmedir. Hesaplaşma, helâlleşme ile birlikte, Türkiye’nin kurumlar, aktörler ve kültür boyutları içinde, “adil, şeffaf, hesap verebilir, sorumlu ve demokratik yönetime” geçmesinin ön koşullarından biridir. Helâlleşme ve hesaplaşma, bu anlamıyla, Türkiye’ye yapılan “toplum olma ve yeniden demokratikleşme” çağrısıdır. Bu noktaya kadar, helâlleşme üzerine düşüncelerimi paylaşmakla birlikte, söylediklerim biraz da bu konuda ciddiye alınması gereken söylenenlerin ve yazılanların tekrarı da oldu. Bununla birlikte, Kılıçdaroğlu’nun helâlleşme/hesaplaşma çağrısının, toplum olma ve demokrasiye geçiş noktalarına eklenebilecek önemli ve üçüncü bir boyutunun olduğunu daha düşünüyorum. Bu boyutta, yaklaşmakta olan ve 2022 erken olarak ya da 2023 Haziran’da zamanında yapılacak seçimlerle ilgili: CHP ve muhalefet ekosistemi, Helâlleşme/hesaplaşma çıkışıyla sadece hükümetin hatalarını dile getiren bir muhalefet olmadığını, daha da önemlisi Türkiye’yi daha iyi, vicdanlı, adaletli ve demokratik yönetme iddiasını taşıdığını toplumla paylaştı. Diğer bir deyişle, seçime giden Türkiye’de, helâlleşme/hesaplaşma çıkışıyla yeni bir döneme girmiş olduk: “güçlendirilmiş parlamenter sistem”, “ekonomik reform” çıkışlarından sonra bu çıkışla muhalefet, Türkiye’yi yönetme iddiasına “farklılıklar içinde birlikte yaşamak ve eşit vatandaşlık temelinde toplum olma” çağrısını da eklemiş oldu. Bu çağrı uygulamaya sokulacak mı, başarılı olacak mı, göreceğiz: ama, çağrının kendisi bile muhalefete gündem yaratma gibi ülkeyi daha iyi yönetme iddiasında olma şansını veriyor. Aktif ve Türkiye’yi yönetme iddiasını inandırıcı ve güçlü bir sesle dillendiren muhalefet dönemi başlamış olabilir. 2022 ya da en geç Haziran 2023’de yapılanacak Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento Seçimlerinde Cumhur İttifakı ve Millet İttifakının toplumsal destek temelinde neredeyse kafa kafaya gelmeleri; DEVA, Gelecek, HDP başta olmak üzere bugün muhalefet eko sisteminde yer alan partilerle birlikte muhalefetin her iki seçimi de kazanma şansının giderek artması, helâlleşme/hesaplaşma çıkışını yaklaşmakta olan seçimler temelinde de önemli kılıyor. Bu seçimlerde iktidar ve yönetim değişikliği olasılıkları birlikte ve bağlantılı olarak tartışılıyor. Helâlleşme, eğer inandırıcı olarak uygulamaya sokulursa, Türkiye’nin toplum olması sadece yeterli değil ama gerekli bir boyut olarak gerçekleştirilirse ve muhalefet ekosisteminin tüm aktörleri tarafından Yeni Türkiye vizyon ve hikayesinin kurucu ögelerinden biri olarak kabul edilirse, başarılı olma potansiyeli taşıyacaktır; ki bu potansiyel yaklaşan seçimleri kazanmakla da ilişkilidir.