Kardır yağar, siz insandan haber verin
Politikyol
Neden kar yağışından önce sokak başlarına tuz bırakılmasını ve ihtiyaç olduğu andan itibaren sokak sakinleri olarak buzlanmayı önleyecek o tuzları kullanabileceğimiz bir örgütlenme modelini tartışmıyoruz?
Sanırım, 2004 yerel seçimleri öncesi, gene böyle bir kış günü, kar çok şiddetli yağmıştı.
O zamanlar Çankaya Belediyesi’nde başkan yardımcısı idim.
Ekiplerimiz, aralık vermeden küremişlerdi ama kar yağışı durmadığı için günün sonunda başladığımız yere geri gelmiştik.
Mesainin bitimine az bir süre kala arkadaşlarım “basının amiral gemisi”nin internet sitesinde karla mücadele konusunda aleyhimize bir haber olduğunu söylediler.
Açıp bakmıştım; hakikaten haber olumsuzdu. Üstelik gerçeklerle bağdaşır bir tarafı da yoktu. Bahse konu yer Cinnah Caddesi idi ve bizim sorumluluk alanımızda değildi.
Haberde imzası bulunan kişiyi aradım. Haberin gerçeklerle bağdaşmadığını izah etmek istedim.
İDARE HUKUKU NE YANA DÜŞER, HABER HAKKI NE YANA?
Gazetenin İstanbul bürosunda çalışan muhatabım, kendinden emindi. Habere konu olan bilgileri, o dönem Ankara gazetecileri arasında otorite kabul gören birinden aldığını ve onun verdiği bilgilere güvendiğini söyledi.
Bahsettiği kişiyle aynı okuldan mezunduk.
Niçin böyle bir habere kaynaklık ettiğini anlamakta zorlanmıştım; canım da çok sıkılmıştı.
Hemen oracıkta, gerçeklerle bağlantısı olmayan bir öykü yazdım.
Amacım “çivi, çiviyi söker” atasözünü kanıtlamaktı.
“Şimdi anlaşıldı” diyerek söze girdim.
“Anlaşılan ne?” diye sordu karşımdaki.
Dedim ki “bahsettiğiniz arkadaşı tanırım; İdari Hukuk dersleri çok kötüydü. Demek ki hala idare hukukunu anlamakta zorlanıyor. Bu nedenle şu an kapalı olan yolların hangi belediyenin sorumluluk alanına girdiğini bilememiş.”
“Bu anlattıklarınızı kendisine ileteceğim” demekle yetindi.
Benim de istediğim buydu.
Biraz sonra habere kaynaklık eden kişi aradı beni.
Kendisinin İdare Hukuku dersinden 100 ile geçtiğini söyleyince ben de, boş bulunup, “İdare Hukuku’ndan 100 alan birisinin, Cinnah’ın sorumluluğunun kimde olduğunu bilmesi gerekir” dedim.
Çok kızmıştı; üstelik Ertuğrul Özkök’ün köşesinden bana cevap yazdıracak kadar…
O gün bugündür, hala konuşmaz benimle.
Aslında, habere kaynaklık eden kişinin İdare Hukuku dersindeki başarısına ilişkin hiçbir bilgim yoktu ama gazeteciliğin aynı zamanda “halkın haber alma hakkı” olduğunu unuttuğu açıktı.
İRONİNİN BU KADARI FAZLA AMA…
Kaderin cilvesine bakın ki o habere kaynaklık eden kişi, bugün bir büyükşehir belediyesi adına sağa sola cevap yetiştirmek için canhıraş çabalıyor.
Demek ki ne olursanız olun, gerçeğin eğilip bükülmesine göz yummanız gerekiyor.
Kardır, yağar; yağma anına bağlı olarak, gündelik hayatımızı derinden de etki edebilir. Aslolan, gündelik çıkarlarımıza göre algı oluşturmak değil, gerçeği yalnızca gerçeği dile getirmektir.
Yazılarımı takip eden bilir; şairlerin, sayfalar dolusu yazıyı birkaç dizede anlatabilme becerisine sahip olduklarına inanırım.
Nazım da onlardan biridir; şöyle dizeleştirmiş, bir kış günü yağan karı ve karın etkilediği şehrin durumunu:
“Üflenen bir mum gibi söndü
koskocaman ışıklar
Ve şehir
kör bir insan gibi kaldı
altında yağan karın.”
Demek ki 21 Ocak 1924’de de çok yağmış kar ve bu şiire girecek kadar hissettirmiş kendini.
Şehrin, kar altında öylece kalakalışından tam 98 yıl sonra, 21 Ocak’ta İstanbul, 22 Ocak’ta da Ankara şehri, yağan karın altında kaldı.
“Ne var bunda?” denebilir.
Denmiyor ama çeyrek asrı geçkin bir süredir kar yağar yağmaz, hemen herkes projeksiyonunu belediyelere çeviriyor.
Bu arada başka bir nedenden dolayı “yarası olan varsa hemen gocunuyor” ve hemen “günah keçisi” aramaya çıkıyor.
İşin kötüsü, buldukları günah keçilerini bıraktıkları “arena”da, kendilerine taraftar da bulabiliyorlar; üstelik, “halkın haber alma hakkı”nı savunanlar arasında bile…
Derler ki “küçük insanlar kişileri, ortalama insanlar olayları, büyük insanlar ise fikirleri tartışırlar”.
Habire “kişileri” tartışıyoruz; “kar yağarken İmamoğlu neden balıkçıya gitti?” yahut “kar yağışı sırasında Dikmen sırtlarında gerçekleşen trafik kazası sırasında Mansur Yavaş neredeydi?” gibi ipe sapa gelmez haberlere prim veriyoruz.
Atalarımız, “iğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır” derler.
Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmamayı öğütlüyor bu söz.
Batıralım iğneyi kendimize, o halde…
FELAKET İLE MÜCADELEDE DE KATILIM ŞART!
Belediyelerin meteorolojinin verdiği bilgiler doğrultusunda önlemlerini alması gerekiyor ama bu mudur belediyecilik?
Kar yağarken dahi yolların açık olmasını istemek, ifrattan tefrite uzanan çetrefil bir hikayenin ilk cümlesi gibi gelmiyor mu size de?
Belediyeler önlemlerini elbette alsınlar ama alınan önlemler ile doğanın tepkisi arasındaki uyumsuzluğu neden unutturuyorsunuz ki? Çünkü öyle anlar oluyor ki bütün önlemlerinizi almış olsanız bile kar şehir hayatını olumsuz etkileyebiliyor; “kör bir insan gibi kalıveriyorsunuz” karın altında.
Karın yağıyor olması, gündelik hayatımızı elbette etkiler; nitekim etkiledi de… ama “kaderde, kıvançta, tasada” birlik olmanın anlamını niye unutuyorsunuz?
Sadede gelelim:
Kardır, yağar.
Doğanın kendini hatırlatmasından ibarettir bu.
Hamburger çağının yarattığı “hep bana rabbena” travmasından kurtarın kendinizi.
En fazla bir saat gecikirsiniz, gideceğiniz yere.
Asıl mesele, felaket anlarında sürece dahil olmanın yol ve yöntemlerine kafa yormuyor, demokratik katılımcılık mekanizmasını işletmiyor oluşumuzdur.
Neden kar yağacağının anlaşıldığı andan itibaren yurttaş katılımını mümkün kılabilecek mekanizmaları hiç konuşmuyoruz?
Neden kar yağışından önce sokak başlarına tuz bırakılmasını ve ihtiyaç olduğu andan itibaren sokak sakinleri olarak buzlanmayı önleyecek o tuzları kullanabileceğimiz bir örgütlenme modelini tartışmıyoruz?
Gerçi onu da kaldırdılar ama muhtarları, sadece ilmühaber almak için mi seçiyoruz?
Yurttaş katılımcılığı, şarttır; kar yağarken de, kentimizin geleceğini tartışırken de…
Birincisinde aklımıza gelmiyorsa ikincisinin fanteziden ibaret olduğunu unutmayın.
Ha bir de bu karda kışta, sokakta kalan insanları, hayvanları düşünün.
Yorumlar
Popüler Haberler
Yasadışı bahis operasyonu: Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil'e tutuklama talebi
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Otopsi raporu ortaya çıktı: Rojin'in ölüm nedeni belli oldu