- Haklı bir sebep : Geleceğe dair spesifik bir vizyon içeren, iyimser, erişilebilir, henüz yaşanmamış ve kitlelerin kendi çıkarlarını bir kenara koyarak size katılacağı ve yardımcı olmak için hiç bir beklenti içinde olmayacağı bir amaç. Herhangi bir şeye karşı olmak değil, ulaşılması için birlikte olmak isteyecekleri olumlu ve iyimser bir şey. Yoksulluğa karşı olmak değil, her bir bireyin insan onuruna yakışan şekilde yaşam standardını artırmak için savaşmak.
- Birbirine güvenen Takım: İçinde bulunduğu organizasyonda işini aşk ve tutkuyla yapan ve bunu yaparken kendi olan, özgürlüğünü doyasıya yaşarken yaratıcılığını ortaya koyabilen kişilerden oluşan bir takım yaratmak
- Değerli rakipler: Geliştirmeniz gereken yönleri görerek ilham alarak kendinizi geliştirebileceğiniz, hatta değiştirebileceğiniz referans rakipler
- Varoluşsal esneklik: Çağdaş ve güncellikle ilgili fırsatları yakalayarak oluşturulan stratejide gerekkli değişiklikleri yapabilecek çeviklikte olabilmek
- Cesur Liderlik: İlke ve değerlerle hareket ederek popülizme taviz vermeden, arkasında durduğu doğru fikirlerle toplum için uzun dönemli kazanımları savunan liderlik yapmak. Herkese iki anahtar vaat etmemek, ama herkesin iki anahtara sahip olabileceği bir ortam yaratmak. Kim buğdayının tonuna ne veriyorsa 5 TL daha fazla vermemek, Buğday rekoltesini artıracak üretim yöntemlerini ve tarımsal teknolojiyi çiftçinin hizmetine sunacak gerkli organizasyonları yapmak. Bir taraftan müşterilerimizin sağlığını önemsiyoruz diyerek aynı zamanda sigara satan ve sattığı sigaradan milyarlarca TL ciro elde eden şirketler gibi olmamak, eğer sağlığı önemsiyorsak bundan vazgeçecek cesur liderliği göstermek zorundayız.
Kazanmak veya kaybetmek değil oyunda kalmak..
Politikyol
Bunca zorluk altında muhalefetle ilgili dile getirilenler ilginç. Muhalefet ülkeyi yönetmeye hazır mı? Altılı Masa ekonomide neden güven vermiyor? Ben de onlara şunu soruyorum: Şikayet etmek dışında yaptığınız bir şey var mı?
Türkiye siyaseti seçimler yaklaştıkça çok da adil olmayan bir rekabetin içine giriyor. İktidar ve ortağı devlet imkanlarını, hesap verilebilirlikten uzak, keyfi düzenlemelerle yasal hale getirdiler. Mevcut Cumhurbaşkanı, seçime girerken tüm vergi ödeyenlerden toplanan paralarla seçim kampanyası yapabilecek ama muhalefet, özellikle de seçime ilk defa girecek partiler, kendi imkanları ve gönüllülerin desteği ile bu rekabette yer almaya ve iktidarda söz sahibi olmaya çalışıyorlar. Bunun bir demokratik seçim olduğunu söylemek de neredeyse imkansız.
Asıl ilginç olanı bu kadar zorluk altında muhalefetle ilgili dile getirilen ve yazılanlar. Çok başlıklar ve çok değişik bakış açıları söz konusu. Bu başlıklardan bazı örnekler şöyle.
Muhalefet ülkeyi yönetmeye hazır mı?
Muhalefet ekonomide neden güven vermiyor?
Altılı masanın ekonomide planı yok. Altılı masa ne yapıyor?
Muhalefetin kendisini anlattığı sınırlı platformlara girerek bilgi almayanların yazdığı başlıkları ben normal karşılıyorum.
Sonra muhalefeti eleştirenlere şu soruları soruyorum.
Mevcut iktidardan ve uyguladığı ekonomik hatta diğer tüm politikalardan memnun musunuz?
Muhalefetin ne söylediği? Ne çözüm önerisi getirdiği hakkında bilgi sahibi misiniz?
Şikayet etmek dışında yaptığınız herhangi bir şey var mı?
Şu noktanın altını çizmekte kesinlikle fayda var. Yapıcı eleştiri ile katkıda bulunan, fikir söyleyen, öneride bulunan ve düşüncelerini paylaşarak bunların hayata geçirilmesi için aksiyon alanlar tam da yaratılması istenen özgürlükçü ortamın unsurları. Ortak akıl olmadan, farklı fikirleri farklı bakış açılarını tartışmadan gelişim gösteremeyeceğimizi çok iyi biliyoruz.
Şu bir gerçek ki ülke yönetimine talip olanlar sadece kendileri ile yarıştıkları, daha iyisine ulaşmak için çaba sarf ettiklerinde etrafındakilerden yardım alacak ve katılımcı bir düşünceyle ülkeyi refah artışına götüreceklerdir. Sen kazandın ben kazandım o kaybetti zihniyeti ile yapılan yönetimlerin şimdiye kadar hiç bir toplumda güven duygusunu tam anlamıyla oluşturamadığını, toplumu oluşturan bireylerin işbirliğini sağlayamadığını gördük. Dünyada birbirine güven duyan ülkelerdeki oranlara bakmanız ne söylemek istediğimin açık bir kanıtı. Güncel verilere göre Türkiye’de %12 oranı son dönemlerde çok daha düşük seviyelere iniyor. Bunu anlamak için yapılan anketler ve çıkan sonuçlara bakmak yeterli.
Parasal ve finansal güç, siyasi rekabette belirli bir yere kadar avantaj sağlayabilir, fakat toplum kendini yönetecek iktidarı seçerken önüne gerçek bir vizyon koyabilecek, hayallerini gerçekleştirebilecek bir yönetimin iş başında olması gerekliliğine gönülden inanıyor. Neden mi? Çünkü içinde yaşadığımız hayat bizim için sonlu olsa da gelecek nesiller için sonsuz bir oyun içinde olduğumuzun bilinci içindeyiz. Bu oyunu bir sonraki seçimi değil bundan sonraki nesilleri düşünerek iktidar olacak bir zihniyetin yönetmesi en kritik nokta.
Yaşadığımız global sistem kuralları, oyuncuları, kaynakları, hikayesi ve senaryosu her yıl, her gün hatta bazı noktalarda her dakika değişen bir platform. Kısaca sonsuz bir oyun içindeyiz. Örneğin Türkiye’nin herhangi bir yıl içinde elde ettiği başarıyı bir sonraki yıl sağlayamamasının neler getirdiğini düşündünüz mü? En basit örneği ile bundan on yıl önce ulaştığımız kişi başı milli gelir bugünkü rakamlarla aynı mı? Değişen teknoloji ve mesleklere Türkiye ne kadar ayak uydurabildi?
Hepimiz gelip geçici olduğumuzu biliyoruz. Ama gönülden inandığımız şeyin üzerinde yaşadığımız toprakların gelecek nesillere daha refah içinde, daha güvenli bir şekilde aktarılabilmesi değil mi? Bunun gerçekleşmesi için yapmamız gereken sonsuz bir oyun içinde olduğumuzun bilincine varmaktır. Sonsuz oyunu benimseyen liderlerin de izlemesi gereken beş temel uygulama vardır.
Yorumlar
Popüler Haberler
Erdoğan'ın asgari ücret paylaşımına yorum yapan kişiye soruşturma
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
Bakan Işıkhan asgari ücreti açıkladı
İstanbul'da deprem meydana geldi
Devlet Memurları Kanunu Teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda kabul edildi
Yaşlılık, emekli ve engelli maaşı alanlar isyanda: 'Geçinemiyoruz'