Kemal Bey’in helâlleşme çağrısını yerinde buluyorum. Kendisinin, başörtülü kadınların haklarıyla ilgili açıklamasını da samimi buluyorum. CHP iktidar olursa bu anlamda bir sorun yaşanacağımızı da düşünmüyorum. Kemal Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirdiği “Helâlleşme” ile ilgili bir şeyler yazmak istedim. Helâlleşme mi, hesaplaşma mı bahsine değinmeyeceğim. Yaşım ve yaşadıklarım itibarıyla bu hususta konuşma hakkına sahip olduğumu düşünüyorum. Kemal Bey’le, Ali Kırca’nın hazırlayıp sunduğu Siyaset Meydanı isimli programında tanışmıştım. 2010 yılı filandı. 10 kişilik Halk Meclisi katılımcılarından biriydim. Başörtüsü tartışmalarının yoğun olarak yaşandığı bir seçim öncesiydi. Tabiatıyla Kemal Bey’e konuyla ilgili düşüncelerini sormuştuk. O gün verdiği cevap kamuoyunu tatmin etmemişti. Elbette bunda CHP yöneticilerinin içinde “ikna odasının” fikir babalarının olması da etkiliydi. Hâliyle kadınlar, başörtülü hemcinsleri işlerini kaybetmesin diye özellikle yerel belediye seçimlerinde Ak Parti’ye oy verdiler. Helalleşme mevzusuyla ilgili bir programa katılan Gazeteci Levent Gültekin’in “Başörtülülerden ne kadar özür dilenmesi gerekiyorsa, başörtülülerin de ülkeden özür dilemesi gerekiyor. Onların oylarıyla insanların hayatı mahvoldu.” sözlerini duyunca “saçmalama” olarak değerlendirdiğimi not düşmek istiyorum. Zaman zaman sol görüşlü arkadaşlar, Ak Parti’yi hiç desteklememiş olmalarının kendilerini haklı çıkardığını ifade ederler ve bunu öngörülü olmalarına bağlarlar. Bir dönemi yargılarken o zamanın koşullarıyla değerlendirmek gerekir. Bırakalım Ak Parti’yi filan… Herkes kendine samimi olarak şu soruyu sorsun: “Eğitim ve çalışma hakkı elinden alınacak veya yaşam tarzı tehdit altında olduğunu hisseden biri ne yapar?” Bu hususta konuşulacak çok mevzu var, en iyisi biz konumuza dönelim. Kemal Bey’in helâlleşme çağrısını yerinde buluyorum. Kendisinin, başörtülü kadınların haklarıyla ilgili açıklamasını da samimi buluyorum. CHP iktidar olursa bu anlamda bir sorun yaşanacağımızı da düşünmüyorum. Böyle düşünmemde; zaman içinde CHP’li yöneticilerin başörtüyü “Cumhuriyet için tehlike olarak görme” düşüncesini bırakması, parti içinde başörtülü kadınların da görev alması ve özellikle İstanbul, Ankara gibi CHP’li Büyükşehirlerde başörtülü kadınların hak kaybına uğramaması da büyük etken. Bu sözlerime yoğun bir şekilde itiraz geleceğini ve geliş cümlelerini de tahmin edebiliyorum. Bakın, ne diyeceğim… Velev ki, Kemal Bey başkanlığında CHP iktidar oldu ancak sözünde durmadı. Ve ben de hayal kırıklığına uğradım. Tabii ki de oturup ağlayacak değilim. Dün başörtü yasağında ne yaptıysam yine onu yapacağım; itiraz edeceğim, sonuna kadar mücadele edeceğim. Neticede yaşayacağım hayal kırıklığı, bugün yaşadığımdan fazla olmayacaktır. Zira dün başörtülü olarak yaşadığımız ötekileştirilmenin âlâsını bugün kendi içimizde yaşıyoruz. Dün omuz omuza mücadele ettiğimiz arkadaşlıklarımızı, bugün siyasi görüş ayrılıklarımıza kurban ediyoruz. Siyasi görüşümüz farklı diye birbirimizin düğününe gitmiyoruz, başsağlığı dilemiyoruz... Gün geçtikçe tüketerek ve tükenerek birbirimizden uzaklaşıp yalnızlaşıyoruz.
Başı örtülü veya başı örtüsüz fark etmiyor; bizler, erkekler tarafından öldürülüyoruz. Ülkece konuşup ivedilikle çözüm bulmamız gereken en önemli meselemiz budur.
Millet olarak, huzursuz olmak için bir gerekçemiz her daim var. Bunun için herhangi bir “dış mihraka” da ihtiyacımız yok çok şükür, biz bize yetiyoruz (!) Her siyasi dönem bir mağdur yaratıyor. Bu çok yorucu ve bizi geri bırakan bir şey. Bu şekilde ilerleyebilmemiz mümkün değil. Başörtüsünün sorun olmaktan çıkmasını istiyorum. Kadınlar hayat tarzlarıyla ilgili endişe duymadan yaşasın istiyorum. Gerçi bırakın hayat tarzımızla ilgili endişe yaşamayı, hayatta kalma endişesiyle mücadele ediyoruz. Genç kadınlar, “Artık paranoyak olduk. Yolda ‘Acaba arkamızdan biri mi geliyor, bizi mi takip ediyor?’ diye korkuyla yürüyoruz.” diyorlar. Başı örtülü veya başı örtüsüz fark etmiyor; bizler, erkekler tarafından öldürülüyoruz. Ülkece konuşup ivedilikle çözüm bulmamız gereken en önemli meselemiz budur.