Netanyahunun, ortağı olduğu diğer aşırı sağ partilerle birlikte İsrailde otoriter bir yönetim kurma planlarının önünde en önemli engel gördükleri yargıyı kontrol altına alma kaygısı, kaosun ilk ve en görünür nedeni. Yıllardır Filistinlilerle yaşanan çatışmalar dışında gayet istikrarlı görünen İsrail, ne oldu da birdenbire iç savaşın eşiğine gelen toplumsal bir alt üst oluşa sahne oldu? Netanyahu’nun, ortağı olduğu diğer aşırı sağ partilerle birlikte İsrail’de otoriter bir yönetim kurma planlarının önünde en önemli engel gördükleri yargıyı kontrol altına alma kaygısı, kaosun ilk ve en görünür nedeni. Bibi’nin mahkemelerin kendisine karşı yıllar önce başlattığı yolsuzluk soruşturması ve yargı operasyonundan kaçma girişimi de ihmal edilmemeli. Her şey, 2019'dan bu yana, sağ ve sol partilerin bir türlü istikrarlı hükümetler kuramadığı beş seçimin ardından Netanyahu liderliğindeki İsrail tarihinin en sağcı yönetiminin geçen Kasım ayında hükümeti kurmasıyla başladı. Netanyahu işbaşı yaptıktan sonra kolları sıvadı ve hemen ajandasını uygulamaya başladı. Bibi iktidara gelmeden önce elinde, Batı Şeria'yı tamamıyla ilhak etmek, yargıyı kontrol etmek, LGBTQ+ yanlısı yasaları iptal, kadın hakları ve azınlık haklarını koruyan yasaların yürürlükten kaldırılması ve İsrail polisi ve askerleri için angajman kurallarının gevşetilmesi gibi gündemlerin bulunduğu etraflı bir portföy bulunduruyordu. Kendi işine de gelen ve koalisyondaki ortağı Ben Gvi’nin ortaklık şartı olarak ileri sürdüğü “yargı reformu”nu kabul etmeseydi zaten hükümeti kuramazdı. Bu yüzden önce yargıyı ele geçirme planını devreye koydu. Ülke çapında 500 binden fazla kişinin gösterilere katıldığı tahmin ediliyor. Protestolar sadece başkentte yaşanmadı, Tel Aviv'de, Hayfa'da, Netanya'da, Herzliya'da, Kfar Saba'da ve Birşeba’da on binlerce insan sokaklara çıktı. İsrail tarihinde benzeri görülmeyen bu protestolar, inatçılığıyla bilinen Netanyahu’ya tükürdüğünü yalattı. Aslında Bibi’nin boyun eğmeye pek niyeti yoktu. İsrail ordusuna zarar vereceği endişesiyle planını askıya almaya çağıran Savunma Bakanı Yoav Gallant'ı aniden görevden almayı bile göze aldı. Ancak bu kararın ardından gösteriler daha da şiddetlendi. Azil kararı gösterileri daha da ateşledi ve sadece bir saat içinde on binlerce insan sokaklara döküldü. "Ülke yanıyor" sloganları atan göstericiler, Tel Aviv'in ana otoyolunda ateşler yakarak bu caddeyi ve ülke genelindeki diğer birçok caddeyi saatlerce trafiğe kapattı. Kitlesel protesto dalgasına boyun eğen Bibi, geçtiğimiz günlerde yargıyla ilgili planını ertelemek zorunda kaldı. Bibi’nin açıklaması, üç aydır devam etmekte olan protestoları ve gerginlikleri kısmen yatıştırdı. Ancak bu geçici bir karardı ve nisan sonu gibi Bibi, kararı yeniden gözden geçirecek ve parlamentoda bir uzlaşma noktası bulmaya çalışacak. Şayet bir uzlaşma şansı yakalayamazsa protesto dalgasının bu kez grevlerle de desteklenerek çok daha şiddetli bir şekilde İsrail’i vurma olasılığı var. Netanyahu’nun planına iş dünyası liderleri, üst düzey ekonomistler, eski güvenlik şefleri plana karşı çıktıklarını duyururken savaş pilotlarının ve yedek askerlerin göreve gitmeme tehdidinde bulunması da olan bitene tüy dikti. Ülkenin para birimi Şekel’in değer kaybetmesi, kaosun sadece sonuçlarının siyasetle sınırlı olmayacağını gösteren önemli bir uyarıydı.
İsrailde yargı kurumu büyük ölçüde iyi eğitim görmüş liberal ve seküler yargıçlardan oluşuyor. Bu konu her zaman, içinde ultra dindar Yahudilerin de bulunduğu İsrail aşırı sağının hoşuna gitmediği ve bir şekilde el atmak istediği bir konu olageldi.
Yargı reformunun ayrıntılarına bakıldığında planın Netanyahu ve koalisyon ortaklarına yargıçları atamada son sözü söyleme yetkisi verirken çoğunluğu aşırı sağcı partilerin oluşturduğu parlamentoya Yüksek Mahkeme kararlarını bozma ve mahkemenin yasaları gözden geçirme yetkisini sınırlama hakkı veriyor. İşin biraz da kimlik boyutu var tabii; İsrail’de yargı kurumu büyük ölçüde iyi eğitim görmüş liberal ve seküler yargıçlardan oluşuyor. Bu konu her zaman, içinde ultra dindar Yahudilerin de bulunduğu İsrail aşırı sağının hoşuna gitmediği ve bir şekilde el atmak istediği bir konu olageldi. İsrail sağı, farklı gözle baktığı yargı kurumunu ülkede yaşayan dindarlara ve Ortadoğu Yahudileri olan Mizrahi nüfusuna karşı önyargılı olmakla suçlamakta. Listeye İsrail'in 2005'te Gazze Şeridi'nden tek taraflı çekilmesiyle ilgili mahkeme kararlarını asla affetmemesini de eklemeli elbet. Ancak aşırı sağcı partiler yargı paketinin bir şekilde yasalaşmasında oldukça kararlı görünüyor. Paketin bir an önce geçmesi için bastıran aşırı milliyetçi Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, ertelemeye saygı duyacağını söylese de bu onun uzlaşma niyetinin bir göstergesi olarak okunmamalı. Zira hemen ardından "Reform geçecek," diye tweet attı ve "Kimse bizi korkutamayacak" dedi. İsrail vatandaşı Arapların gösterilere katılmaması da dikkat çekici bir başka gelişme. İsrail vatandaşı Araplar, Batı Şeria'daki Filistinlilere hayatı zindan eden askeri yönetim ve maruz kaldığı ayrımcılık ortada olduğu sürece İsrail’de bir demokrasiden bahsedilemeyeceğini düşünüyorlar. Her ne kadar yargı revizyonu bir şekilde yasalaşırsa bundan en büyük zararı kendileri görecek olmasına rağmen olan biteni, kenardan seyretmeyi yeğliyorlar. Bu arada terörü desteklemek ve kışkırtmaktan geçmişte mahkûmiyet almış Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, ülkedeki karmaşa ve gürültüyü fırsat bilip sadece Filistinlilerle mücadele edecek, kimin üzerinde doğrudan yetki sahibi olacağının belli olmadığı ulusal muhafız birliği kurma planlarını hayata geçirmek için ilk adımını attı. "Ordusu, polisi, askeri istihbaratı, Shin Bet, Mossad, Ulusal Güvenlik Konseyi, hapishaneler, çevik kuvvet polisi, SWAT ekibi varken, İsrail Devleti neden başka bir ulusal muhafıza ihtiyaç duysun?" diye tweet atan Knesset’in Arap milletvekili Ayman Odeh, doymak bilmez bir iştahla sürekli güvenlik ve sürekli şiddet arayışı içerisindeki sistemi gayet güzel bir şekilde ifşa etmiş oldu aslında. Her konuda ikiye bölünen ülkede sular durulacak mı, ülke istikrara kavuşacak mı önümüzdeki aylarda göreceğiz.