Selahattin Demirtaş Kürt meselesinin ne başını ne sonunu oluşturur. O bir ara durağında yer almıştır. Ona 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti meselesinin bütün sorumluluğunu yüklemek, AKP’nin son dönemde MHP aklıyla keşfi olmuştu. Helalleşme üzerine yazdığım yazının Politikyol’da yayımlanmasından hemen sonra, neredeyse eş zamanlı olarak Selahattin Demirtaş’ın aynı konuya dair analizi yine Politikyol’da gündeme girdi. Aklın yolu tabii ki bir… Özellikle “helalleşmenin” karşı tarafa teminat verme olduğu konusunda neredeyse birebir aynı sözcükleri kullanmamıza hem sevindim hem de bundan umut duydum. Selahattin Demirtaş’ın analizinin önemli bir kısmını özeleştiriye ayırması ise, ülkeyi illet/zillet diyerek bölenlerin yüreğine indirecek cinsten. Helalleşmenin özeleştiri boyutunu ben şu cümle ile dile getirmiştim: “Helalleşme Teklifi dar anlamda bir eleştiri, geniş anlamda bir özeleştiridir.” Demirtaş da özeleştiri babında söyledikleri ile helalleşmenin hangi tarafında durduğunu açıkladı. Benim uzun zaman önce yazdığım bir yazıda belirttiğim üzere, Selahattin Demirtaş Kürt meselesinin ne başını ne sonunu oluşturur. O bir ara durağında yer almıştır. Ona 100 yıllık Türkiye Cumhuriyeti meselesinin bütün sorumluluğunu yüklemek, AKP’nin son dönemde MHP aklıyla keşfi olmuştu. Demirtaş bu durumun yersizliğini şu cümleyle açıklayıp hemen ardından özeleştiri bahsine giriyor; “Evet, sorunları biz yaratmadık, sorunların kaynağı biz değiliz.” Sorunların kaynağı olmadığı aşikâr olan Demirtaş’a karşı, PKK kurucusu Abdullah Öcalan’ı dahi tercih etmede tereddüt göstermeyen iktidar blokunun tavrı göz önüne alındığında bu iki cümlenin anlamı yerli yerine oturuyor. Bu yalın gerçeğe karşın yıllardır hapiste tutulan Demirtaş, bu durumun oluşumunda bizatihi kendisinin de yer aldığı yanlış konumlamayı teşhis ve tespitte tereddüt etmiyor: “Çözümsüzlükten beslenenlerin ekmeğine yağ sürmemiş olurduk. Kendi adıma bu sorumluluğu her zaman kabul ettim. Kimlik siyasetini aşarak toplumun tamamını kucaklamayı başarmalıydık. Şiddetin tümden devre dışı kalması için öne çıkmalıydık.” Helalleşmenin özeleştiri başlığı altında bir siyasetçinin bu sözlerinden ötesi olamaz. Bu sözler, bir taraftan hala HDP içinde dahi hangi sebeple olursa olsun kimlik siyasetine oynayanlarla mesafeyi belirtirken, diğer tarafta özellikle Nedim Şener gibilerin başını çektiği “zilletçi” kesime de ağır bir ders vermektedir. Demirtaş kimlik siyasetinin değil kolektif bir demokrasinin içinde yer almanın taahhüdünü ve onayını vermiştir: “Halkımızın haklı taleplerini daha doğru bir dille anlatmayı başarmalıydık. Bize yönelik ağır saldırılara rağmen barış politikalarını hayata geçirmeliydik. Bunlar bizim hatalarımızdır. Bizden dolayı incinmiş milyonlarca insan da var. Dolayısıyla helalleşme sorumluluğumuz. Özür dileyebilmek zayıflık değil, erdemdir.” Demirtaş’ın bu sözlerinden sonra bu ülkede onu hapiste tutmaya devam etmek, hapse yollamaktan kat be kat daha ağır bir mesuliyete dönüşmüştür. Demirtaş, ‘helalleşme hataların tekrarını önlerken hesaplaşmanın hataların zararını tazmin etmek olduğunun’ da altını çiziyor.
Helalleşme bahsinde Kılıçdaroğlu’nun açtığı ortaya Feyyaz Uçar volesi çakan Demirtaş’ın, yazdıklarını herkes son harfine kadar iyi okusun.
Kendi haklılığı AİHM tarafından defaatle tespit edilmiş bir mahkûm olarak, kendi zararının tazmini için değil bu talep. Elbette bu hesap da mutlaka görülmeli, seçilmişlerin haklarını gasp etmenin halk iradesine karşı durmanın bir daha olmaması için bu konu da gündeme gelmelidir. Ama özellikle ülke halkını telafi edilemez ölçüde fakirleştiren AKP’nin ve onu ayakta tutan MHP’nin bu konuda sorumluluktan kaçma şansı olmayacaktır. Türk parası tedavülden kalkmış sikkeye dönüştüyse, bunun helalleşmesi olmaz; hesabı kitabı olur. Ekonominin kitabını yazanlar için bu kitapta çok meseller yer alacaktır. Helalleşme bahsinde Kılıçdaroğlu’nun açtığı ortaya Feyyaz Uçar volesi çakan Demirtaş’ın, yazdıklarını herkes son harfine kadar iyi okusun. Özellikle de HDP’ye oy, gönül, emek verenler okusun. Bu metinden sonra HDP’nin köklerinde hangi acılar olursa olsun, geleceğe umutla bakmak için yapması gerekenlerin şifresi değil yol haritası mevcuttur. Bundan sonra HDP, Türkiye’nin değil Türkiye Partisidir. Bu Yeni Sağ’ın da bağrına basması gereken bir sol oluşumun patlayan tohumudur. Türkiye’de daha da iyimser olmak için artık çok daha fazla sebebimiz var.