İBB, İstanbul’un kültürel altyapısını güçlendirmek için çabalar içerisinde. Bu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun göreve başladığı dönemden itibaren vizyonunun bir parçası olan kültür politikalarının geliştirilmesi ve kültür varlıklarının gerekli altyapı tesisiyle korunup tanıtılması hedefinin bir uzantısı. Belediyenin son kültürel diplomasi atağına dair İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat ile Politikyol adına Menekşe Tokyay görüştü.
İBB’nin kültürel diplomasi atağı konusunda görüştüğüm Mahir Polat, “
Bir kentin prestiji, sadece ekonomik, sosyal, siyasal güçle temsil edilmez. Kültürel ilişkiler ağı da bir kentin prestijini uluslararası düzeyde görünür yapan çok önemli bir ayaktır. İstanbul’un kendi içinde kültür insanlarının ihtiyaçlarını tespit edecek ve karşılayacak, uluslararası alanda da İstanbul ile potansiyel işbirliklerini geliştirecek bir girişim içerisindeyiz,” diyor.
İlk neolitik ayak izlerinden bugüne dek türlü depremler, tsunamiler, yangınlar, çarpık kentleşmeye ve göç dalgalarına rağmen sarsılmaz ve yenilmez bir zarafete sahip olan İstanbul, kimilerine göre Doğu ile Batı’nın buluştuğu, kimilerine göre ise tacın üzerinde tüm endamıyla duran mücevher...
İstanbul aynı zamanda ülkenin tüm renklerini bir ışık prizması misali yansıtan bir kent...
Üzerine düşen ışığın kırılarak renklere ayrılmasını ve kentin farklı noktalarına yayılarak 16 milyon İstanbulluyu ve kente uğrayan ziyaretçileri aydınlatmasını sağlıyor.
Ama İstanbul bizlere kültürel anlamda bambaşka bir gerçekliği anımsatıyor. Bir kenti var eden, ayakta tutan, bir açıdan da o kentin ürettiği kültürel değerler ve bu değerin kendi içinde sahiplenilmesi, korunması, yaşatılması ve yaygınlaştırılmasıdır.
İstanbul’a bu kentin hak ettiği şekilde davranmak gerekiyor, çünkü tarihiyle, coğrafyasıyla, kimliğiyle, kültür-sanat örgütlenmeleriyle, bu kent bize gerçek anlamda dünya vatandaşı olduğumuzu fısıldıyor her fırsatta...
Oysa, İstanbul Yalnızlığı şiirinde, Ümit Yaşar Oğuzcan’a
“Farz et ki bir bataklığa düşmüşsün
Kader seni bir yerlere doğru çekmekte
Sen istediğin kadar kaç bu yalnızlıktan
Yalnızlık sana gelmekte
O yalnızlıktır günlerin getirdiği
O hüzündür kalan bu günden yarına
Boşuna”
dizelerini yazdırırcasına uzunca bir süredir yalnızdı İstanbul... Kalabalıklar içinde bir yalnızlık. 2010 Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmesinden beri parça parça ve bütünlüklü olmayan girişimlerle bir nevi metalaştırılan bir İstanbul’du...
KÜLTÜREL DİPLOMASİ TRAFİĞİ
[caption id="attachment_235113" align="alignnone" width="768"]
Oxford Üniversitesi Kellogg College Rektörü Sn Jonathan Michie OBE ve Sn Doç Dr Nihan Akyelken[/caption]
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreter yardımcısı Mahir Polat, bir süredir İngiltere’den Fransa’ya, İtalya’ya, İsviçre’ye, Norveç ve Almanya’ya dek birçok ülkede toplamda 16 kültür kurumuyla işbirliği amacıyla kültürel diplomasi alanında yoğun bir temas ve işbirliği içerisinde.
Sürece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da en başından beri yönlendirmesi ve desteğiyle katkı sağlıyor.
Bu işbirliklerinin ve temasların amacı, ciddi bir insan kaynağına ve tarihsel geçmişe sahip olan İstanbul’un kendi kültürel ve entelektüel birikimini, sanatsal kapasitesini yansıtacağı bir alan oluşturmak, çağdaş dünyanın başlıca büyük kentleri arasında yer almasını sağlamak.
İstanbul gibi verimli bir kültürel alanının çoraklaşmaması için İBB, bu kente yeni kültür- sanat işbirlikleri kazandırarak yeşermesini sağlıyor. Çünkü, artık 20. yüzyılın ortasından itibaren kültür ve sanat, milliliği değil, farklı ülkelerden sanatçıların ve müzelerin işbirlikleriyle evrenselliğe giden yolu arzu ediyor.
Bir metropolü küresel ağlarla bütünleştiren de salt her sene kaç milyon turisti çektiği değil, bu turistlere ve kentte yaşayanlara kültürel anlamda neler verebildiği, onları baklava, börek, gece hayatı, Boğaz vapurları hariç kalıcı ve unutulmaz şekilde nasıl besleyebildiği, her defasında yeni bir şeyler söyleyip söyleyemediğidir.
İşte İBB bir süredir,
artık yeni bir şeyler söylemek lazım cancağızım, diyerek uluslararası kültür kurumlarıyla safları sıkılaştırıyor.
Eylül ve Ekim aylarında İsviçre’deki çağdaş sanat kurumu Art Basel ile İstanbul işbirliği için görüşmeler derinleştirildi. Ardından Tate Modern’den Oslo Belediyesi’ne, Norveç Ulusal Müzesi’nden Munch Müzesi’ne, Den Norske Opera&Ballett’den Deichman Library’ye, Berlin Eyalet Yönetimi’ne, Pergamon Müzesi’ne dek birçok önemli kurumlarla görüşmeler yapıldı.
Geçtiğimiz hafta gerçekleşen İngiltere ziyaretinde ise, British Museum-İBB işbirliği; Shakespeare’s Globe - İBB Şehir Tiyatroları işbirliği; British Library - İBB Atatürk Kitaplığı işbirliği ve Oxford University - İBB konferans işbirliği resmi olarak sağlandı.
İNGİLTERE-TÜRKİYE İŞBİRLİĞİ PROJELERİ ARTACAK
Bundan sonra da bu kurumlarla İBB arasında yoğun bir proje geliştirme ve etkinlik düzeyinde gelişmeleri izleyeceğiz. Kim bilir bu girişimlerin sonucunda İstanbullu tiyatroseverler İngiliz-Türk ortak projesi tiyatrolarla tanışacak, İstanbullu akademisyenler araştırmalarını daha geniş bir spektrumdan yapabilecek, İstanbullu sanatçılar koleksiyonlarını İngiltere’de sergileyebilecek veya bazı koleksiyonların ya da sergilerin İstanbul’da sergileneceğini duyunca sevinçten havalara uçacak.
Başka bir ülkenin sahip olduğu kültürü, İstanbullunun o ülkeye gitmeden elde edilebilmesi ancak İBB gibi kurumların yaptığı sergilerle, uluslararası işbirlikleriyle, ortak projelerle olabilir. Yıllar önce Tophane-i Amire’de açılan Leonardo sergisi, ahşaptan maketleri ve o sergide gösterilen Leonardo’nun Haliç köprüsü çizimleriyle çok büyük ilgi görmüştü.
İBB bir süredir, artık yeni bir şeyler söylemek lazım cancağızım, diyerek uluslararası kültür kurumlarıyla safları sıkılaştırıyor.
Bu tür uluslararası sergilerin en önemli yanı, İstanbulluya hem çok uzaktaki bir kültürü gösterip aydınlanmasını sağlamak hem de o kentlinin evrensel kültür değerlerine kavuşmasını sağlamak... Tersini de düşünürsek, İBB’nin yurt dışında açacağı bir dizi sergi de İstanbul’a halen oryantalist bir odaktan bakan bir dizi Batılı aydına, İstanbul’un çağdaş kültür alanında çok önemli eserler yarattığını anlatmak ve o aydını da evrenselleştirmek açısından da çok önemli.
İBB’nin kültürel diplomasi atağı konusunda görüştüğüm Mahir Polat, “
Bir kentin prestiji, sadece ekonomik, sosyal, siyasal güçle temsil edilmez. Kültürel ilişkiler ağı da bir kentin prestijini uluslararası düzeyde görünür yapan çok önemli bir ayaktır. İstanbul’un kendi içinde kültür insanlarının ihtiyaçlarını tespit edecek ve karşılayacak, uluslararası alanda da İstanbul ile potansiyel işbirliklerini geliştirecek bir girişim içerisindeyiz,” diyor.
Bir anlamda kentlerin birbirleriyle konuşan, paylaşan, beraber değer üreten ağlar oluşturmaları isteniyor.
[caption id="attachment_235114" align="alignnone" width="1024"]
Londra Design Museum - Josephine Chanter ve Charlotte Bulté ile görüşme[/caption]
RÖNESANS AVRUPASI’NDAN BUGÜNE...
Birçok açıdan da Fatih Sultan Mehmet’in Rönesans Avrupası ile başlattığı etkileşimin –aradaki tüm kesintileri telafi edercesine- bu çağda devam edilmesi için çalışılıyor. Bir diğer amaç, İstanbul’un kültür-sanat birikimini salt bir pazar nesnesi olarak görmek yerine Batı ile işbirliklerine açmak.
“
Kültür-sanat politikalarımıza doğru karar vermek gerekiyor,” diyor Polat. “
Küresel pazarda bu alan bir piyasa ilişkisine dönüşmüş olabilir, ancak Türkiye gibi yaşamının merkezine kültür-sanatı doğru şekilde konumlandıramamış bir yerde, henüz daha ayakları üstünde duramayan bir insani faaliyeti bir piyasa zihniyetine konu etmemek gerekiyor. Kültürel yaşamımıza bir alan açmalı, kamusal anlamda sistematik faydalar yaratılmalı. Diğer türlü bu dünyada var olmak isteyenler Don Kişot misali bir mücadele veriyorlar. Kültür kurumlarımız kamusal anlamda güçlendirilmediği için de pazar ilişkilerine maruz kalıyorlar, sanat metalaştırılmış oluyor. Kültür-sanatı bir meta olarak görmek, ona yapılan en büyük kötülük. Sanat özgürleşmeli, belediyeler de ona gerekli altyapıyı sağlamalı. Sanat, özgür düşüncenin, entelektüel birikimin alanıdır.”
İki sene önce, Venedikli ressam Gentile Bellini'ye ait olduğu bilinen üç Fatih Sultan Mehmet portresinden, özel koleksiyondaki tek örnek Londra'da yapılan açık artırmada İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından toplamda 935 bin sterlin (yaklaşık 8 milyon lira) ödenerek satın alınmıştı.
İBB’nin önemli icraatlarından birisi de Taksim ve Haliç gibi bir dizi bölgede mimarlık yarışmaları açmak, bu bölgelerdeki eksikleri ve beklentileri de katılımcı bir anlayışla halka sorarak tespit etmek oldu.
Venediklilerle vaktinde yapılan İstanbul Anlaşması çerçevesinde dönemin en iyi ressamlarından birinin Osmanlı sultanının yağlı boya resmini çizmek üzere İstanbul’a gönderilmesi sonucunda üretilen
Fatih tablosu, Belediye binasında aylarca sergilendikten sonra, şu anda yapılan dezenformasyonlara karşın, Saraçhane’de yüksek güvenlikli bir depoda tutuluyor.
“
Bu değerler hepimizin. Ortak sevinçle karşılamalıyız,” diyor Polat.
[caption id="attachment_235115" align="alignnone" width="1024"]
Ashmolean Museum Sikke küratörü - Dr Julian Baker[/caption]
FATİH MADALYONU İSTANBUL’A KAZANDIRILDI
542 yıl önce Fatih Sultan Mehmet’in poz vererek yaptırdığı dünyanın en eski tarihli Fatih madalyonu olarak bilinen Costanzo da Ferrara madalyonu da İBB’nin son “İngiltere çıkartması”yla birlikte kente geri kazandırıldı.
Madalyona, vergileri hariç 38 bin sterlin ödendi. “
Bu, Türkiye’de herhangi bir kurumun prestij kitabına harcadığı kaynaktan daha az. Bu tür eserler, ziyaretçi sayısı ve turizm endüstrisi sayesinde ödenen bu bedelleri çok kısa sürede karşılıyor. Örneğin Yerebatan Saracı ciddi bir restorasyonun ardından 2,5 ay içerisinde tüm bu sürecin maliyetini ziyaretçiler sayesinde karşıladı,” diyor Polat.
Gerek madalyon, gerekse Fatih portresi, Türkiye’ye kazandırılmış ilk Rönesans eserleri olmalarına rağmen bir yandan da eleştirilerin konusu oldu.
Polat, “
Türkiye politik alanda o kadar yorgun düşüyor ki kültür-sanat bunun gölgesinde kalıyor. Ama bu alanı yıpratmamamız gerekiyor. Kentin tarihiyle ilgili iki simgeyi geri kazandığımızda, toplumsal olarak bu değerlerin biricik olduğu konusunda kenetlenmemiz gerekiyor. Ancak o şekilde bu tarihi semboller sosyolojik anlamda da değer kazanır. Yıpratıcı tartışmaların odağında olurlarsa, kendi değerlerinize kendi ellerinizle zarar vermiş olursunuz,” diyor ve ekliyor:
“
Biz, Fatih döneminde de içimize kapanmış bir toplum değildik. Bu iki eser de bunu çok iyi anlatıyor. İstanbul, doğu ile batının ötesindedir. Ne klasik bir doğu, ne de klasik bir Batı kentidir. Bütün bu tarihi eserler de birer ortak değerdir.”
[caption id="attachment_235116" align="alignnone" width="768"]
Shakespeare’s Globe Theatre CEO’su Neil Constable ile görüşme[/caption]
Geçtiğimiz günlerde 9 milyon aboneli New York Times’ın 2023 yılı için dünyada gezilecek yerler listesinde İBB Miras projeleri ile İstanbul’u tanıtması, bunun sadece bir örneği. Daha niceleri de yakında bizleri gururlandıracak.
Polat’a göre, bir Rönesans tablosunun bu kadar uygun fiyata alınması da gözden kaçırılan bir nokta.
“
İstanbul’un tarihi, kültürel mirası öyle bir çekişmeye konu olmalıydı ki, bu eserin fiyatı çok daha yüksek hale gelmeliydi. Fatih tablosu, Türkiye’nin uluslararası müzayedelerde aldığı tablolar arasında ilk 10 tablodan bile daha ucuz. Bu eserleri değerli kılan, onlara ilgi gösteren bir toplumun varlığıdır,” diyor Polat.
KÜLTÜR ÇALIŞMA AĞI MODELİ AÇIKLANACAK
İBB uzunca bir süredir kültür-sanat dünyası için bir çalışma ağı modeli tasarlamak üzere hummalı bir çaba içerisinde. Yakında açıklanması beklenen bu modelde, kültür-sanat dünyasındaki tüm paydaşlar bir araya getirilecek ve yabancı işbirlikleriyle de bu alan güçlendirilecek, uluslararası kurumlarla ortak projeler, sergiler, yayınlar, koleksiyon ortaklıkları yoluyla seçenekler genişletilecek.
Birçok açıdan, Shakespeare Globe gibi dünya çapında saygın kültür kurumları ile İstanbul’daki kültür-sanat dünyasının bileşenlerinin birbirleriyle daha yakın temas halinde olmaları, birlikte etkinlikler yapmaları, proje geliştirmeleri, kalıcı deneyimler oluşturmaları isteniyor.
Böylelikle, kent, hem kültür-sanat dünyası aktörlerine hem de uluslararası ağlara açılacak ve sonuçta toplumsal bir fayda üretilecek.
İBB bir yandan da İstanbul’un kültürel altyapısını güçlendirmek için çabalar içerisinde. Bu, bir açıdan İstanbul’u bulunduğu coğrafi konumda da kültür-sanat faaliyetleri için bir merkez, “vitrin” ve cazibe noktası haline getirme hedefiyle bağlantılı bir girişim.
Bir kenti oluşturan mimarlık, o kentin kimliğini de ortaya koyar. Bu yüzdendir ki, mimarlık ile kent hep birlikte anılırlar. Venedik, Amsterdam, Barselona gibi Avrupa kentlerinin güçlü kentsel kimliklerinin sağlanması ve sürdürülmesi için kent yönetimleri acaba temelde neler yaptılar? Kent kimliğini geliştiren restorasyonların önünü açmışlar veya bizzat yapmışlar; aynı zamanda o kentin geleceğini simgeleyen çağdaş mimarinin gelişmesini sağladılar. İşte her büyükşehir belediyesinin de yapması gereken en önemli uğraş bu…
İBB’nin önemli icraatlarından birisi de Taksim ve Haliç gibi bir dizi bölgede mimarlık yarışmaları açmak, bu bölgelerdeki eksikleri ve beklentileri de katılımcı bir anlayışla halka sorarak tespit etmek oldu.
Ayrıca, 130 yıllık Hasanpaşa Gazhanesi’nin çok kapsamlı bir restorasyon sonucu, kültür-sanat-bilim üçlüsüne yönelik bir kamusal mekan olarak şehre kazandırıldı. Birinci yılını dolduran Müze Gazhane, bir milyonun üzerinde ziyaretçi çekti ve kentteki en yoğun kültürel yaşam merkezi haline geldi.
Bunu, bir bölümü bu yaz ziyarete açılacak olan 14 tane yüksek nitelikli kültür-yaşam alanı projesi önümüzdeki bir ila bir buçuk yıl içerisinde izleyecek.
Tüm bu projeler ve girişimler kar topu etkisiyle büyüyüp birbiri üzerine eklemlendikçe, yıllardır ihmal edilen İstanbul, uluslararası planda da yeni bir yüze, güçlendirilmiş bir kimliğe, kültür-sanat alanında Avrupa ile aynı kulvarda ilerleyecek bir ortağa dönüşecek. Çünkü bir kente içkin kültür, sadece etkinliklerle geliştirilemez, altyapı ve ciddi bir kültür yönetimiyle temelleri atılır ve gelişir.
[caption id="attachment_235117" align="alignnone" width="1024"]
British Museum - Uluslararası angajman direktörü Nadja Race ve uluslarası angajman sorumlusu Olivia O’Leary[/caption]
NEW YORK TİMES LİSTESİNDE İSTANBUL
Geçtiğimiz günlerde 9 milyon aboneli
New York Times’ın 2023 yılı için dünyada gezilecek yerler listesinde İBB Miras projeleri ile İstanbul’u tanıtması, bunun sadece bir örneği. Daha niceleri de yakında bizleri gururlandıracak.
İstanbul, camileriyle, kiliseleriyle, tarihi çeşmeleri ve sarnıçlarıyla, canlı gece hayatıyla, gastronomisiyle, Boğaz’da nazlı nazlı süzülen vapurlarıyla, tavşan kanı çayın yanında çıtır simidiyle olduğu kadar kültür-sanat üretimleriyle, entelektüel birikimiyle ve tarihi mirasa saygısıyla yükselen bir metropol olarak Batılı ülkeler liginde yerini arıyor.
Bunu da kültür-sanat üreticilerine düşünecekleri, üretecekleri, işbirlikleri kuracakları, özgürce hareket edecekleri bir altyapı ve vizyon hazırlayarak yapıyor.
Uluslararası kültür kulvarlarında şehrin koşar adım ilerleyişinin seslerini işitiyor musunuz?
[caption id="attachment_235118" align="alignnone" width="768"]
Christie’s Müzayede Evi[/caption]