Evren, boşluklarla ayrılmış ve birbiriyle iletişim kuramayan birçok kapalı dünyadan oluşur. Bruno'ya göre Tanrı her şeyde ve evreni oluşturan maddede aranmalıydı. Mahkemeye böyle karşı gelmişti. Bilimin gelişmesi için, yayılması için, gerçeğe ulaşmak için insanoğlunun mücadelesi tarihin her döneminde devam etmiştir. Günümüzde de bu mücadele devam ediyor. Bilim insanlarının hayatları her zaman güvenli ve konforlu olmayabiliyor. Bu yazıda size Giordano Bruno’dan söz edeceğim. Bruno, 1548'de Napoli Krallığı'ndaki Nola'da doğdu ve İspanya tahtının varisi II. Philip'in onuruna Philip adıyla vaftiz edildi; 1565'te Napoli'deki S. Domenico Maggiore'nin Dominik manastırına girdi ve manastır kuralına göre, metafizik öğretmeni keşiş Giordano Crispo'nun onuruna Giordano adını almak için adından vazgeçti. 1575 yılında o dönemlerin popüler bir mesleği olarak ve bağlı bulunduğu tarikatın da yönlendirmesi ile İlahiyat Doktorasını tamamladı. Erasmus’u ve o dönem yasaklı olan başka yazarların kitaplarını okumaya başladıktan sonra dini disiplinlere karşı gelmeye ve sorgulamaya başladı. Bu sorgulamaların neticesinde uzun bir kaçış ve sürgün süreci başladı. 16.yy’da keşiflerin başlaması, sömürgeciliğin artmasına bağlı olarak zenginleşmiş bir grup, soylular, hanedanlar, krallık ve tabii ki Papalık farklı sınıfları oluşturmaya başlamış, kaotik bir ortam hakim. Bu dönemde çeşitli tarikatların da rahiplerin yönetiminde olduğunu, bu tarikatların bilim insanları dahil bir çok kişinin ölümüne kolaylıkla karar verdiğini söyleyebiliriz. Böyle bir ortamda Bruno, büyük bir cesaretle bilime daha da yakınlaşmış, beşeri bilimler, diyalektik, mantık ve gökbilim ile ilgili dersler almaya başlamış. Yasaklı kitaplar arasında okuduğu Kopernik’in Güneş merkezli sistem fikri ilgisini çekmiş ve bu konuda düşünmeye başlamıştı. Fikirlerine göre, Tanrı sadece Yer’i yaratacak kadar az bir güce sahip olamazdı, daha geniş düşünmeliydi. Bu fikirler ve öngörülerinde farklı güneşler “yıldızlar” ve o yıldızların çevresinde dönen gezegenler olduğunu saptadı. Kainatın merkezinin olmadığına inanıyordu, bu düşünceyi açıkladığında İtalya’da hiç iyi karşılanmadı ve artık bu topraklarda kalması mümkün değildi. 1581'de III. Henry (Fransa Kralı) tarafından iyi karşılandı ve kendisine Royal College of Philosophy and Astronomi'de bir kürsü verdi. Zamanın kuralları herkesin dini törenlere katılmasını gerektirdiğinden Sorbonne'da ibadet etmesi engellendi ve dersleri sırasında Aristotelesçilerin (Yer merkezli sistem) her zaman şiddetli muhalefetiyle karşılaştı. Nihayet 1584'te I. Elizabeth'in gözetiminde ve davetiyle İngiltere'ye taşındı. Burada Oxford'da ders verdi ve en önemli eserlerini yayınlama fırsatı buldu, buraya büyük umutlarla gelmişti ancak Aristotelesçiler orada da sorun çıkarmaya devam etti ve ondan hoşlanmadı: Kopernik teorisi hiç takdir edilmiyordu. 1585'te Fransa'ya dönmeye karar verdi, ancak kral değişmişti ve yeni kral onu yasadışı ilan etti, hemen ertesi yıl Almanya'ya (Wittemberg) taşındı. Frankfurt'taki kitap fuarında Giambattista Ciotti ve Brittano ile tanıştı ve onu İtalya'ya/Venedik’e, geometri ve mantık öğrenmek isteyen zengin bir Venedikli olan Giovanni Mocenigo'nun evine taşınmaya ikna ettiler. Mocenigo, 23 Mayıs 1592'de Giordano Bruno'nun tüm tekniklerini ona öğretmek istemediği bahanesiyle Engizisyona ihbar etti. Bunun üzerine San Domenico’da hapsedildi. O dönemde "Engizisyon Mahkemesi", sapkınlığı herhangi bir şekilde ortadan kaldırmak ve sapkınları tövbe ettirmek amacındaydı. Bruno için Katolik Kilisesi’nin isteğiyle özel bir dini mahkeme kuruldu ve davası sekiz yıl sürdü. Sorgulama Evren anlayışı ve Evren ile ilgili düşünceleri çevresinde derinleşti ve kendisini idama götürdü. 17 Şubat'ta Roma'daki Campo de' Fiori'de kazıkta yakılmaya mahkum edildi. Aristotelesçi dünya anlayışını ilk sorgulayan Nicola Cusano idi: Ona göre Evren ne sonlu ne de sonsuzdu, sadece terimsizdi; yani sınırlarını bilmek mümkün değildi. Sonu olmayan bir "nesnede" fiziksel merkezler bulmak mümkün olmadığından, Dünya'nın Evrenin merkezi olmadığı sonucu çıktı. Bununla birlikte, merkezinde Güneş'in olduğu ve sınırlarında hareketsiz yıldızlar küresinin bulunduğu sonlu büyüklükte bir evreni düşünen Nicolò Copernico'nun aksine, onun muhakemesi herhangi bir bilimsel konsepte dayanmıyordu. Bruno, bu düşüncelere dayanarak Kopernik sistemini yorumladı: Kopernik'in sabit yıldızlarının hareketsiz küresi artık yoktu, yıldızlar, sonsuz bir evrende dağılmış sonsuz yıldızların bağlı olduğu sonsuz bir sayıya eşit çok sayıda güneş olarak görülüyordu. Bruno'ya göre evrendeki her şey harekettir, her şey canlıdır ve Dünya da diğerleri gibi bir gezegendir. Bruno, akıllı yaşamın bir şekilde her yere dağıldığını savunarak Güneş'in ve diğer yıldızların doğasının aynı olduğunu ilan etti. Sonsuz Evren, boşluklarla ayrılmış ve birbiriyle iletişim kuramayan birçok kapalı dünyadan oluşur. Bruno'ya göre Tanrı her şeyde ve evreni oluşturan maddede aranmalıydı. Mahkemeye böyle karşı gelmişti.